Biz gökte uçar, suda yürürüz..

Yazarlar
Abdurrahman Dilipak’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… İyya kenağbüdü ve iyya kenestaiyn.. Hasbunallahu ve niğmel vekil. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden, bizi yeryüzünün va...
EMOJİLE

Abdurrahman Dilipak’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

İyya kenağbüdü ve iyya kenestaiyn.. Hasbunallahu ve niğmel vekil. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden, bizi yeryüzünün varisi kılmak, yeryüzünü bize mescid kılmak isteyen, yeryüzünü bize mescid kılan, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek isteyen Allah’a hamdolsun. Bize bu müjdeyi getiren, alemlere rahmet olarak gönderilen peygambere salat ve selam olsun..

Çaresiz değilsiniz, çare sizsiniz.. 

Siz kadir-i mutlak olan, kadere, rızka, ecele hükmeden ve bir olan Allah’ın yeryüzündeki halifesi değil misiniz.. O zaman ne gam.

Biz suda yürür, gökte uçarız, ölümsüzlük bizim için imkansız değil. Zaman bizim için genişler ve bereketlenir. Mekan bize gelir.. Hızır aleyhisselamın, Musa aleyhisselamla yolculuğu bizim için sadece bir hikâye değil. Ya da İsra bize zamanın ve mekânın ötesinde bir yolculuktan söz eder. Hz. Meryem bizim için imkansız bir şey olmadığını anlatır. Hz Musa’nın asası yılanları yutar, denizi yarar.. Hz. Yusuf da, Hz. Yunus da bizim için imkânsızlığın olmadığını anlatır. Hz Süleyman ins ve cinne hükmeder, kuşlarla konuşur. Hz. Hacer korkusuzdur. Ateş Hz. İbrahim’i yakmaz. O şeytan taşlar.. Su yerin altından süzülerek Hz. İsmail’in ayağını öpmek için, Hz Hacer’in ayak izlerinden akar gelir. Üç deniz onun hasret ateşi ile buharlaşır gökten yere inip, sonra Kâbe’nin önünde buluşup Zemzem olurlar.. Suyun aradığı daha doğrusu bildiği, tanıdığı adam olmak önemli. Hz Eyyub’u da su aramadan bulmuştu.

Bir tufan dünyayı yutsa da bizi selamete taşıyacak bir gemi bizi bekler.

Bütün mesele biz İsmail miyiz! Kudret helvası, bıldırcın kebabı, Tur-u Sina’da, mukaddes Tuva vadisinde yaşananların hepsi gerçek. Amenna ve Saddakna. Tih vadisinde, Sina’dan Kudüs’e 40 yıl süren o yolculuktan bugün bizim hayatımıza yansıyan ne var..

Kur’an-ı Kerim’de adı geçen her peygamberin hayatında bizim için önemli hikmetler, sorumluluklar vardır. O âyetleri iyi anlamak için o dönemi de iyi anlamak gerek..

Gök kubbe altında söylenmedi söz, yaşanmamış olay yok.. Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz.. Kur’an-ı Kerim’de yerle gök arasında, geçmiş ve gelecekte olmuş ve olacak her şey hakkında ya hüküm ya da vakıayı anlamak ve yorumlamak için bir yöntem var. Yani gerçekte, bu anlamda tarihin sonu, Resullahın vefat ettiği gündür. O zaman aklımızı kullanarak her krizin üstesinden gelebiliriz. Bu mümkün. Kuşkusuz bütün bunlar, kader, rızık ve ecel gerçeği içinde gerçekleşecek.. Her şey ve herkes Allah’ın iradesi içindedir. Şeytan da dahil. Biz ise O’nun rızasına talibiz..

Şunu bilelim, Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmeyecek.

Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Hep söylüyorum, şunu aklımızdan çıkartmayalım, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.

Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, rahman ve rahim olan, güç, kuvvet, hüküm sahibi, bize yardım eden bir Allahımız var. Bizden daha güçlü kim var. Bütün sorun, biz gücümüzün farkında değiliz. Zaafımız cahillik, tembellik, dağınıklık, ihmallerimiz, tefrika ve dünya malına tamahımız kadar büyük. Önce kendi içimize bakmamız gerek. Şeytan taşlamaktan salavat getirmeye fırsat bulamıyoruz sanki. “La ilahe” derken sesimiz gür çıkıyor, ama “illallah” derken ayni gür sada yok.. Hâlâ şikayet ediyor, talep ediyoruz. Hayır çözüm üretmek ve umut vermek zorundayız. 

Biz, tek parti döneminde 54 farzla sınırlı bir din algısını, çok partili dönemde seremoni ve ritüellerle zenginleştirdik ama, o evrensel genişlik, tevhidi duruş, tefekkür derinliği, hikmet ve estetik yönünü, ilmi yanını ihmal ettik.. Tefrika felaket halini aldı. Allah’ın dini, yeri göğü ölümü ve hayatı açıklıyor, ama bizim yaşadığımız din, karı ile koca arasındaki ihtilafı bile çözmüyor.. Şimdi bizim aklımızı başımıza toplamamız gerekiyor. “Atalarımızın dini”nden “Allah’ın dini”ne dönmemiz lazım, dinimizi mezhep, ideoloji ve tarikatımızın içine sıkıştırmak yerine, mesleğimizi, meşrebimizi, tarikatımızı, mezhebimizi dinin çerçevesi ile çerçevelememiz, din dışı oluşum ve geleneklerden ise hayatımızı arındırmamız gerekiyor. Dinimizi Kur’an ve sünnete göre tashih etmemiz gerekiyor.. Din büyüklerimizi İlah ve Rab edinmememiz, dinimizi Allah’a has kılmamız gerekiyor.

yazının devamını okumak için…