Her Okuyuşta İmanımızı Artıran Kur’ân-ı Kerîm

Yazarlar
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Kur’ân Ayı olan Ramazan’da oruç ağızlarla okunan ve oruç sayesinde ötelere kanatlanan kalplerle daha iyi anlaşılan Kur’â...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Kur’ân Ayı olan Ramazan’da oruç ağızlarla okunan ve oruç sayesinde ötelere kanatlanan kalplerle daha iyi anlaşılan Kur’ân âyetleri imanımızı, takvamızı, tevekkülümüzü bir kat daha artırıp pekiştiriyor.

Bu bağlamda, Enfâl suresinin 2, 3 ve 4. âyetlerini ve kısa tefsirlerini birlikte anlamaya çalışalım:

“Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.İşte gerçek müminler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, mağfiret/bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.”

Dünya bir imtihan yeri, dünya hayatı da imtihandır. İnsanlar çeşitli imkân ve nimetleri kullanma, emirlere itaat, yasaklardan kaçınma, felâket, musibet ve kayıplar karşısında tercih edilen tutum ve davranışlar bakımından imtihan edilmektedirler. Sahabeden bir kısmının savaş ganimeti konusundaki soru ve beklentileri, Enfâl/1. âyette “Sana harp ganimetlerinden soruyorlar. De ki: ‘Ganimetler Allah’ın ve Rasûl’ündür.’ O halde, Allah’tan sakının ve (aranızda anlaşmazlığa meydan vermeyin de) aranızı düzeltin. Eğer gerçek müminlerseniz, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin” ikazı ile cevaplanmış ve ‘gerçek ve kâmil müminlerin sahip olmaları gereken nitelikler’ konusunda bir açıklamayı gerekli kılmıştır.

Bu bakımdan Enfal/2, 3, 4. âyetlerde gerçek müminlerin beş vasfı açıklanmış, arkasından da bunları gerçekleştiren ve imtihanı kazananların elde edecekleri sonuç ve ödüller bildirilmiştir: 

1. Kâmil müminlerin imanlarıyla duyguları arasında bir etkileşim vardır; Allah’ı andıklarında ve kendilerine Allah’tan söz edildiğinde heyecan duyarlar, korku ile coşku karışımı duygular yaşarlar. 

2. Allah’ın âyetleri okundukça hem yeni bilgiler edinir ve bunlara da iman ederek inançlarını nicelik yönünden arttırırlar hem de her âyet, içerdiği incelik, güzellik, hikmet ve bilgiler sebebiyle Kur’an’ın Allah’tan geldiğine delil teşkil ettiği için nitelik yönünden imanlarını güçlendirirler. Arzu ve isteklerine, düşüncelerine, görüşlerine, teorilerine, alışkanlıklarına, çıkarlarına, zevklerine, rahatlarına ve hislerine aykırı olsa bile, Allah’ın Kitabı’na ve Hz. Peygamber’in (s.) sünnetine boyun eğerek teslim olduklarında imanları artar ve güçlenir. Çünkü onlar, öğretileri değiştirme yerine, Allah’ın emirlerine ve Rasulü’nün (s.) talimatlarına göre kendilerini değiştirmektedirler. Bunun aksine eğer müminler bunları kabulde tereddüt gösterirlerse, imanları azalmaya ve yok olmaya başlar. Hakk’ın her inkâr edilişi imanlarının niteliğini düşürür, her kabul ve tasdik de onu geliştirir… Âyetteki “imanın artması”nı İslâm âlimleri şöyle anlamışlardır: a) Dine toptan ve ilke olarak inananlar, âyetler geldikçe detayları öğrenir ve bunlara da inanarak imanlarını arttırırlar, b) İman üzerinde devam ve sebat etmek de süresi bakımından onun artması demektir, c) Mümin, inancına göre yaşamaya devam ettikçe ibadetleri ve güzel davranışları, imanın gönüllerde ve zihinlerde oluşturduğu aydınlığı (nuru) arttırır. 

 3. Müminler de mal, mülk, evlât, eş dost edinirler, fakat onların dayanıp güvendikleri (“tevekkül”) bu fâni varlıklar değil, her şeyi yaratan ve mülkün gerçek sahibi olan Allah’tır (c.c).

4. Namaz, Allah ile kurulan bağın gerçekleştiği en uygun ve en güzel vasıta olduğu için onu büyük bir özenle, gereği gibi, dosdoğru ve huşû içinde ifa ve ikame etmeye çalışırlar.

5. Allah’ın verdiği rızıktan kendileri yararlandıkları gibi yakından uzağa doğru başkalarının da ondan yararlanmasına imkân verirler; nafaka, zekât ve sadaka verme, vakıf kurma, ödünç verme ve kullandırma, ikram etme gibi malî vazife, yardım ve iyilikleri ihmal etmezler.

İşte bu vasıfları taşıyan kimseler gerçek ve kâmil manada müminlerdir. Allah nezdinde, iman ve amellerinin nicelik ve nitelik yönlerinden, yeterli olandan kâmil olana, daha güzel ve mükemmel olana doğru farklılığına dayalı değerleri ve dereceleri vardır. Allah’ın bu derecelere yerleştirdiği kullarına vadettiği nimetler de birbirinden üstündür, çeşitlidir, zengindir, benzersizdir. Allah onların günahlarını da bağışlayacak ve onları ebedî mutlulukla ödüllendirecektir… Müminlerin hatalarının affedileceği vaadi onlara büyük bir teselli verir. Çünkü her ne kadar kâmil ve iyi de olsa herkes günah işleyebilir ve bir insanın daima en yüksek ölçüye uygun ve hatta yanlışlık ve eksiklikten uzak ameller işlemesi asla mümkün değildir. Bu nedenle Allah, farz ibadetleri yapanlara büyük bir lütuf göstererek; rahmeti ile onların eksikliklerini affedip kullarını hak ettiklerinden çok daha yüksek bir karşılıkla ödüllendireceğini vaat etmektedir. Aksi takdirde eğer O, her iyilik ve kötülüğü hakkıyla cezalandırıp mükâfatlandıracak olsaydı, o zaman en salih insanlar bile cezadan kurtulamazlardı (Kur’ân Yolu; Tefhimü’l-Kur’ân).

Rabbim, Kur’ân’ı okuyup can kulağıyla dinleyen, anlayan, imanı artıp yaşayanlardan eylesin. Âmin.