“Dünya medyasının perde arkasında kirli ilişkiler”

Yazarlar
“Yıl, 1994… STAR TV’nin haberlerden sorumlu genel yayın yönetmenliğini sürdürüyorum. Muhabir arkadaşımız aslında iyi bir iş yapmış, o yıllarda İstanbul’un surlarının arkasında çaptan düşmü...
EMOJİLE

“Yıl, 1994… STAR TV’nin haberlerden sorumlu genel yayın yönetmenliğini sürdürüyorum. Muhabir arkadaşımız aslında iyi bir iş yapmış, o yıllarda İstanbul’un surlarının arkasında çaptan düşmüş atlar kesiliyor, bir takım imalatçılarla kasaplara servis ediliyorlar, görüntülemiş. Özden Akbal geldi, haberi sundu, “ana haberde işleyelim” dedi. Görüntüler berbat… “19.30, milletin yemek saati, bu haliyle 13.00 ve 17.00 bültenlerinde kullan, yarın, görüntülerin çok azını kullanarak, yetkililerle yapacağımız söyleşilerle genişletelim” diye yanıtladım. Öyle de yaptık. 

Öğleden sonra sekreterim, bir Alman televizyonundan arandığımı belirtti, telefonu kaldırdım, karşımdaki editör, “Siz, biraz önce İstanbul’daki et kesimi ile ilgili görüntüler yayınladınız, bunları kullanmak istiyoruz, telif ücreti ne kadar, hangi bankaya yatıralım” diye soruyordu!..

Cevabım, “O görüntüleri hiçbir şekilde kullanamazsın, takipçisi olacağım, kullandığın an, yalnız senin ülkende değil, İsviçre’de de tazminat davası açar, tahmin edemeyeceğin kadar çok paranı alırım” oldu.

Kullanamadı, ama, ben işin takipçisi oldum. Alman medyası, o dönem, nisan veya mayıs aylarında mutlaka, Türkiye’de salgın hastalık veya hijyen dışı görüntüler kullanarak turistin tercihlerini belirleyecek kampanyalar yapıyordu. Berlin, Frankfurt ve Ankara’daki yetkililerle konuştum, ortak söyledikleri şuydu: “Turizm mevsimi öncesinde İspanya, İtalya ve Yunanistan’dan bu medyaya çok para akıyor, hedefleri, Avrupalı turiste ortak olmamızı önlemek, kampanyanın sonunda ucuz turlar bize kalıyor, ataşelerimiz çaresiz…”

Rakiplerin bununla da yetinmediğini söyleyeyim…

Her turizm mevsimi öncesinde o dönem, PKK’nın patlattığı bombalar Antalya ve Marmaris’te oldu. Saftık, bunu örgütün, Türk ekonomisini baltalamak için yaptığını düşünüyorduk.

Sonra Öcalan, Şam’dan çıkmak zorunda kaldı, İtalya haftalarca topraklarında konuk etti, kendisini de zaten sonra, Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliği’nde bulduk… Konum, 20 yıl öncesinin PKK’sının kimlerle ne yaptığı değil, mesela, o günlerin İspanya’sı da ayrı bir yazı konusu olabilir, geçelim… Derdim, “dünya medyası” denilen kavramın perde arkasında şekillenen kirli ilişkiler…

Parayı veren, düdüğü…

Mesela, 2005 yılında, tam 1043 Yunanlı medya mensubunun, başbakanın örtülü ödeneğinden her ay düzenli maaş aldıkları bir skandal olarak ortaya çıktığında, arkadaşlarıma, “biz de gazeteci miyiz, bak, millet neler yapıyor” diye takıldığımı hatırlıyorum. Bu skandal Atina’da patlak verince dünya medyasında bir çeki-düzen araştırması yapılmış, çok şükür, bizim taraf sağlam çıkmıştı ama, 3 Amerikalı köşe yazarının yönetimin belirli programlarını destek karşılığında devlet kurumlarında para aldıklarını itiraf ettiklerini hatırlıyorum.

Orası, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, son Başkanlık Seçimi’nde Cumhuriyetçi aday Mitt Romney’in kampanyasına aktif katılabildiği midesi geniş bir ülke ama, İngiltere, Murdoch’un sahibi olduğu medya grubunun siyasilerin telefonlarını yasadışı dinlemesi karşısında pek o kadar esnek davranamadı… Hep merak etmişimdir, yayın grubu bu tür bir skandala imza atan Rupert Murdoch’un sahibi olduğu FOX Haber Kanalı veya Wall Street Journal gazeteleri “İslam” ile “terörizm” kelimelerini sürekli yan yana kullanmayı bir siyasi tercih olarak mı yaparlar, yoksa, işin perde arkasında neo-con’larla bir takım “lobilerin” kasalarından çıkan paraların yarattığı “yüksek hissiyat” mı vardır?..

Veya, Türk iç politikasında yaşanılan tartışmalardan kaynaklanan bazı yeni lobilerin kasalarındaki yüksek meblağların sifonlanmasının yolu mu açılmıştır bazı “küresel meslektaşlar” için…

Bir de, kendi yöneticileri için tek kelime yazmayan, sokak gösterilerinde kendi polisinin orantısız güç kullanımı görüntülerini bizim televizyonlardan izleyen Alman meslektaşların Yunanlı dostlar gibi uyanık ve kıvrak olup olmadıkları, Merkel’in örtülü ödeneğindeki durumun ne olduğu da ayrı bir merak konusu.”

Yazının devamını okumak için tıklayın…