Hangimiz aldanmadık?

Yazarlar
Prof. Dr. Faruk Beşer Yenişafak gazetesindeki yazısında;İhvan ve Gülen hareketini karşılaştırarak İhvan’ın bireye, Gülen hareketinin ise cemaate önem verdiğini söylüyor. Beşer Gülen hareket...
EMOJİLE

Prof. Dr. Faruk Beşer Yenişafak gazetesindeki yazısında;İhvan ve Gülen hareketini karşılaştırarak İhvan’ın bireye, Gülen hareketinin ise cemaate önem verdiğini söylüyor. Beşer Gülen hareketinin Sunni’likten daha çok Batıni bir hareket olduğunu belirtiyor ve Şia’ya benzeyen yönlerini örnekleriyle açıklıyor.İşte o önemli yazı…

Hep şöyle düşünürdüm: İslam’ın yüz elli yıllık uyanma döneminde iki büyük oluşum görüyorum. Birisi İhvan-ı Müslimin, diğeri Gülen hareketi. Ama aralarında önemli farklar var. İhvan bireye önem verdi, her ferdi Allah’ın bir kulu olarak yetiştirmeyi hedefledi. Her bağlısı, özgür düşünebilen, Kitap ve Sünnet bilgisi olan insanlar olarak yetiştiler. Belki bu durum teşkilatın homojen olmasını önledi. Kapalı ve içine sızılamaz bir örgüt olamadılar. Bu sebeple zaman zaman dağıtıldı. Ama kalitesi ve potansiyel gücü hiçbir zaman bitmedi.

Şimdi anlıyoruz ki, aslında doğru olan da buymuş. İslam gizlilikler dini değil. Dobra dobra ne olduğunuzu anlatmanız gerekiyor. Hz. Âdem’den Resulüllah’a kadar hiçbir peygamberin hayatında küffara temenna durarak, müdarat ederek var olmaya çalışılma yoktur.

Gülen hareketi ise bireye değil, cemaate önem verdi. Bu sebeple bırakın sağlam bireyleri, kendi başına ayakta durabilecek, doğruyu yanlışı tek başına bulabilecek âlimler, düşünürler, sanatçılar yetiştiremedi. Cemaati, grup insicamını, itaati, birliği ve bağlılığı diğerine tercih etti. İlginç olan da bunu batınî/ezoterik yöntemlerle yapmış olması. İşte sapma buradan başladı.

Doğrusu, önceleri de İhvan’daki yetişmiş insanları, isabetli kararları gördükçe gönlüm hep onların doğru olduğunu söylüyordu ama berideki insicamlı büyüme de bana ümit veriyordu. Bu sebeple 2005 te istek üzerine yazdığım bir makale ile bu hareketin liderini haddimi aşan duygusal ifadelerle övdüm. Çünkü kendim, MTTB, Milli Görüş ve Akıncı gelenekten gelmeme rağmen ve içinde hiç bulunmamış olsam bile bu hareketten hala çok şeyler bekliyordum.

Yazdığım makaleyi eklemelerle bir kitapçık yaptılar, göklere çıkardılar ama hemen ardından, içinde bazı üstü kapalı eleştiriler görünce de yayınını yine kendileri durdurdular. İyi ki durdurmuşlar. Böylece ne azim hatalar yaptığımı fark ettim. Soranlara izah etmekte zorlandım.
Sonra bu hatayı yapanın tek ben olmadığımı görünce rahatladım. Baktım ki aldanan bir ben değilmişim. Önemli olan aldandığını anlamak. Asıl aldanma, aldandığının farkına varamamaktır.

Peki, neden aldandık?

Çünkü bu hareket göründüğü gibi değildi. Bu yönüyle aslında Sünni de değildi, batıni idi. Doğrusu bunu önceden de hissetmiyor değildik, ama biz de bağlıları gibi bunda bir hikmet arama gafletine düştüğümüz için meseleyi çözemedik.

Sonra fark ettik ki, bu hareketin batıni Şia’ya benzeyen çok yönleri var.

Öncelikle imamlık anlayışında Şia gibi düşünüyorlardı. İmamın doğrudan Allah’tan ve Resulüllah’tan teyit aldığı için asla yanılmış olamayacağına inanılıyordu. İkinci olarak Şia’dan daha ileri bir takıyye yaşıyorlardı. Hiç kimseye oldukları gibi görünmüyorlardı. Aldatma da bir yalan ise bu yolla herkesi aldatıyorlardı. Ve üçüncü bir benzerlikleri; bu hareketin tarihinde de müslümanlardan başkasına sataşma hiç olmadı. Tıpkı Şia gibi, onlar da tarihlerinde sadece müslümanlarla savaştılar.

Ne yazık ki, içte ve dışta her güçlü kâfire temenna durdular, ama her İslamî harekete engel olup savaş açtılar. Milli görüş hareketi, Güneydoğudaki İslamî yapılanma, güçlenen tarikatlar, örnek olarak Topbaş cemaati… Hem de hiç suçları yokken, Türkiye’deki her İslami faaliyete destek çıkan tek cemaat olmalarına rağmen.

Bankaları hortumlayanlara şefaat ettiler. Müslümanların hep önünü kesenleri söz sultanı ilan ettiler. İslami kıpırdanışların canına okuyan Çevik Bir‘e bile methiyeler düzdüler. Buna karşılık sadece Cumhuriyet tarihinin değil, bize göre Osmanlı’nın son üç yüz yılı dâhil en dindar ve en başarılı yöneticisine ilanı harp eylediler. Hırsızlık edebiyatları yaptılar. Düz bir mantıkla buradan bile ona karşı olmalarının, onun sağlam bir müslüman ve rakip olacak bir lider olması dışında düşmanlık edilmesini gerektiren bir yönünün bulunmadığını anlamak mümkün.

yazının devamını okumak için…