Erasmus kuşağı, Ezher, Pakistan kuşağı

Yazarlar
Moro seferinden dönüşte İHH ekibimizden Artvin milletvekili, İlim-Yayma’nın her şeyi değerli İsrafil Kışla Ağabey ile Ardahan milletvekili, yürekli, içi dışı bir değerli kardeşim Orhan Atalay...
EMOJİLE

Moro seferinden dönüşte İHH ekibimizden Artvin milletvekili, İlim-Yayma’nın her şeyi değerli İsrafil Kışla Ağabey ile Ardahan milletvekili, yürekli, içi dışı bir değerli kardeşim Orhan Atalay’la Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Dubai’ye uğradık.

DUBAİ: RUHSUZ BİR ŞEHİR

Dubai’de, Anadolu Ajansı’na çağ atlatan ekibin başı, sevgili Turan Kışlakçı kardeşimin katkısıyla delifişek, dertli ve cesur yürek bir Karadeniz’li Ali Çetinkaya kardeşimle unutulmaz bir gün geçirdik.

Dubai, ruhsuz bir şehir. Semirmiş, semirdikçe olmayan ruhunu yitirmiş nursuz bir ‘nehir’: İngilizlerin Ortadoğu’daki para üssü. Ortadoğu sermayesini City’ye (Londra’nın finans merkezine) akıttığı kirli bir nehir Dubai.

Sadece şunu düşünmeniz bile yeterli Dubai’den akan İngiliz kirinin boyutlarını görebilmeniz için: Türkiye’nin dış ticaret hacmi -yaklaşık- 150 milyar dolar. BAE’nin dış ticaret hacmi ne kadar? Tam 450 milyar dolar!

CITY’NİN ‘ARAP PETRODOLARLARI’!

İnsan, elbette bu değirmenin suyu nereden geliyor diye sorar. Üstelik de BAE denen yer, Türkiye’nin sadece onda biri kadar. Ve de, diğer Arap devletleri gibi doğal gaz ya da petrol yatakları filan da olmayan bir diyar!

Evet, bu değirmenin suyu nereden geliyor? İngilizlerden elbette. İngilizler, Dubai üzerinden Arapların petro-dolarlarını -deyim yerindeyse- ‘iç ediyorlar’, o kadar!

Erdoğan’ın BM’de yaptığı konuşmada ‘Dünya 5’ten büyüktür’ sözüne tek sert tepkiyi veren ülkenin BAE olması hiç de şaşırtıcı gelmedi bana o yüzden.

Konuşan BAE emiri değil, İngilizlerden gelen emirin sesiydi çünkü!

EZHER, PAKİSTAN VE MALEZYA KUŞAĞININ ÇEKTİĞİ ÇİLE!

Burada konuyu daha önemli ve hayatî bir soruna getireceğim: Pakistan’da ve Ezher’de öğrenim gören kuşağın, kendi ülkesinde yaşadığı Çin işkencesine dönüşen çileye!

Ali Çetinkaya kardeşim, hem Pakistan’da İslamabad İslâm Üniversitesi’nde eğitim almış hem de Mısır’da yaşamış parlak bir arkadaşımız. Bir dokunun bin âh işiteceksiniz!

Önce Ezher kuşağından başlayalım. Türkiye’de sömürgeci bir eğitim sistemi olduğu için 70’li, 80’li yılların kuşakları, İslâmî kaynaklarla doğrudan irtibat kurabilmek kaygısıyla Ezher’e, Pakistan’a ve kısmen de olsa Mekke’ye, Medine’ye ve Malezya’ya akın ettiler.

Takdirle karşılanacak bu zorlu, yorucu ve çileli yolculuk, tekdir’le karşılandı, inanılmaz bir işkenceye dönüştü. Bu okullardan mezun olanlara onyıllarca köle muamelesi yapıldı ve diplomalarına denklik verilmedi bu ülkede. Son bir kaç yıl içinde ancak çözülebildi bu deli saçması sorun.

İnsanlar, Pakistan’da da, Mısır’da da, Malezya’da da bir yandan Arapçayı ve İngilizceyi akıcı ve akademik metinler yazacak çapta öğreniyorlardı, öte yandan da İslâm düşüncesinin kaynaklarına da, çağdaş Batı düşüncesinin kaynaklarına da doğrudan ulaşabiliyorlardı böylelikle. Ne kadar nüfûz ediyorlardı, bu elbette ayrıca tartışılabilir bir konu.

Ama şu kesin: Türkiye’de -küçümsemek için söylemiyorum, sadece bir gerçeğe parmak basmak için söylüyorum- ilâhiyatlarda verilen Arapça eğitimi de, genelde bütün üniversitelerde verilen İngilizce eğitimi de ana kaynaklara nüfûz edebilmeyi sağlamaya yetmiyordu, hâlen de yetmiyor.

Önümüzde Arapçayı ve İngilizceyi iyi öğrenmiş, İslâm düşüncesine de, Batı düşüncesine vukûfiyet kesbetmiş parlak ve İslâmî şiarları nebevî şuura dönüştürebilen, nebevî şuuru münbit bir beşerî şiire durdurabilen bir kuşak vardı.

İşte bu kuşak, bir kazanç olarak değerlendirilemedi; aksine kendi ülkesinde sürgün yedi, tekme yedi, tokat yedi, itildi-kakıldı. Bir kuşak heba edildi.

Daha da vahimi, Ali Çetinkaya kardeşimin de yüreği yanarak haykırdığı gibi, bundan sonraki süreçte, bu üniversitelerde eğitim alabilecek yeni kuşakların önü bıçak gibi kesildi!

PAGANLAR BAŞTACI, ‘DİĞERLERİ’ BAŞAŞAĞI!

Hürriyet’in ve Türkiye’nin en nitelikli muhabirlerinden Reha Erus’un yaptığı Erasmus haberi, nedense hiç gündem oluşturmadı bile. Dünkü yazımda da dikkat çektiğim üzere, bizzat AB kaynakları, Erasmus projesi dolayısıyla eğitim alan 3 milyon öğrenciden 1 milyon çocuk doğduğunu açıklıyorlar. Bunların büyük çoğunluğu elbette ki gayr-ı meşru!

Sorun şu: Erasmus projesi, bu ülkenin kültürel dinamiklerine, ruhköklerine, medeniyet birikimine yabancılaşmış, metamorfoz yemiş, Batı kültürünün posası çıkmış ürünlerini kutsayan, sadece Batılıların gönüllü acentalığını yapan sarsak bir kuşak yetiştiriyor!

Yazının devamını okumak için …