Bir şeyler oluyor

Yazarlar
Abdülkadir Selvi Yenişafak gazetesindeki yazısında,Türkiye’nin Suriye denkleminin dışında bırakılmak için uygulanan ablukayı aşmak üzere olduğunu,bu konuda olumlu sinyaller alındığını ve iy...
EMOJİLE

Abdülkadir Selvi Yenişafak gazetesindeki yazısında,Türkiye’nin Suriye denkleminin dışında bırakılmak için uygulanan ablukayı aşmak üzere olduğunu,bu konuda olumlu sinyaller alındığını ve iyi şeylerin olacağını söylüyor.İşte o yazı…

CHP’nin tutumu nedeniyle Anayasa Uzlaşma Komisyonu başlamadan bitti. AK Parti, CHP ile olmazsa MHP ve HDP ile yola devam kararı aldı. MHP lideri Bahçeli’nin çağrısı üçlü olmasa dahi ikili olarak komisyonun çalışabileceği ihtimalini gündeme getirdi. Bu, yeni bir durum. AK Parti uzlaşmayı sonuna kadar zorlayacak. Böylece kimin uzlaşma yanlısı, kimin uzlaşma karşıtı olduğunun görülmesi sağlanacak. Bu sürecin tüketilmesinden sonra, B Planı devreye girecek. AK Parti yeni anayasa teklifini Meclis Başkanlığı’na sunacak.

Afrika gezisi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bu süreci konuştuk. Erdoğan, başkanlık sistemi ve yeni anayasa konusunda kararlı. Kafasında bir yol haritası var. Ya yeni bir yol bulacaksın ya yeni bir yol açacaksın. Cumhurbaşkanı, “Yeni bir yol açacaksın” noktasında: “Hepsi çekilse dahi yola devam edilebilir. Daha önce yaptığımız bir anayasa çalışması var. İktidar partisi o çalışmayı pekala parlamentoya getirebilir. İktidar partisi Meclis‘e bir anayasa taslağı getirebilir”.

Erdoğan’a, “AK Parti, kendi teklifini sunmayı planlıyor. Bunu nasıl karşılarsınız?” diye sorduk. “Doğru buluyorum.Ben de aynı şeyi söylüyorum. İktidar partisi kendi teklifini getirebilir” karşılığını verdi.

O aşamada kritik soru devreye girdi. Anayasa’nın Meclis’ten geçmesi için en az 330’u bulmak gerekiyor. AK Parti’nin milletvekili sayısı 317. MHP, “Bulsunlar 330’u, geçirsinler” havasında. Bu durumda anayasa nasıl çıkacak? İşte Cumhurbaşkanı’nın yanıtı: O zaman halk nezdinde şöyle bir şey oluşur: İktidar partisi gereğini yaptı, ama parlamentodaki diğer üyeler destek olmadı. 

330’u bulmak için özel bir çaba var mı orasını bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da, ne zaman 330 konusu açılsa, bir tedirginlik hissetmiyorum. Burada dillendirilen bir formülde, 330’u bulmak için bir baskın ya da erken seçime gitmek. Başbakan Davutoğlu’na sorduğumuzda her defasında net ve keskin bir dille yalanladı. Erdoğan’a da sorduk. “Ben erken seçimden yana olmayan bir insanım. Fevkalade durumlar olur, tabii o ayrı bir konu” karşılığını verdi.

AK Parti sadece 2007’de erken seçim kararı aldı. Çünkü 27 Nisan e- muhtırasına muhatap olmuş, Cumhurbaşkanlığı seçimi kilitlenmişti. AK Parti’ye millete gitmekten başka çare kalmamıştı. AK Parti’nin baskın seçime gidip Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunlukla gelmeyi planladığına dair bir emare gözükmüyor. 7 Haziran’da hükümet kurulamayınca anayasal zorunluluk olarak millete gidildi. Öncelikle milletin seçimin gereğine inanması gerekiyor. Millet gereğini yaptı. O şartlar oluşursa, işte o zaman siyasette 24 saat uzun bir süredir diyebiliriz.
AK Parti, anayasa yapım sürecini milletle beraber götürmeyi ve başkanlık sistemi konusunda kamuoyu desteğini artırmayı planlıyor.

Bu arada dış politikada bazı kıpırdanmalar var. Türkiye bir süredir Suriye üzerinden bir dış abluka ile karşı karşıya. G-20 zirvesinde dünya liderlerini ağırlayan Türkiye tablosu, 24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesinden itibaren tersine döndü. Bu tür durumlarda her zaman Türkiye’nin birikimine güvendim. Türkiye’yi, Suriye denkleminin dışında bırakmak için bir abluka uygulandı.

Sadece dışarıda değil, PKK, DEAŞ ve DHKP-C’nin terör eylemleriyle Türkiye’yi bunaltma stratejisi izlendi.

10 Ekim’de Sultanahmet’teki canlı bomba eylemini DEAŞ gerçekleştirdi.

17 Şubat’ta Ankara’daki canlı bomba eylemi PYD-PKK imzasını taşıyordu.

3 Mart günü İstanbul’da 4 ayrı yere yapılan terör eylemi DHKP-C’nin işiydi.

Bir yerden düğmeye basıldığı belliydi. Hem içte, hem dışta uygulanan ağır abluka nedeniyle bunaldığımız zamanlar oldu.

Artık bunun sonuna geliniyor. Türkiye, kolay kolay göz ardı edilebilecek bir ülke değil. 

Türkiye’nin çok dikkatli izlenmesi gereken bir özelliği var. Türkiye bu tür sıkışma anlarında hiç beklenmedik hamleler yapabiliyor. 1 Mart tezkeresinden sonra, 27 Nisan e-muhtırası günlerinde, Gezi olayları ve 17-25 Aralık süreçlerinde, tam ‘bu iş bitti’ denildiği anlarda Türkiye adeta küllerinden yeniden doğdu. Bu tür bir döneme giriyoruz.

1-Türkiye-AB ilişkileri iyi gidiyor. Ankara, mülteciler konusunda yakalanan bu ivmeyi güçlendirip, AB trendini yükseltme çabasında. Başbakan Davutoğlu’nun bugünkü Brüksel gezisi bu açıdan önemli.

2-ABD ile PYD üzerinden gerilen ilişkilerde olumlu sinyaller gelmeye başladı. Dışişleri sözcüsü Kirby’nin, “Kürtler için özerk bir bölge düşünmüyoruz” şeklindeki sözleri bu sinyallerin bir devamı olarak görülebilir. “ABD’nin, PYD konusunda kafası karıştı. Bizim tezlerimizi daha dikkatli bir şekilde değerlendiriyorlar” şeklindeki değerlendirmelere tanık oluyorum. ABD-Türkiye ilişkilerinde kolaylaştırıcı bir faktör olması açısından Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşiyor. Gazze’ye ablukanın kaldırılmasıyla kısa sürede karşılıklı olarak büyükelçiler atanacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart-2 Nisan tarihleri arasında ziyaret edeceği ABD’de Başkan Obama ile bu konuları ele alacak. Ayrıca Hillary Clinton’ın, Amerikan başkanlığına koşması Türkiye’den ilgiyle takip ediliyor.

Dışişleri Bakanlığı döneminde Türkiye ile iyi ilişkiler kuran Clinton için, “Türkiye’yi yakından tanıyan bir isim. Devlet adamlığı kumaşı sağlam” deniliyor.

3-Türkiye-İran ilişkilerinde ibre pozitife gitmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu henüz İran’a gitmeden önce, “Çok önemli bir ziyaret gerçekleştirecek” demişti.

yazının devamını okumak için…