Göz gördü, gönül sevdi

Yazarlar
İbrahim Tenekeci’nin Yenişafak gazetesindeki Siyavuş Paşa Medresesi’ni anlattığı yazıssı.. Müslüman olmanın güzelliğini ne kadar az konuşuyor ve yazıyoruz. Ayrıca bu güzellikten neş&#...
EMOJİLE

İbrahim Tenekeci’nin Yenişafak gazetesindeki Siyavuş Paşa Medresesi’ni anlattığı yazıssı..

Müslüman olmanın güzelliğini ne kadar az konuşuyor ve yazıyoruz. Ayrıca bu güzellikten neş’et eden incelik ve kıymetleri. Adeta bunları dillendirmeye çekinir hale geldik.

Süleymaniye’nin denize inen yamaçlarından birinde, Siyavuş Paşa Medresesi vardı. Harap halde, perişan vaziyette. Önünden üzüntüyle geçerdik.

‘Kullanıma uygun değil’ diye kapatılan bu medrese, bir asır sonra ihya edildi, yeniden ayağa kaldırıldı. Biz buna ‘hayat bulmak’ diyoruz. Tekrar şenlenmek. Şenlendiren şahsiyetlerden Allah razı olsun.

Sadece ülkemizde değil, dünyada da biricik olan Hilye-i Şerif ve Tesbih Müzesi işte burada açıldı, kuruldu. Mehmet Çebi’nin kişisel gayreti, ısrar ve özeni, her türlü takdirin üzerinde.

Tesbih ile Hilye-i Şerif’in aynı çatı altında buluşturulması, anlamlı bir tercih, isabetli bir seçim olmuş. Hem Allah’ın adı zikrediliyor, hem de son peygamber anlatılıyor.
Açıldığı günlerde müzeyi ziyaret etmiştim. Şimdi yine müzeye ulaşan yokuştayım. Odunkapı yokuşu mu?

Ana kapıdan içeri girer girmez mis gibi lavantalar karşınıza çıkıyor. İyi fikir, taze başlangıç. Avluda sardunyalar var. Hepsi çiçeğe durmuş ve pembe. Serinlik, ferahlık, hoş bir karşılama. Artık başka bir iklimdeyiz. Bahar geldi. İlk dikkatimi çeken, tenhalık oluyor. Rakamları pek önemsemem. Buna rağmen, ziyaretçi sayısını öğrenince sevinemiyorum. Üstelik ücretsiz olduğu halde. Galiba gidişat şu: Önceliklerimiz değiştikçe, inceliklerimiz de dönüşüyor.

Tesbih konusunda durumu kurtaracak seviyeye sahip olduğum söylenebilir. Tesbihi sanat haline getiren ustalar, daima memleketimizden çıkmıştır. Bu sanatkârlardan biri de, hiç kuşkusuz, Zekai Şenyurt’tur. Onun birçok nadide eserini müzede görmek mümkün. Her koleksiyonerin hayalini süsleyen doksan dokuzluk mercan tesbih dâhil. Türk Tesbih Sanatı’na değerli katkılarından dolayı kendisine teşekkür ederiz.

Nadir malzemelerden yapılan dua ve zikir tâneleri. Kehribar, mercan ve bağa tesbihlerin sergilendiği bölümlerde daha çok kalıyorum. Asıl sanat, esaslı marifet, doksan dokuzluklarda.
Ve İslâm sanatının zirvelerinden olan Hilye-i Şerifler. Özetle: Hilye-i Şerif, Peygamber Efendimizin özelliklerinin anlatıldığı eserlerdir. Güzel ahlakı, tavırları, yürüyüşü, görünüşü…
Hilye-i Şerif, “Peygamber aşkı sanata dönüşürse, karşılığı ne olur” sorusunun cevaplarından biridir. Aşk-ı Nebi. Salât-ı Selam. Bu aşkın şiirdeki karşılığı da Na’t-ı Şerif.
Müzede sergilenen eserlerin önemli bir kısmı, uluslararası yarışmalarda derece almış. Özgün çalışmalar titizlikle seçilmiş.

Türkiye, Filistin, Mısır, Suriye, Irak ve İran’dan birçok hattat. Burada farklar ve mesafeler kapanıyor, herkes birbirine yakınlaşıyor, yakışıyor. İslâm kardeşliğinin ve ümmet olmanın gözle görülür hali. Hattat Gürkan Pehlivan, Hüseyin Gündüz, Savaş Çevik, Mustafa Cemil Efe, Avni Nakkaş, Hüseyin Hüsnü Türkmen… Osmanlı devrini Cumhuriyet dönemine bağlayan Hasan Çelebi.

Hilye-i Şerifleri desenlerle süsleyen, çiçeklerle bezeyen, adeta bir bahçeye çeviren tezhib sanatçılarının neredeyse tamamı hanımlardan oluşuyor. Bunun nedenini merak ediyorum. Tezhib sanatı sabır ve incelik gerektiriyor, ayrıca evde yapılabiliyor. Buna bir de el ve gönül melekelerini ekleyelim. On dört hanım sanatkârın ismini not almışım.

Hat sanatıyla ilgili bilgilerim yeterli değil. Yanlış yapmayalım. Müzenin kurucusu Mehmet Çebi‘yi arıyor ve kendisine sorular yöneltiyorum. Verdiği cevapların, paylaştığı bilgilerin bir kısmı yazımızın içindedir.

Evet… Siyavuş Paşa Medresesi’nde saklı bir güzellik bizleri bekliyor.