Bir Kazakta Kaçan İlmek Öykü Konusudur

Yazarlar
Söyleşi: Selim Sebilci Öyküleri Dergâh ve Bir Nokta dergilerinde yer alan öykücü Handan A. Yıldız geçtiğimiz ay öykülerini iki kapak arasında okura sundu. 16 Temmuz 1999 adını taşıyan kitap ilgi...
EMOJİLE

Söyleşi: Selim Sebilci

Öyküleri Dergâh ve Bir Nokta dergilerinde yer alan öykücü Handan A. Yıldız geçtiğimiz ay öykülerini iki kapak arasında okura sundu. 16 Temmuz 1999 adını taşıyan kitap ilgiyle karşılandı.
 
Sitemiz okurları için, sizi tanıyabilir miyiz?
İletişim okudum. Şu an bir haber sitesinde editörlük yapıyorum. Onun dışında okuyorum, okuyorum, okuyorum ve sonra yazıyorum. Üç hakkı okumaya bir hakkı yazmaya veriyorum. Okumak annem, yazmak babam çünkü… Okumazsak ‘çoğalamayız’ ne de olsa…

Her yazarın yazmaya başlaması bir etken ile oluyor. Sizi yazmaya iten sebepler neler oldu?
Yalnızlık duygusuyla birlikte, bir şeyler arayıp ne aradığımı bilememe hissi. Hala arıyorum, ne olduğunu bilmediğim o şeyi… En çok da kalemle arıyorum.

İlk kitapların yayınlanması zor olur, derler. Sizin ilk kitabınız 16 Temmuz 1999 adını taşıyor. Yayın macerası nasıl oldu?
Sanırım, şanslı bir azınlığın dışında bu konuda bir dokunup bin ah işitirsiniz. İlk kitap yayımlatmak zor, hele bu öykü ya da şiir kitabıysa. Ben şanslıyım, çünkü yazdığım dergilerden biri olan Bir Nokta dergisi yazarlarına kitap şansı da tanıyor.  Ama yine de çok üzüldüm. Genel olarak yayınevlerinin öyküye yaklaşımı çok üzücü.

Öykünün sizdeki yazınsal karşılığı nedir? Neden öykü yazıyorsunuz?
Derdim, anlama çabasıyla başladı. Sezme çabasıyla devam etti. Anlatmak istemek, bunlardan sonra geldi. Hiçbir olayın ‘sıradan’ olmadığını fark ettiğimde yazmaya başlamıştım.

Bir öykücü karşılaştığı her olayı, durumu, kişiyi öyküleyebilir deniyor. Siz öykü konularınızı nasıl seçiyorsunuz?
Düzgün örülmüş bir kazakta kaçan ilmek, öykü konusudur. Aslında öykü konuları beni seçiyor. Mesela dün caddede yürürken iki gencin tartıştıklarını gördüm. Kızın elinde çiçek vardı ve belli ki o çiçek şu anda tartıştığı kişi tarafından biraz önce ona verilmişti. Kız tartışırken boş elini değil de çiçek tuttuğu elini sinirle sallıyordu. İşte bu ayrıntı dikkatimi çekti. Her ayrıntı bir öykü konusudur. Düzgün örülmüş bir kazakta kaçan ilmek öykü konusudur.

Öykü yazanlar daha sonra roman türüne yöneliyor. Böyle bir kanı var. Roman yazma düşünceniz var mı?
Öyküyü, romanın ötesinde bir tür olarak görüyorum. Şöyle ki, öykü benim için fotoğraf sanatı gibidir ve deklanşöre bastığınız andır, öykünün son sahnesi. Diyafram  kapanıp açıldığında nasıl ortaya kompozisyon çıkıyorsa, öyküde de noktayı koyduğunuzda görüntü karşınıza dikilmelidir. Kelimelerinizi, cümlelerinizi çok daha tasarruflu kullanmak zorundasınız, öyküde. Az sözcük ile çok şey anlatmak zorundasınız. Oysa romanda fotoğraf makinesi yerine kamera vardır. Uzunca çekersiniz sahneyi.

Ama yayıncıların öyküye yaklaşımı, ister istemez sizi romana kaydırıyor. Bu tutum ve çok zorlu baskı süreci öyküyü sevmenize rağmen yayımlatma konusunda sizi küstürebiliyor…
     
Dergilerle aranız nasıl? Hangi dergileri takip ediyorsunuz?
Elimden gelse tüm dergileri takip etmek isterim ama en düzenli takip ettiğim dergiler Yedi İklim ve Bir Nokta dergileri… Dergâh’ı da takip etmeye çalışıyorum.

Sizde iz bırakan kitaplar hangileri?
Ben onlara ‘burnumun direğini sızlatan’ kitaplar derim. İsimlerini anarken dahi kalbim sızlar:

 J. David Salinger-  Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı

 Stefan Zweig- Satranç

 Ahmet Hamdi Tanpınar- Saatleri Ayarlama Enstitüsü

 Oğuz Atay – Korkuyu Beklerken ve Tehlikeli Oyunlar

Goethe – Genç Werther’in Acıları

Yazmaya yeni başlayanlara neler önerirsiniz?
Okumaları ve Tekke Terbiyesi almaları… Yani dergilerle irtibat halinde olmaları ve ustaların önünde diz kırıp, onların önerilerini dinlemeleri… Ben bu konuda Ali Haydar Haksal Hocamı anmak isterim. İlk öykümü bana 3 kere geri göndermişti. Allah Razı olsun, gençlerle ilgilenenlerin sayısını artırsın. Çünkü bunu yapan çok az kişi kaldı…

Önce hangi yazarlar okunmalı?
Kişinin yapısına göre değişir, sınırlama yapılmaz ama şahsen Zweig’ın anlatımına vurulmuştum. Sınırlama yapmadan çok yönlü okuma yapılmalı, edebi eserlerin yanı sıra psikoloji ve felsefeye dair eserler de okunmalı. Aynı anda birden fazla kitabın okunmasının da o an üzerinde çalışılan metni zenginleştireceğine inanıyorum. Ve naçizane kendi tarzım, çok yavaş, adeta satır satır okumaktır.

Şu sıralar nelerle ilgileniyorsunuz, neler yapıyorsunuz? Yeni kitap çalışması ya da projeler var mı?
Çalışma mesaimin dışında okuyorum. Çok yavaş yazıyorum. Çünkü ikinci kitapta birincinin önüne geçmek istiyorum. Kendimi tekrar etmek yerine, geliştirmek istiyorum.