Bir “diktatör”(!) inşa etmek

Yazarlar
Prof. Dr. Burhanettin Can’ın Milli gazetedekin “Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-3: BİR “DİKTATÖR”(!) İNŞA ETMEK” başlıklı yazısı…                    &nbs...
EMOJİLE

Prof. Dr. Burhanettin Can’ın Milli gazetedekin “Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-3:

BİR “DİKTATÖR”(!) İNŞA ETMEK” başlıklı yazısı…                                                         Göz odur ki, dağın ardını göre,

Akıl odur ki, başa geleceği bile.”

Giriş

AKP ve MHP ittifakı, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için Anayasa değişikliği kararı aldıktan sonra, Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB) Türkiye’de yeni bir Kadife Darbe için fırsat yakalamış ve gerekli çalışmalara başlamıştır. Referandum sürecinde Kadife darbelerin genel stratejisine uygun bir alt yapı oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

16 Nisan 2017 Referandum öncesinde ve sonrasında, gerek yurt içi, gerekse yurt dışında başlatılan “diktatör Erdoğan”/”tek adam Erdoğan” kampanyası, kendi içerisinde sıkıntılar barındıran 18 maddelik Anayasa değişikliği ile belli bir zemine oturtulmaya çalışılmakta ve gelecek iki yılın Kadife darbe stratejisi çizilmektedir.

Burada, bu konu ele alınıp incelenecektir.

Diktatörlük ve Kadife Darbeler

            Gene Sharp’ın şiddet içermeyen “sivil itaatsizlik teorisi”, diktatörlükle yönetilen ülkelerde, diktatörlüklerin “şiddete başvurmadan”, askeri darbe yapmadan, çok farklı eylemlerle devrilmesine ilişkin bir teoridir. Teorik alt yapı, Sharp’in “Diktatörlükten Demokrasiye” adlı eserinde ortaya konmaktadır.

            Bu mücadele metodunun nirengi noktası, diktatörün varlığı ve diktatöre karşı verilecek mücadelenin şiddet içermemesidir. Mücadelenin etkin olabilmesi için kamuoyu, halk, işbaşındaki liderin ve yönetimin diktatör olduğuna inanması veya inandırılması gerekmektedir. İnsanlar, genel olarak diktatörlerden ve diktatörlüklerden nefret ederler, fakat bu duygularını çevresi ile paylaşmaktan korkarlar. Sharp’a göre bütün mesele, bu korkuyu yıkmak ve halka güven vermektir:

“İnsanlar genellikle diktatörlüğe karşı nefretlerini ve özgürlüğe olan açlıklarını aileleriyle ve arkadaşlarıyla bile paylaşmaktan korkar. Toplum, genellikle ciddi bir halk direnişini düşünmekten çok korkar. Geçmişte, bazı insanlar direniş girişiminde bulunmuş olabilir. Kısa ömürlü geniş protestolar ve gösteriler gerçekleşmiş olabilir.…

Söz konusu geçmiş direniş hareketleri ne kadar soylu olursa olsun, yine de insanların korkularının ve itaat etme alışkanlıklarının üstesinden gelmeye yetmemiş, diktatörlüğü yıkmak için gerekli ön koşulu sağlayamamıştır.”(1)  

 

Bu acizlik psikolojisinden dolayı halk, diktatörlüklerin yıkılmasının ancak “yabancı güçlerin yardım ve destekleri” ile mümkün olabileceğine inanır:

 

“Acımasız bir diktatörlükten muzdarip veya bu diktatörlüğün pençesinden kurtulmak için sürgüne gitmiş çoğu insan, baskı gören kesimin kendilerini özgür kılabileceği düşüncesine inanmamaktadır. Kendi halklarının, sadece başkalarının eylemleri yoluyla kurtarılabileceğini düşünürler. Bu insanlar, dış güçlere umut bağlarlar. Sadece uluslararası yardımın diktatörleri alaşağı etmek için yeterince güçlü olabileceğine inanırlar.(1)

 

Dış destek” önemlidir. Ancak bunun istenen sonucu verebilmesi için diktatörün karşısına dikilebilecek bir “iç kitleye”, “güce” ve “güçlü bir direnişe” ihtiyaç vardır: 

“Güçlü bir iç direniş hareketini desteklediklerinde ise uluslararası baskılar çok faydalı olabilir, Örneğin, o zaman, uluslararası ekonomik boykotlar, ambargolar, diplomatik ilişkilerin askıya alınması, uluslararası kuruluşlardan dışlanma, Birleşmiş Milletler organları tarafından kınama ve benzeri eylemler büyük ölçüde yardımcı olabilir. Ancak, güçlü bir iç direniş hareketinin yokluğunda, başkaları tarafından bu tür eylemlerin gerçekleştirilme ihtimali de zayıf.”(1)

 

Kadife darbelerde eylemci örgütlerin, eğitimi ve finansmanı, kadife darbeci beyin tarafından karşılanmaktadır. Hedef ülkede yapılan seçimlerle ilgili seçim gözlemcilerinin ayarlanması, seçim sonuçlarına ilişkin olumsuz raporlar verilmesi, yabancı büyükelçilerin ve uluslararası kuruluşlar ile yabancı devlet sözcülerinin seçim sonuçlarını gayrı meşru ilan etmesinin sağlanması, hep dış güçlerin yardımları kapsamında değerlendirilmektedir.

Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi iktidara karşı olan tüm gayrı memnunların koalisyonudur. Diktatör ilan edilen kişi ve yönetim yıkıldığında, yeni diktatörlüklerin oluşmaması için “mikro ulusçuluğa” imkân sağlayan “federal bir yapı”nın kurulması öngörülmektedir:

“Demokratik sistemi korumak ve muhtemel diktatörlük akımlarını önlemek amacıyla anayasada bölgesel, merkezi ve yerel düzeyde kayda değer imtiyazlar sağlayan bir federal sistem oluşturulmalıdır. Diğerlerine göre küçük bölgelerin büyük ayrıcalıklara sahip olup aynı zamanda ülkenin bir parçası olmaya devam ettiği İsviçre’deki kanton sistemi kimi durumlarda örnek teşkil edebilir.”(1)

 

Yeni Kadife Darbe Süreci İçin Bir Diktatör İnşa Etmek: “Diktatör Erdoğan(!)”, “Tek Adam Erdoğan(!)”

                       

            Kadife Darbeciler, Taksim Kadife darbe sürecinde inşa etmek isteyip de başaramadıkları “diktatörlük”/”tek adamlık imajını” (2-5), 18 Maddelik Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler çerçevesinde yakaladıkları düşüncesindedirler. Bu nedenle hem ülke içerisinde hem de dışarıda büyük bir kampanya başlatmışlardır.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında yapılan bir toplantıda, ‘diktatör, padişah, hükümdar’ ifadeleri yerine otoriteyi vurgulamak için ‘tek adam’ denmesinin sebebi, diktatör imajını kademeli bir şekilde toplumun şuuraltına yerleştirmek için olabilir(6).

Diğer taraftan Başbakan Binali Yıldırım ve AKP kadrolarının “Evet Cumhurbaşkanı tek adam olacak doğru…”(7) ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “… Bu yetkileri tek kişide topluyoruz.” tarzında yaptığı açıklamalar(8), referandum sürecinde başlatılmış olan “tek adamlık” kampanyasına katkı sağlamış ve özellikle genç nesil üzerinde “hayır oyu” verme istikametinde etkili olmuştur.

            Ülke içerisinde “tek adamlık” üzerinden başlatılan “diktatör” inşa sürecine,  Kadife darbe stratejisine uygun olarak yurt dışında, özellikle Avrupa medyasında ve bazı devlet ricalı tarafından “diktatör” kelimesi kullanılarak katkıda bulunulmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gittiği her yerde yaptığı tüm konuşmalarda bu konuyu özel olarak gündeme getirmiş olması, duyduğu rahatsızlıktan dolayı olmalıdır:

“…Gazetelerinizle iki de bir ‘diktatör, diktatör, diktatör’ diyorsunuz.” “Erdoğan’a ‘diktatör’ deme özgürlüğünüz var, Erdoğan’ın size ‘Faşist’ deme veya ‘Nazi’ deme özgürlüğü yok…(9). Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına diktatör diyeceksin, bunlara faşist dediğimiz zaman beyler rahatsız oluyor. Nazi dediğimiz zaman rahatsız oluyor…. Faşistsiniz faşist…”(10).

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şimdi zannediyorlar ki Tayyip Erdoğan Almanya’ya gelecekti. Ben istersem gelirim, gelirim ve kapıdan da sokmadığınız veya konuşturtmadığınız zaman da dünyayı ayağa kaldırırım.” …“Siz böyle davranmaya devam ederseniz yarın dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Avrupalı, hiçbir Batılı güvenle huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz.”… “ Hayırdır, Vatikan’da niye bir araya geldiniz? Papa’nın huzurunda niye bir araya geldiniz? Papa ne zamandan beri Avrupa Birliği üyesi oldu? Ah, Haçlı ittifakı kendini eninde sonunda gösterdi; bu, budur.”  (11-13) şeklinde yaptığı konuşmalar, Batıyı tehdit eden bir “diktatör” olarak yorumlanıp Batı medyası ve yöneticileri tarafından Batı kamuoyuna duyurulmaktadır. Bu söylem tarzı, Kadife Darbecilerin işini kolaylaştırmaktadır.

Nitekim “dostum”, “arkadaşım” dediği bazı batılı yöneticilerin “diktatör”, “küstah” kavramlarını kullanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçlamaları, Türkiye’de bir “diktatörün” var olduğuna(!), bir taraftan Batı kamuoyunu inandırmak diğer taraftan da içerdeki kadife darbecilere destek ve moral vermek için olabilir:

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier iyi arkadaş olduğumuz hâlde bir açıklama yaptı. Beni hedef alan bir açıklama. Adımı zikrederek yaptı. Bu açıklamayı yapmasından dolayı, kendisine teessüf ediyorum… Başkan Donald Tusk, o da benim çok iyi dostum olmasına rağmen o bile baktım aleyhte açıklama yapıyor. …Hele hele genişlemeden sorumlu zat, bizler için ‘küstah’ tabirini kullanıyor.”(14,15)

Türkiye’deki Anayasa değişikliğiyle ilgili Venedik Komisyonunun raporunda; “Türkiye demokratik sistemden vazgeçiyor, otoriter bir sisteme geçiyor. Bu Anayasayla AB üyesi olamaz…”(16) denmiş olması, Türkiye’ye karşı açılmış çok geniş kampanyanın varlığını göstermektedir.

 

Sonuç: “Diktatör İnşası Çalışmalarına” Fırsat Vermemek için Uyum Yasalarının Çıkarılmasında Toplumsal/Siyasal Mutabakat Sağlanmalıdır

 

Kadife darbelerde bir ülkede “Diktatör” yoksa Psikolojik Harekât ile inşa edilmeye, hedefe oturtulmaya ve halkın şuuraltına yerleştirilmeye çalışılır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumu, mizacı ve mizacın dil ve üsluba yansıması ve daha da önemlisi 18 maddelik anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler, Kadife Darbecilere “diktatör” inşası için bir fırsat vermektedir. Erdoğan’ın dil ve üslubu üzerinden Erdoğan’ın diktatör olduğu algısı, öncelikle gençlerin, sonra da tüm halkın kafasına yerleştirilmeye çalışılmıştır/çalışılmaktadır ve de çalışılacaktır. Bu nokta göz ardı edilmemelidir.

“Y ve Z kuşağı” diye tanımlanan, teknoloji ile büyümüş genç nesiller, emir kipinden, bağırıp çağırmaktan ve yaşam tarzlarına müdahale anlamına gelecek ifadelerin kullanılmasından hoşlanmamaktadırlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bazı söylemleri ve dili, yaşam tarzına müdahale olarak yorumlanıp sosyal medyada servis edilmekte; gençlerde “diktatör” algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Referandumdan önce yayınlanmış anketlerde, gençlerin %50’sinin “Hayır”, %30’unun “Kararsız” ve %20’sinin “Evet” dediğini ve bu neslin, büyük bir kesiminin AKP döneminde yetişen bir nesil olduğu göz önüne alınmalıdır.

Kadife darbecilerin başarılı olamaması için aşağıda dikkat çekilen konularla ilgili gerekenler yapılmalıdır:

Genel olarak siyasiler, özel olarak AKP kadroları, daha da özelde Cumhurbaşkanı Erdoğan, dil ve üslubunu yeniden gözden geçirmeli; daha derleyici, kuşatıcı, barış ve kardeşliği artırıcı bir dil ve söylem geliştirmelidirler.

Yapılan Anayasa değişikliği ile Türkiye’de genel olarak Sistem/devlet felsefesi/rejim değil yönetim biçimi değiştirilmiştir. Yönetim sisteminin değişmesi ile Türkiye’nin tüm sorunları çözülmüş/çözülecek tarzındaki bir yaklaşım, yanlıştır. Küresel bir savaşın içinde olduğumuzu göz önüne aldığımızda bu yaklaşım, çok daha tehlikeli sonuçlar doğurabilir. O nedenle bu söylem tarzından vazgeçilmelidir.

Yönetim bile olsa sistem değişikliği, şahıslara bağlı olarak yapılmaz, yapılmamalıdır. Mümkün olduğu kadar şahıslardan bağımsız olarak ele alınıp tasarlanmalıdır. 18 Maddelik anayasa değişikliğinde, bu dikkate alınmamıştır. Şahıslara bağlı olarak sonuçları değişebilecek çok esnek bir yapı söz konusudur. Bu bir tehlikedir. Bu tehlikeye mani olmak, ancak anayasada yer almayan kısımlarla ilgili çıkarılacak uyum yasaları ile mümkün olabilir.

Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine yasal düzenleme ile bir çerçeve çizilmeli; Cumhurbaşkanının hareket alanı daha da netleştirilmelidir. Cumhurbaşkanı hem iç hem de dış güç odaklarının ve çevresinin yoğun baskısına maruz kalabilir. Buna direnebilen olur, direnemeyen olur. Direnemeyenlerin verebileceği yanlış kararlar ve yapabileceği yanlış uygulamalar, çok ciddi sonuçların doğmasına sebebiyet verebilir.

Meclisin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunu daha etkin bir şekilde denetleyebilmesinin önü açılmalıdır.

AİHM’in Referandumu “şaibeli gösterme” ihtimaline karşı şimdiden tedbir alınmalıdır.

Uyum Yasaları, Siyasal ve toplumsal katılımla çıkarılmalıdır.

Toplumsal mutabakat açısından seçim barajı düşürülerek farklı görüşlerin mecliste temsil edilmesine imkan verilmelidir.           

Siyası iktidar, geçmişte olduğu gibi (Oslo Görüşmelerinin deşifre edilmesinden bugüne) hata üzerine hata yaparak yoluna devam etmeye çalışır, kendisine çeki düzen vermez, nasıl olsa referandumdan istediğim sonucu aldım, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mantığı ile, meclisteki sayısal çoğunluğuna güvenerek, “Yaptım, oldu!” diyerek yoluna devam etmeye çalışırsa, yapılan haksızlıkları görmezden gelirse, hem gayrı memnun sayısını artıracak hem kendileri hem de ülke çok ağır bedel ödeyecektir.

Henüz vakit varken! Yarın çok geç olabilir!

Kaynaklar

2.     Habervaktim 08.06.2013

3.     Prof. Avi Shlaim: Erdoğan, Arap diktatörlerinden farksız davranıyor. T24 10.06.2013

4.     Brent E. Sasley (The National Interest) dünya bülteni 08.06.2013

Sinanoğlu, E., “#OCUUPYTURKEY” Yenildi, Mayıs, 2013.

Sputnik 02mart 2017, https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703021027452615-chp-referandum-erdogan-sayin-cumhurbaskani/

7.     Odatv 28 şubat 2017; http://odatv.com/cumhurbaskani-tek-adam-olacak-dogru-2802171200.html

8.     DİKEN 18 ŞUBAT 2017; http://www.diken.com.tr/erdogan-halka-yeni-sistemi-kendisi-anlatti-bu-yetkileri-tek-kiside-topluyoruz/

9.     Cumhurbaşkanlığı, 23.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73444/turk-tipi-baskanlik-sistemini-dunyaya-bir-ornek-olarak-sunalim.html

10.  Dha 26.03.2017; http://www.dha.com.tr/erdogandan-flas-aciklamalar_1485169.html

Dha 22.03.2017, http://www.dha.com.tr/erdogandan-avrupaya-sert-mesajlar_1482322.html

12.  Cumhurbaşkanlığı, 05 Mart 2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/72220/turkiyenin-istikbali-icin-tum-vatandaslarin-evette-birlesecegine-inaniyorum.html

13.  Cumhurbaşkanlığı, 26.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73486/daha-guclu-bir-turkiyenin-onundeki-son-engeli-de-kaldiracagiz.html

14.  23.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73443/erken-secimlerle-idare-edilen-bir-ulkede-istikrari-bulamazsiniz.html

15.  Cumhurbaşkanlığı, 23.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73436/secimin-surenin-oldugu-yerde-tek-adamlik-tehlikesi-olamaz.html

16.  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP 24.03.2017

Sharp G., Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, S: 10-16; 34-36; 77-85.