Mescid-i Aksa saldırısı ve Kudüs kriterleri

Yazarlar
Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesinde İsrail’in Mescid-i Aksa saldırılarını ve Mescid-i Aksa’nın önemini anlatırken “Mescid-i Aksa’yı yıksanız da, yok etseniz de, Medine’de ...
EMOJİLE

Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesinde İsrail’in Mescid-i Aksa saldırılarını ve Mescid-i Aksa’nın önemini anlatırken “Mescid-i Aksa’yı yıksanız da, yok etseniz de, Medine’de ekilen hakikat tohumlarıyla Kudüs’te yeşertilen ve Osmanlı’da aşılamayacak noktaya eriştirilen Kudüs Kriterleri’ni yok edemeyeceksiniz.” dediği yazısı…

Terör devleti İsrail, Mescid-i Aksa’ya saldırdı bir kez daha.

Mescid-i Aksa herhangi bir yer değil: Müslümanların ilk kıblesi. Kudüs’ün kalbi. Sembolik değeri çok büyük. Sadece Müslümanlar açısından değil, üç semâvî din açısından da.

Eğer Vatikan’a saldırılmış olsaydı, dünyayı başımıza yıkardı Batılılar, öyle değil mi? Mescid-i Aksa’ya saldırılıyor ama kimse aldırış etmiyor. Dünya, seyrediyor yalnızca. Ve İslâm dünyasının kılı bile kıpırdamıyor, köle olduğu için!

Bir dinin en kutsal üçüncü mabedine sürekli olarak saldırılması ve dünyanın sessiz kalması, dünyanın çivisinin çıktığını gösterir; ama bu klişe bir lâftır, bunun içinin doldurulması gerekir.

“ÖTEKİ” OLMASA, BATI AYAKTA DURAMAZ!

Mescid-i Aksa’ya saldırılması ve dünyanın sessiz kalması, gözardı ettiğimiz ama mutlaka hatırlamamız ve hatırlatmamız gereken hayatî bazı tarihî gerçekleri gözler önüne seriyor:

Öncelikle şu: Batılıların 1648 Westfalya Anlaşması’ndan sonra kurdukları ve her şeye çeki düzen verdikleri bir dünyada yaşıyoruz: Batılı seküler-kapitalist dünya düzeni, Batılıların, başkalarına hayat hakkı bile tanımadıkları bir düzensizlik ve kaos hâli üretiyor yalnızca.

Batılı seküler-kapitalist düzen, varlığını, ürettiği bu kaos ve düzensizliğe borçlu.
Kaos ve düzensizliği, bir “düzen”miş gibi sunmayı ve bütün insanlığa yutturmayı başarmasını ise, ürpertici bir “öteki”, “kan emici”, “canavar” icat edebilmesine.
“Canavar Öteki” olmasa, kendi olmayacak; Batı, dünya üzerindeki haksız hegemonyasını allayıp pullayarak meşrulaştıramayacak!

Seküler-kapitalist Batı uygarlığının insanî değerler ve varoluşsal ilkeler açısından ne kadar zayıf ve kırılgan temellere dayandığının çarpıcı bir göstergesi bu.

NARSİST BATI, BAŞKALARINA HAYAT HAKKI TANIMADI!

Nitekim bu yakıcı gerçeği, çağımızın en parlak düşünürlerinden Vattimo, çok özlü bir şekilde dile getirmişti.

Daha önce de zikrettiğim gibi, Vattimo, modern Batı düşüncesinin “zayıf düşünce” olduğunu söylemiş ve bunu şöyle açıklamıştı: “Zayıf düşünce olarak modern Batı düşüncesi, narsisttir; kendine tapar; kendinden başkasına hayat hakkı tanımaz.
Yaşananlar, Vattimo’nun gözlemlerini de, benim yaptığım tespitleri de doğruluyor: Batılılar, bütün diğer dinlerin, medeniyetlerin kökünü kazıdılar: Ya ölü antropolojik malzemelere dönüştürdüler ya da tarihten sildiler.

Batılılar, farklı dinlerle, medeniyetlerle ve kültürlerle barış ve kardeşlik içinde nasıl birlikte yaşanabileceğini bilmiyorlar. Böyle bir tecrübe üretebilmiş değiller. Değiller; çünkü farklı dinlerle, kültürlerle, medeniyetlerle birarada yaşamadılar hiç bir zaman.
Daha da vahimi, geliştirilen onca içi boş özgürlükler, insan hakları söylemlerine rağmen Batılıların farklı dinlerle, kültürlerle birlikle yaşayabilmek gibi bir dertleri, kaygıları da yok. Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıya Batılıların sessiz kalması hatta alttan alta sevinmeleri bu söylediklerimi de açıkça doğruluyor.

BATI’YA GÖRE “BAŞKALARI CEHENNEMDİR”

Burada, Batılıların, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıları durdurmaları gerektiğini söylemiyorum.

Burada Batılıların kurdukları, her bakımdan hükümran oldukları, neredeyse istedikleri şekilde yön ve şekil verdikleri bir dünyanın, Batı dışındaki dinler, kültürler ve toplumlar için cehenneme dönüştüğünü söylüyorum.

Tarihleri boyunca “başkaları cehennemdir” ilkesiyle hareket eden Batılıların, hiçbir din’e, medeniyet’e, kültür’e hayat hakkı tanımadıkları, bütün dinlerin, medeniyetlerin kökünü kazıyarak dünyayı cehenneme çevirdikleri yakıcı gerçeğini göremediğimiz sürece, hem dünyada yaşananları aslâ anlayamayacağımızı hem de dünyanın günyüzü göremeyeceğini söylemiş oluyorum.

Ve nihayet, Batılıların, “özgürlükler, insan hakları, demokrasi” sloganının postmodern sömürgeciliğin keşif kolu olarak kullanılan ayartıcı bir slogandan, baştan çıkarıcı bir maske’den başka bir şey olmadığını söylemiş oluyorum.

EVRENSEL BARIŞ YURDU’NU YALNIZCA MÜSLÜMANLAR KURDU VE YENİDEN ONLAR KURACAK!

Batılılar, Mescid-i Aksa vb. saldırılara müdahale etmezler, edemezler. İki nedenle:
Birincisi, başkalarına hayat hakkı tanımayan bir uygarlık tecrübesinden böyle bir şey beklemek abesle iştigaldir.

İkincisi, Batılılar, bu tür saldırılar -özellikle de Hz. Peygamber’e yapılan hakaretler vs.- sonrasında patlak veren olaylarla “vahşî bir öteki” icat etmiş, hem Batı’yı meşrulaştırmış ve yeniden üretmiş hem de önemlisi de İslâm’ın aslında tarihi boyunca farklı dinlere, medeniyetlere, kültürlere hayat hakkı tanıyan, bütün farklılıklarla nasıl birlikte yaşanabileceğini gösteren tek cihanşümul medeniyet tecrübesi geliştirdiği yakıcı gerçeğini maskelemiş oluyorlar.

İşte bu cihanşümul kardeşlik, barış, huzur, hakkaniyet tecrübesinin geliştirildiği en mükemmel örnek Müslüman Kudüs tecrübesidir.

Medine’de Efendimiz’in (sav) tohumlarını ektiği, Hz. Ömer’in Kudüs’te yeşerttiği, Osmanlı’da en sofistike ve aşılamamış örneklerinin gerçekleştirildiği bir Daru’s-selâm (Barış Yurdu) Kudüs’te hayat buldu: Bütün dinleri, barış içinde, gerçek anlamda evrensel sulh ve hakkaniyet düzeni kurarak birlikte yaşatabilmenin nasıl mümkün olabildiğinin formülünü, kriterlerini Medine’den sonra Kudüs’te bütün insanlığa sundu.

yazının devamını okumak için…