Mercidabık’tan Fırat Kalkanı’na

Yazarlar
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol’un Milli gazetedeki “‘Müttefik’ silahlarıyla vurulmak!” başlıklı yazısı… PKK’nın Suriye kolu PYD’nin eş başkanı Salih Müslim’in Türkiye’ye ve Tü...
EMOJİLE

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol’un Milli gazetedeki “‘Müttefik’ silahlarıyla vurulmak!” başlıklı yazısı…

PKK’nın Suriye kolu PYD’nin eş başkanı Salih Müslim’in Türkiye’ye ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) yönelik açık tehdidinin ardından Cerablus’ta ilk şehidimizi verdik. Öncelikle Türk milletinin başı sağ olsun, şehidimizin mekânı cennet olsun, yaralılarımıza da Allah acil şifalar versin.

Ve hiç kimse aklından çıkartmasın ve bir kenara yazsın: Akıtılan bu kan, Selçuklu-Osmanlı’nın torunlarının bir kez daha coğrafyaya dönüşünün ve bundan sonraki yıllarda bu coğrafyaya huzur, adalet, refah ve barışın getirilmesi için vereceği mücadelenin, Sancak Savaşı’nın tescilidir. Bu savaş başlamıştır!

Başta Sykes-Picot’nun olmak üzere, 100. yıldönümleri hesaplaşmalarının yaşandığı 2016’da, Mercidabık Zaferi’nin 500. yıldönümü olan 24 Ağustos’ta tarihsel misyonunun gereği olarak Cerablus’a giren Türk ordusu elbette bunun hesabını soracak, intikamını fazlasıyla alacaktır. Bundan da hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Dün, bunun böyle olduğunun en büyük şahididir.

Coğrafya kodlarına dönmektedir. Büyük bir uyanış içindedir. Bu tür saldırılar, bu uyanışı daha da hızlandırmakta ve milli şuur ve görüşü zirveye taşımaktadır. Hak ve batıl arasındaki savaşta saflar yeniden belirlenmekte, su mecrasına dönmekte, maskeler düşmekte, kriptolar bir bir deşifre olmaktadır.

Nitekim Misak-ı Milli sınırları içerisinde gerçekleştirilen bu son terör saldırısı ve verilen kayıp, Türkiye’nin müttefiki olduğunu iddia eden ülkelerin maskesini bir kez daha düşürmüştür.

Çünkü kullanılan silah bir boru değildir! Türkiye’ye “demode silah” veren ve hatta bunun hesabını sormaya kalkan müttefikleri, Türkiye karşıtı “yeni müttefiklerine” “sofistike silahlar” vermekte, bunları etkin kullanmayı öğretmekte, kime karşı kullanıldığıyla da ilgili hesap sormamaktadırlar.

Dolayısıyla, bu saldırı Türkiye’ye yönelik başlatılan müttefik saldırısının bir göstergesi olarak kabul edilecektir. Türkiye’nin “müttefikleri” tercihini yapmıştır. Bu ülkeler, müttefik olarak terör örgütlerini tercih ettikleri sürece, bu örgütler tarafından gerçekleştirilen her bir eylem, müttefik saldırısı olarak değerlendirilecektir. Türkiye açısından eskileriyle “sorunlu”, yenileriyle de “zorunlu” müttefiklik sürecinin önü açılmıştır. “Atlantik Cephesi”ne karşı “Direnç Cephesi” bir kez daha alandadır.

Bu kapsamda, terör örgütlerine bu silahların hangi ülke(ler) tarafından verildiğinin hiçbir önemi yoktur.  Bu tür tartışmalar sadece suyu bulandırmayı hedeflemektedir. Bugün Alman yarın da Amerikan ya da Fransız silahı. Fark eden bir şey yok, fail(ler) ve Haçlı Seferleri’nden bu yana değişmeyen hedefleri ortada!

Saldırı Üzerinden Verilmek İstenilen Mesaj…

Vurulan tank üzerinden verilmek istenilen mesajlar şu şekilde okunabilir:

1. Tehdit konusunda PYD/YPG tarafının kararlılığı;

2. Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına girmek üzere olduğu ya da girdiği;

3. “BOP Kürdistan”ından geri adım atılmayacağı ve gerekirse bu konuda Türkiye ile vekâleten savaşın daha da derinleştirileceği-genişletileceği;

4. Türkiye’nin kendisine çizilen alan ile iktifa etmesi, Fırat’ın doğusunu aklının ucundan bile geçirmemesi;

5. Yeni müttefiklerine güvenmemesi;

6. Bu noktada oyun içinde oyun kurmaya kalkışmaması.

Peki, Türkiye ya da TSK bu saldırıyı nasıl okumalı ve buna göre nasıl bir cevap vermeli Bununla ilgili şu hususlar sıralanabilir:

1. TSK operasyonunu Cerablus ötesine taşımalı ve güvenlik alanını genişletmeli-derinleştirmeli;

2. Fırat’a bir bütün olarak bakılmalı ve kırmızı çizgi bu saldırı sonrası teyit edilen tehdit ortamı ile birlikte genişletilmeli;

3. Bu noktada eski “müttefikler” uyarılmalı, yenileriyle süreç hızlandırılmalı;

4. Dost-düşman tanımı yeniden yapılmalı (buna Suriye Demokratik Güçleri-SDG de dahil);

5. Hat değil, satıh mücadelesi/savaşı yürütülmeli;

6. Alandaki mücadele, güçlü bir psikolojik savaş ile desteklenmeli ve ahenkli bir şekilde yürütülmeli;

7. Yerelin dışında bölgesel ve uluslararası kamuoyu desteğinin de sağlanması hedeflenmeli; 8. Bu noktada “yeni müttefikler” ile ortak bir propaganda mekanizması oluşturulmalı /geliştirilmeli. Müttefik desteği sadece siyasi ve askeri bazdaki destek ile sınırlı kalmamalı.

Bu Bir Vekâleten Savaş Değil!

Çünkü sadece müttefiklerimizin silahlarıyla değil; bizim düşman, onların “yeni müttefik” olarak kabul ettiği başka üniformalar altındaki paralı, profesyonel, gönüllü askerleri ve “cihatçıları” tarafından da vuruluyoruz. Hem de çok uzun bir süredir.

Sosyal medyada yer alan bir takım haber ve iddialara bakıldığında ortada çok daha vahim bir durumun olduğu görülüyor. Bunlardan, örneğin, Levent Kemal adıyla paylaşım yapan ve kendisini “MENA #Syria #IraqJournalist Görüşlerim kişiseldir. Hiçbir kurumu bağlamamaktadır” şeklinde tanımlayan kişinin attığı üç farklı tarihteki tweetler oldukça dikkat çekici.

Söz konusu tweetler günümüzden geçmişe doğru aynen şöyle:

1. “Bugün PKK saflarında savaşan resmi ABD askeri sayısı 300. Düzenli mühimmat desteği Rumeylan’dan.” (paylaşım tarihi: 28 Ağustos 2016);

2. “PKK’nın kontrolündeki Tişrin barajına 4 kargo uçağı ile mühimmat ve silah indiren ABD bölgeye ayrıca 10 Ürdün ve 60 ABD askeri sevk etti.” (paylaşım tarihi: 16 Mart 2016);

3. “ABD dün gece Haseke’deki PKK’ya 112 palet/50 ton silah ve mühimmat attı. (112 palet 50 tondan fazla yapar)” (paylaşım tarihi: 12 Ekim 2015).

Bu paylaşımların içeriği doğru mudur bilemeyiz ama…

yazının devamını okumak için…