Laiklik tartışması neyin nesidir?

Yazarlar
Vedat Bilgin Akşam gazetesinde son dönemdeki laiklik tartışmalarını değerlendirirken Türkiye’de uygulanan “otoriter laiklik” anlayışından “demokratik laiklik” anlayışına ...
EMOJİLE

Vedat Bilgin Akşam gazetesinde son dönemdeki laiklik tartışmalarını değerlendirirken Türkiye’de uygulanan “otoriter laiklik” anlayışından “demokratik laiklik” anlayışına geçilmye ihtiyaç olduğunu yazıyor. İşte o yazı…

Bir ülkede bir konu bu kadar zamandır tartışılıyorsa ortada bir sorun var demektir. Laiklik eleştirilerinin veya laiklik karşıtlığı diye tartışılan birçok konu esastan ‘laiklikle’ ilgili değil doğrudan doğruya bizdeki ‘laiklik anlayışıyla’ ilgilidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyla ilgili yaptığı açıklamada üzerinde durduğu husus, meselenin ne kadar önemli olduğunu aşikâr bir biçimde zaten ortaya koymaktadır. Cumhurbaşkanı, Mısır başta olmak üzere çeşitli İslam ülkelerinde yaptığı konuşmalarda Türkiye’nin modernleşme sürecinde kazandığı konumun bir ‘model ülke’ diye nitelendirilmesinin sebeplerinden biri olarak laikliğin yerini vurguladığını hatırlatmıştır.

Bu gerçeklik ortadayken ‘Türkiye laiklikten uzaklaşıyor mu, yeni anayasada laiklik ilkesinden vazgeçilecek mi?’ gibi soruları sormak en azından durumu kavrayamamak demektir. Esas soru şudur: “Bütün bu tartışmalara sebep olan uygulamalar, devletin toplumun bütün alanlarına müdahale etmesine yol açan keyfilikleri laiklikle gerekçelendiren özgürlük karşıtı anlayış yeni anayasada değiştirilecek midir?”

Laiklik tehlikede!

Bütün bu sorunların kaynağında ‘otoriter laiklik’ diye isimlendirdiğimiz aslında ilkesel olarak demokratik değerlerle çatışan bir anlayış bulunmaktadır. Onun içindir ki, sorunu tanımlarken doğru tanımlamak gerekir. Türkiye yeni anayasa ile otoriter laiklikten demokratik laiklik anlayışına geçebilecek midir? 

Konunun yeniden gündeme gelmesine neden olan son tartışmalar değerlendirildiğinde, bu konudaki temel hassasiyetin arkasında aynı problemin olduğu görülecektir. “Türkiye’de laiklik uygulaması diye takip edilen politikalar maalesef anti demokratik ‘kültür devrimi’ uygulamalarıdır.” 

İmparatorluktan günümüze Türk kültürünün, bu toprakların tarihsel mayasını oluşturan bütün varlığının kaçınılmaz olarak İslamiyet’le iç içe oluşmuş bir yapısı vardır. Batılılaşma hareketleri içinde yer alan, aslında ancak sömürge idarelerinde görülebilecek yerli olan her şeyi tasfiye etmeye girişmiş kadroların bu tavrı, kaçınılmaz olarak başından itibaren dine karşı olumsuz bir mahiyette olmuştur. Otoriter bir rejim içinde anayasaya giren ‘laiklik ilkesinin’ de bu otoriter siyasal düzenin uygulamaları ve Batılılaşma ideolojisinin söz konusu bakış açısıyla eklemleşmesi sonucu, hızlı bir biçimde kültür devrimi yapmak isteyenlerin elinde dinsel sembollere karşı olmakla kalmayıp, doğrudan doğruya halkın inanç özgürlüğüne karşı devletin kullandığı bir şiddet aracına dönüştüğü açıktır.

Demokrasi ve din

Bu haliyle laiklik adı altındaki uygulamaların, devletin hukuki ve siyasi yapısını dini esaslara göre temellendirmeyen, toplumun inançlarına saygı duyan laiklik ilkesinden uzaklaştığı ortadadır. Böylece dini, sivil alanın müdahale edilemez bir kurumu olarak gören demokratik ülkelerde var olan laiklik anlayışıyla Türkiye tecrübesinin farklılaştığı görülmektedir. ‘Otoriter laiklik’ uygulamalarının Türkiye’deki Batılılaşma anlayışının militarizmle bütünleşmesi sonucu bir çeşit özgürlük hukukunu yok sayan, bütün temel haklara karşı siyasi müdahale imkânı sunan karakteri darbelerle birleşerek resmi ideolojinin önemli göstergelerinden biri halini almıştır. Bu bakımdan otoriter laiklik anlayışı zaman zaman darbe yapmak isteyenlerin gerekçesi olduğu kadar, genel olarak da anti-demokratik unsurların toplumu baskı altında tutmak için sıkça kullandıkları bir araç haline gelmiştir. 

yazının devamını okumak için…