Döner leziz ama halimiz fena!

Yazarlar
Haşmet Babaoğlu Sabah gazetesindeki yazısında yaşadığımız “ferdiyetçiliğin normalleşmesi” durumunu konu ediyor ve ahlak ve görgü bakımından gittikçe bir buldozere dönüştüğümüzü söylüyor ve...
EMOJİLE

Haşmet Babaoğlu Sabah gazetesindeki yazısında yaşadığımız “ferdiyetçiliğin normalleşmesi” durumunu konu ediyor ve ahlak ve görgü bakımından gittikçe bir buldozere dönüştüğümüzü söylüyor ve ekliyor;”Her şeyi siyasallaştırdık ya…Bir gün yine siyaset yoluyla “inceleceğimizi” umut ediyorsak, fena yanılıyoruz. İşte o yazı…

Geçen pazar akşamüzeri saatleriydi. Şehrin pek sevilen döner lokantalarından birinin önünden geçiyordum.

Manzara aklımı durdurdu.

İçerisi tıklım tıklımdı. Değil masa, tek bir sandalye bile boş bırakılmamıştı.

Ellerine birer dürüm ve ayran tutuşturulmuş çocukların neşesi camın ardından bile fark ediliyordu. Anne babalar ise sıkıntılıydı. Lokmalar boğazlarına diziliyordu sanki.

Çünkü ayakta bekleyenlerin kuyruğu lokantanın kapısından başlıyor masaların arasındaki boşluklara kadar uzanıyordu.

Bir yıl öncesine kadar buraya sık geldiğim için bu rağbetin haklı nedenleri olduğunu biliyorum.
Dönerinin lezzeti eşsizdir. Patates kızartmalarının ve tülbent inceliğindeki lavaşlarının da hastasıydım.

Fakat izdiham beni yıldırdı. Şimdi önünden geçerken yutkunmakla yetiniyorum.

***

Bu manzarayı neden anlattığımı anlamışsınızdır ama biraz daha açayım…

Hayatımıza yeni sosyal alışkanlıklar girdiğinde ahlak ve görgü bakımından bir buldozere dönüşmemiz dikkatimi çekiyor.

İncelikler mi? Onlar sanki eski mekânlara ve davranış kalıplarına aitmiş, hep birlikte çöpe gitmişler gibi yapıyoruz.

Üstelik ilginçtir, sözünü ettiğim lokantanın müdavimlerinin büyük kısmı bir önceki kuşakta koyu gelenekçi olan insanlar.

İmkânı olmayanlar görüp de incinmesin diye lokantaların perdelerini çektiren, ağzında kürdanla asla sokağa çıkmayan dedelerin torunları olduklarından hiç şüphem yok.
Ama hepsini geçtim…

Kendimizden önce yemeğe oturmuş insanları sıkboğaz ettiğimizi, onların “mahremiyet” alanına saldırdığımızı nasıl fark etmeyiz?

Nihayet masa bulup yemeğimizi sipariş edebilmemizin bir tür “başarı” ve “zafer” duygusuna bürünmesi hiç mi tuhaf gelmiyor?

yazının devamını okumak için…