Kulluk ahlâkının yeniden inşası

Yazarlar
Prof. Dr. Burhanettin Can’ın Milli gazetedeki: “İhtilâf Ahlâkını İnşa Etme Sorumluluğu – 4: Kulluk ahlâkının yeniden inşası” başlıklı yazısı… Giriş İhtilafların tefrikaya dönüştürülmesindeki ana...
EMOJİLE

Prof. Dr. Burhanettin Can’ın Milli gazetedeki: “İhtilâf Ahlâkını İnşa Etme Sorumluluğu – 4: Kulluk ahlâkının yeniden inşası” başlıklı yazısı…

Giriş

İhtilafların tefrikaya dönüştürülmesindeki ana sebep, genellikle ahlâkîdir. Geçen yazılarda bu konu incelenmiştir. Bu yazıda, tüm ahlâk alanını şekillendiren kulluk ahlâkı konusu ana hatları ile ele alınıp, değerlendirilecektir.

İhtilâfları Tefrikaya Dönüştüren Ahlâkî Sebepler

İhtilâfların uzlaşmaz hale gelmesinde kişilik zaafları etkilidir. Ancak bundan daha da etkili olan ahlâkî zaaflardır. İhtilâfları tefrikaya dönüştüren ahlâkî sebepleri, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1- Kişinin düşünce ve davranışları üzerinde heva ve hevesin hâkim olması,

2- Kişinin sadece kendi görüşünü beğenip gururlanması, kibir, enaniyet, müstekbirlik,

3- Dünyevileşme, sekülerleşme ve laikleşmenin neden olduğu melez değer sistemine sahip olunması sonucu ortaya çıkan sosyal şizofreni, 

4- Kişinin belli bir teşkilâta, cemaate, harekete, siyasi partiye, hizbe, fırkaya, mezhebe, ekole, lidere, şeyhe, âlime, müçtehide veya kendi şahsî görüşüne taassupla bağlanması, diğerlerine karşı ön yargılı davranması, su-i zan ile hareket etmesi, bağy etmesi,

5- Hiç kimsenin ilmine, fikrine ihtiyaç hissetmemesi; kendini, kendine yeter görmesi, müstağnileşme,

6- Kelâm, tasavvuf, mantık, felsefe ve fıkhî ekoller için bir değerlendirme yapılırken, bunların bir bütün olarak eksikleri ve kusurları ile benimsenip kabul edilmesi, tefrit. Bunun zıddına; bunların tümünün reddedilmesi, bunların hepsinin İslâm’a sonradan girdiğini,

tuzaklarla dolu olduğunu ve bunların zararının, faydasından çok olduğunun kabullenilmesi, çarpıtarak değerlendirilmesi, yorumlaması, istismar, ifrat. 

7- İfrat ve tefritin neden olduğu adaletsizlik.

Ahlâk Kavramının Anlam Alanı

“Ahlâk: 1- Huylar, tabiatlar. 2- İnsanın yaratılışından gelen ve cemiyet içinde yaşanarak kazanılan iyi ve güzel huylar, etik. 3- İnsanın yaratılışından gelen hususiyetler ile Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Şerifte sınırları çizilen, insanların iyiliğini ve mutluluğunu hedef alan hayata geçirilmesi ile kazanılan iyi ve güzel davranışların bütünü” (1,2). İslâm âlimleri arasında yaygın olan tarif: “Ahlâk, nefiste yerleşen bir melekedir ki, fiil ve davranışlar fikri bir zorlamaya ihtiyaç olmadan, bu meleke sayesinde kolaylıkla ortaya çıkar.” (3)

Ahlâkın temel fonksiyonu, değerler sisteminin ön gördüğü hayat tarzının korunmasıdır. Ahlâkın ön gördüğü koruma, herhangi bir kanun gücü içermemektedir. Sergilenen bir söz, davranış ve bir fiil karşısında fertlerin, içselleştirilmiş olarak kendiliğinden, olumlu ya da olumsuz bir tarzda tepkisini ortaya koyması, ahlâkın kullandığı güçtür. Burada yergi ya da övgü vardır. Toplum tarafından içselleştirilme ve kendiliğindenlik, ahlâkı etkili kılan ana unsurdur. Toplumun ya da fertlerin böylesi bir tepki verebilmesi, ortak bir tavır belirlemesi, toplumun fertleri arasında değerlere dayanan güçlü ortak paydanın olması ile mümkündür. Zaten ortak payda yoksa toplum, kimliğini kaybetmekte ve kalabalıklara dönüşmektedir.

Ahlâk Sisteminin Temel Unsurları ve Alt Ahlâk Alanları

Toplumun ortak paydası, çok geniş bir alanı kapsamasına rağmen; ahlâkın alanına giren kısımlar, daha ziyade toplumsal dayanışmayı ve güveni yıkabilecek, toplumun birlik, beraberlik ve saadetine zarar verebilecek alanlarla ilgilidir. Bu alanlarla ilgili geliştirilen kurallar, hükümler vardır. Bunlara “ahlâk kuralları” denilmektedir.

Ahlâk sistemini oluşturan unsurlar, değer sistemi, niyet, görev ve sorumluluk, müeyyide, fiil ve içselleştirme-kendiliğindenliktir. Ahlâk sistemlerinin kökeninde değer sistemleri vardır; ahlâk sistemleri, değer sistemlerinin hayata tatbik edilip yaşanabilmesini sağlayan birer koruma mekanizmalarıdır. Değer sistemleri içerisinde, kural koyucu üst otoriteden gelen değerler ile o toplumun yüzyıllar içerisinde oluşturduğu örf, adet, gelenek, görenek ve töreler vardır. Örf, adet, gelenek, görenek ve törelerin yöresel özellikler içermesi durumunda, ana iskelet sabit kalmak şartıyla; ahlâkî kurallar, yöreden yöreye değişiklik gösterebilir.

Değer sistemi, toplumun bütününü kuşatan emir ve yasakları ihtiva ettiği gibi, toplumdaki farklı yapılara, birimlere ilişkin bazı özel emir ve yasakları da ihtiva eder. Bu da, genel görev ve sorumluluklara ilâve olarak daha özel görev ve sorumlulukların varlığını ön görür. Ferdin, farklı görev ve sorumluluk alanlarını, ana değer sistemini ihdas eden yüksek otoriteye, kendine, ailesine, akrabasına, komşusuna, topluma, tabiat ve diğer canlılara karşı ve ferdin yöneticilere, yöneticilerin de topluma karşı görev ve sorumlulukları olarak sınıflandırabiliriz. Bu farklı, özel görev ve sorumluluk alanları, özel ahlâk kurallarının ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu durumda ahlâk sistemleri, genel olarak, aşağıdaki 8 alt ahlâk alanını bünyelerinde barındırır:

• Kulluk Ahlâkı/Dinî ahlâk: Değerleri koyan yüksek otoriteye karşı uyulacak ahlâkî kurallar.

• Ferdi ahlâk: Ferdin bizzat kendisine karşı uyması gereken ahlâkî kurallar.

• Aile ahlâkı: aile hukukuna ilişkin ahlâkî kurallar.

• Akrabalık ahlâkı: Akrabalık hukukuna ilişkin ahlâkî kurallar.

• Komşuluk ahlâkı: Komşuluk hukukuna ilişkin ahlâkî kurallar.

• Sosyal ahlâk: Topluma ilişkin ahlâkî kurallar.

• Devlet ahlâkı: Yöneten ve yönetilenlerle ilgili ahlâkî kurallar.

• Ekolojik ahlâk- çevre ahlâkı: Tabiatla ve diğer canlılarla ilgili ahlâkî kurallar.

Bu alt alanlar için ihdas edilen kurallar, özele vurgu yapmış olmasına rağmen birbirlerini karşılıklı olarak etkiler. Fakat kulluk ahlâkı, diğer tüm ahlâk alanlarını derinden etkiler ve şekillendirir.

İlk Ahlâk Sistemleri

Ahlâk sistemleri, ilk insanın yaratılışı ile birlikte İblis ile Hz. Âdem arasındaki mücadele sürecinde ortaya çıkmıştır. Hz. Âdem ve eşi cennete yerleştirildiklerinde, kendilerine va’z edilen emir yasaklarla belirlenen bir hukuk ve bir ahlâk sistemi vardır. Kur’ân-ı Kerim’de yaratılışı anlatan ayetlerde, bunu çok rahat bir şekilde görebilmekteyiz. Dolayısıyla yaratılış olayından günümüze güzel ve kötü ahlâk olmak üzere iki ahlâk sistemi, iki ayrı kaynaktan beslenerek, nesilden nesle intikal ederek gelmiştir.

Peygamberler, Allah’tan vahiy aracılığıyla bilgiyi alıp insanlığa ulaştırarak güzel ahlâkı ihya etmek ve yerleştirmek için çalışmışlardır. Hz. Âişe’nin (r.a.) “Rasûlullah’ın ahlâkı Kur’ân›dır.» demesi, peygamberin getirdiği ahlâk sisteminin tamamen vahye dayandığı anlamına gelmektedir. Peygamberler Allah’ın takdir ettiği aralıklarla insanlığa gönderilerek güzel ahlâk sisteminin nesilden nesile intikali sağlanmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de, Peygamberimizle ilgili olarak; “Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” (68/4) denmesi, bu silsilenin varlığına bir işarettir. Nitekim Hz. Muhammed (sas), peygamberler silsilesinin getirdiği ahlâk sistemini tamamlamak için gönderildiğini ifade etmiştir: “Ben, ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim.”

İblis’in ihdas ettiği değer sistemine dayanan ahlâk sistemi, kötü ahlâk sistemidir. Çünkü insan fıtratına zıttır ve de İblis, insanın helak olmasını istemektedir. Tarihi süreç içerisinde İblis’in yolundan gidenler/Tağutlar/İblis’in elçileri, peygamberlerin inşa ve ihya ettiği ahlâk sistemlerini bozmuşlar ve kötü ahlâkı inşa etmeye çalışmışlardır/çalışmaktadırlar.

Güzel Ahlâk Sistemi: İslâm Ahlâk Sistemi

İslâm ahlâk sisteminde, üst otorite Allah’tır. Bu ahlâk sistemi, tevhidî değerleri merkeze alarak inşa edilmiştir. Amacı, tevhidî değerlerin ön gördüğü bir hayat tarzını inşa ve ihya etmek ve de korumaktır. İslâm ahlâkındaki niyet unsuru, Allah rızası, fiil unsuru ise sâlih ameldir. İslâm ahlâk sisteminde niyet, çok önemli bir unsurdur. Hz. Peygamber’in(sas): “Muhakkak ki, ameller, niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır.”(4) sözü, amelle niyet arasında ciddi bir bağın var olduğunu ortaya koymaktadır.

İslâm ahlâk sisteminin dayandığı temelleri ortaya koyan birçok anahtar kelime vardır. Bu kavramların tümü, iman kavramı ile yakından ilişkilidir:  Allah Rasûlü (sas): “Müminler arasında imanca en kâmil olanı, ahlâkça en güzel olanıdır.”… “Hayâ da imanın bir bölümüdür.” Buyurmuştur (5).

İslâm âlimlerine göre İslâm dininin gayesi, beş temel esası koruma altına almaktır: Dini, nefsi, aklı, nesli ve malı korumak. Bu beş temel esasın, ahlâkı ilgilendiren sekiz alt alanla doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi vardır. O nedenle güzel ahlâkın gayesi, bu beş temel alanın korunmasıdır. Bu beş temel esasın korunması için tevhidî değerler, birçok emir ve yasak ihtiva etmektedir. Ahlâk evrensel kümesindeki sekiz alt kümede en etkin olan ve diğerlerinin tümüne şekil veren, kulluk ahlâkıdır.

Kulluk Ahlâkı

Kulluk Ahlâkı, insanın; yaratıcısı, âlemlerin Rabbi olan Allah ile arasındaki ilişkiyi belirleyen ahlâkî kuralların tümüdür. İnsanın Allah ile olan ilişkisi, insanın tüm davranışlarını şekillendirir. Bu noktada meydana gelen kırılma, sapma veya hastalık, ahlâkın diğer yedi alanını derinden etkiler. 

İnsanın Allah’a karşı olan görev ve sorumlulukları, kanun ve kural koyucu üst otorite olan Allah tarafından bizzat ortaya konmuştur. Kulluk ahlâkının kapsamı; Allah’a, Allah’ın tanımladığı şekilde iman etmek (Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, Allah’ın her şeyi bir kanuniyete göre yarattığına) (4/136; 2/177), ibadet etmek (29/45; 4/103; 3/96), dua etmek (Allah’ı zikretmek, Allah’ı tespih etmek, korku ve ümitle yakarmak) (25/77; 33/41-42;  7/55; 4/60), Allah’a itaat etmek (4/16, 80), Allah’ı sevmek (2/165; 5/54), Allah’tan korkmak (64/16; 7/96), Allah’a gerektiği gibi teslim olmak (tevekkül etmek, imtihanlara karşı sabırlı olmak, rahmetinden ümit kesmemek, her işi onun iradesine bağlamak, kendini güvende hissetmek) (29/2, 3; 2/214, 155, 156; 3/160; 9/129; 39/38; 4/81; 12/87; 15/56; 7/97-99; 18/23-24), şükretmek (2/172; 30/46; 36/73; 42/33; 45/12), ahdine sadık kalmak (3/77; 9/77; 2/224, 225; 16/91; 35/42, 43), Allah’ı düşünmek/Allah’ı hiçbir zaman unutmamak (zâtı, kelâmı, eserleri, peygamberleri, kitapları, melekleri, hesap günü, verdiği nimetleri) (38/29; 47/24; 4/82; 20/113; 39/27; 43/3; 59/21; 51/20-21; 30/8; 7/184; 34/46; 16/53; 56/63-72; 28/71; 43/12-14; 16/78; 56/68-70), dinine ve diline sahip çıkmak(6/68, 108) olarak tanımlanabilir. 

Sonuç: Allah’ın ve Ahiretin Unutulması ve/veya Önemsiz Addedilmesi

İnsanın bütün ilişkilerini belirleyen, şekillendiren kulluk ahlâkında meydana gelen kırılma, bozulma, çözülme, sapma, diğer yedi alt ahlâk alanını olumsuz etkilemektedir. Allah’a kullukta meydana gelen bir kırılma, insanın hevasını ilâhlaştırıp, ona kulluk yapmasına sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla hevanın ilâhlaştırılması, bütün beşeri ilişkileri olumsuz etkileyerek ihtilafların tefrikaya dönüşmesine; tefrikanın da fırkalaşmaya vücut vermesine imkân sağlamaktadır. 

Bu noktada ana soru; kulluk ahlâkında nerede ve nasıl bir kırılma olmaktadır ki böyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Ya da insan ne zaman, hangi şartlarda hevasını ilâhlaştırmaktadır? 

Hevanın ilâhlaştırılmasının ana sebebi, Allah’ın unutulması ve/veya önemsiz addedilmesi(59/19; 9/67), Allah’ı zikretmenin unutulması ve/veya önemsiz addedilmesi (4/36; 13/28), Ahiretin unutulması ve veya önemsiz addedilmesi (38/26; 32/14; 45/ 34,35), Allah’ın ayetlerinin unutulması ve/veya önemsiz addedilmesi (20/126), meleklerin unutulması ve veya önemsiz addedilmesi, insanın yaptığı amelleri unutması(18/57) ve insanın kendi yaratılışını(36/78) unutmasıdır. Kısacası insanın dünyevileşmesi, sekülerleşmesi ve laikleşmesidir.

İhtilafların, tefrikaya; onun da fırkalaşmaya dönüşmemesi için hayatın her anında Allah’ın ve Ahiret Gününün/Hesap Gününün hatırlanması ve önemli olduğunun asla unutulmaması gerekmektedir:

“Ve kendileri Allah’ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın.  İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir.”(59/19).

“«Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, hevaya uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah›ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azab vardır.»”(38/26)

Kaynaklar:

1- Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.

2- TDV İslâm Ansiklopedisi, “Ahlâk” Maddesi, İstanbul.

3- İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, İstanbul.

4- Buhâri, Bed’ü’l-Vahy 1, Itk 6, Menâkıbu’l-Ensâr 45, Nikâh 5, Eymân 23, Hiyel 1; Müslim, İmâret 155, (1907); Ebu Dâvud, Talâk 11, (2201); Tirmizi, Fedâilu›I-Cihâd 16, (1647); Nesâî, Tahâret 60, (1, 59, 60).

5- Tirmizî, Rad 11, (1162); Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4682).