İran kazandı, devrim kaybetti

Yazarlar
Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısı… Türkiye’nin doğu ve batısındaki komşu her iki ülkede Batı’yla peş peşe önemli anlaşmalar yaptı. İki farklı medeniyete ait komşuların Batı ile ...
EMOJİLE

Akif Emre’nin Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Türkiye’nin doğu ve batısındaki komşu her iki ülkede Batı’yla peş peşe önemli anlaşmalar yaptı. İki farklı medeniyete ait komşuların Batı ile gerçekleştirdikleri uzlaşma anlaşmalarının muhtevası farklı olsa da medeniyetler arası karşılaşmanın mahiyeti açısından hayli ilginç çağrışımlara sahip.

Yunan halkı Avrupa ile yapılacak bir anlaşmaya “hayır” demek için sokağa döküldü. Sonuçta yapılan referandum hayır çıktı ama varılan anlaşma “evet” şartlarını dayatıyordu. Batı kendi uygarlığının doğurduğu havza kabul ettiği Yunanistan’ı ölüme terk etmedi ama kapitalizmin insafına bıraktı. Adeta Yunanistan’ı teslim aldı; bir önceki yazıda bunun semiyolojik bağlamda anlamını çözümlemeye çalıştık.

Doğu yakamızdaki komşu yani İran halkı Batı ile anlaşmaya vardığı için sokaklara döküldü. Batıya hayır demek için gerçekleşen devrimden 36 yıl sonra bu kez Batı ile anlaşmaya “evet” çıktı.

Real politik anlamda değerlendirildiğinde bu anlaşmadan İran’ın kazançlı çıktığı bile söylenebilir. Üzerindeki ambargo kaldırılıyor, bloke edilen mevduatlar serbest bırakılıyor bunun karşılığında zaten reddettiği nükleer silah yapımından temelli olarak vazgeçiyor. Teknik ayrıntıları bir yana Batılılar açısından bu anlaşmanın anlamı İran’ın dünya sistemine geri dönmesidir. Yani sistemle anlaşmasıdır.

İran İslam Devrimi’ni özgün kılan nokta real politik anlamda irrasyonel görülen bir iddia ile ortaya çıkmış olmasıydı. Artık Batı ile yeniden masaya oturup anlaşarak dünya sisteme geri dönüşünün teyit edilmiş olması Batılılar açısından bir zafer sayılmaktadır. Zira sistem dışı bir gücün nükleer silah üretme kapasitesini sınırlamış daha da önemlisi sistemle barışık hale getirilmiş olmasıdır. Bir tür İran devriminin evcilleştirilmesi olarak okunabilir.

Anlaşmanın şartlarına uluslararası dengeler açısından bakıldığında her iki tarafında kendi hesabına kazançlı olduğu gibi bir sonucu çıkartılabilir. Batı nükleer silaha sahip sistem dışı bir İran tehlikesinden kurtulmuş oldu. Böylece ambargoya rağmen Ortadoğu’da ciddi bir etkiye sahip olan İran, diplomatik ve istihbarat örgütleriyle sahaya yayılmayı başarmıştı. Bunu de sekter tercihleri nedeniyle Şii unsurları motive etmesiyle gerektiğinde pragmatist ittifaklar kurarak gerçekleştirdi. Bunca ambargo ve yokluğa rağmen etkinliğini arttıran İran’ın nükleer güç olması karşısında başta İsrail’in korkulu rüyası olacağı açıktı. Askeri yoldan imha harekâtı İran’ı daha kontrol dışına itebilirdi ama Obama’nın kendine özgü diplomasiyi devreye sokması farklı bir mahiyet almış oldu.

Diğer tarafta İran ekonomik olarak darboğaza sokan, sosyal anlamda bunaltan ambargodan kurtularak rahat nefes aldığını düşünmüş olabilir. Hem de farklı nedenlerle zaman zaman patlama noktasına gelen toplumsal tepkinin de önünü alacağını düşünüyordur. Yani bir bakıma Batı ile yapılan anlaşma İran’ın önünü açarak rejimi kurtarmış oluyorlar.

Eğer bu anlaşma yolunda işler İran dünya sistemiyle kısmen bile olsa bir uzlaşma yolunu seçerse devrim iddialarından vaz geçilmiş olması uluslararası tescil edilmiş sayılabilir. Yani Batı, Saddam’ın saldırısı gibi milyonların kanına mal olan savaşlarla birkaç kez denemede yıkamadığı İran rejimini ambargo ve nükleer pazarlığında kozunu iyi kullanarak rehin almış oluyor.

Tam da bu noktada İranlı devrimcilerin ambargo kalkmasıyla rejimi kurtardıkları, halkın daha da iyi hayat şartlarına kavuşacağını savunmaları yadırgatıcı olmasa gerek. Zaten İran’ın başına gelebilecek en büyük felaket sistem dışında kalarak kazandığı potansiyeli sistemle barışarak, dayatılan şartları kabul ederek ayakta kalmasını sağlamak, ayakta kalmak sürekliliğinin garantisi değil ne yazık ki.

Aslında İran’ın Batı siteminin hegomonları ile masaya oturması ve rasyonel anlamda kazançlı sayılacağı bir anlaşma yapılması en azından teorik olarak zorunlu bir haldi. Zira Humeyni sonrası İran, İslam devriminin evrensel iddialarından ulusdevlet pratiğine çekilmiş bir yapıya evrilmişti..

Yazının devamını okumak için…