Lozan ukdesi depreşiyor

Yazarlar
Rasim Özdenören Yenişafak gazetesindeki yazısında Türkiye’nin bir türlü aşamadığı “Lozan sendromu”nu yazıyor… Bir gazete internet portalında Fener Rum Patriği Bartholomeos̵...
EMOJİLE

Rasim Özdenören Yenişafak gazetesindeki yazısında Türkiye’nin bir türlü aşamadığı “Lozan sendromu”nu yazıyor…

Bir gazete internet portalında Fener Rum Patriği Bartholomeos’un 25 Eylül’de İzmir’de episkopos ataması yaptığı haberini “Lozan delindi Ankara izledi” üst başlığı ile verdikten sonra, alttaki başlığında da: “Canlı yayında Lozan’ı deldiler” ifadesini kullandı (Aydınlık, 28.9.2016; http://www.aydinlik.com.tr/).

Türkiye indinde Lozan yenilmişlere özgü bir ukde anlamını taşıyor…

O ukdeyi bilinçaltından silmek kolay değil.

Son birkaç yüz yıldır hiçbir savaşta başarı gösterememiş olmanın getirdiği karmaşanın ruhsal çökeltisi zihinlerde onmaz travmalar oluşturdu. Öyle ki, bazı savunma savaşlarından bile zafer payı çıkarmaktan geri durmadık.

Lozan Antlaşması Osmanlı ülkesinin parçalanmasına son noktayı koymuştur. Hatta Toynbee’ye bakarsanız Osmanlı Devleti’nin parçalanması daha son da bulmamıştır.
Bu açıdan bakıldığında Kadir Mısıroğlu’nun kitabına ad olarak seçtiği “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?” sorusu daha bir anlam kazanıyor.

Lozan ukdesi adını verdiğimiz ruh durumu yenilenin içine düştüğü bir daha yenilme korkusudur. Bu korku, uzun yıllar bu ülkenin dış politikasının temel belirleyicisi olmuştur. Bu korkuyla bu ülke dış politikada uzun yıllar edilgin bir konumda durmaya kendini mahkûm etmiştir. Olaylara seyirci kalınmış, fakat bunun adına ya tarafsızlık denilmiş veya “yurtta sulh cihanda sulh” sloganı paravan yapılarak kayıtsız kalınmıştır. Daha da kötüsü bana değmeyen yılan bin yaşasın sözü rehber ittihaz edinilmiştir.

Genel olarak dine, özel olarak İslam’a karşı beslenen çekingenlik, daha açıkçası tevahhuş hissi yalnızca iç politikada değil, dış politikada da edilgen kalmayı sonuçlamıştır. Din konusundaki korkak tavır yıllar yılı bu ülkenin diğer Müslüman ülkelerle ilişkisini sürekli mesafeli tutmaya zorlamıştır. İslam ülkeleriyle ilişki kurulursa acaba laiklik elden gider mi kaygısı belirleyici olmada hep ön almıştır.

Bütün bu durumlar yenilmişlere mahsus bir hezeyan olarak tecelli etti. Arada bir nükseden Sevr hezeyanı da bu cümleden sayılmalıdır.

Türkiye belki yıllardır ilk defa hem dış politikada, hem iç politikada inisiyatif kullanmaya başladı. Kuşkusuz her inisiyatif kullanmada bir risk payı bulunur.

İşbu inisiyatif tasarrufunu fark eden statükocuların aynı paranoyası depreşiyor. Bölünme paranoyası bir daha görünür hale geliyor.

Bazıları, hâlâ 1991 yılında BM kararıyla üçe bölünmüş olan Irak toprağının “bölünmez bütünlüğü”nden dem vurmaya kalkışıyor. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne atıfta bulunuyor. Oysa onların bölünmezlik sandığı durum, bu ülkenin tam da bütünleşmesinin resmidir. Ama o paranoya, o Lozan ukdesi öyle onmaz bir yara oluşturmuş ki bilinçaltında, bu müzmin hastalığın üstesinden gelmek çok zor, belki de imkânsız…

İmdi, eğer Bartholomeos’un İzmir’e yaptığı atamadan dolayı Lozan’ın ihlal edildiği iddiası doğru ise Türkiye’nin bu fiili durumdan yararlanarak ….

yazının devamını okumak için…