BATI ‘seküler Kürtleri’ SEVER

Yazarlar
 Vahdettin İnce’nin Star Açıkgörüş’teki yazısı… PKK’nin başlattığı çatışmanın otuz sene gibi uzun süre devam etmesi, yerel dinamiklerin gücüyle izah edilebilecek bir olgu değildir. PKK de e...
EMOJİLE

 Vahdettin İnce’nin Star Açıkgörüş’teki yazısı…

PKK’nin başlattığı çatışmanın otuz sene gibi uzun süre devam etmesi, yerel dinamiklerin gücüyle izah edilebilecek bir olgu değildir. PKK de en az devlet kadar batının desteğini alabiliyor çünkü. Artık batının Kürtleri emanet edebileceği güvenilir bir kadro yetişmiştir yani.

Kürt-Türk ilişkisi kadar çelişkisi de bir medeniyet sorunudur. Kürtlerle Türkler bu coğrafyada komşu olalı beri bu varoluşsal temel üzerinde geliştirmişlerdir ilişkilerini de çelişkilerini de. Aslında şöyle de diyebiliriz: Kürtler her zaman Türklerin aldıkları tavra göre konumlarını belirlemişlerdir. Türkler Anadolu’ya yerleşmek suretiyle İslam medeniyetinin karşı medeniyet sahilini döven dalgaları olma özelliğini kaçınılmaz olarak kazandıkları gün, en yakın lojistik desteğin Kürtlerden kaynaklanması da kaçınılmaz olmuştu. Bu bir dini zorunluluk olduğu kadar aynı zamanda coğrafi bir zorunluluktu da. Nitekim Arapların ve diğer Müslüman milletlerin maddi desteğinin yanı sıra kültürel ve ilmi desteği de Kürdistan uleması üzerinden gelecekti. Selçuklu Sultanı Alparslan-Mervani, Yavuz Sultan Selim-İdris-i Bitlisi örnekleri yeterince açıklayıcıdır. Türklerin öncülük ettiği medeniyet treni belirlenmiş rayında yoluna devam ettiği sürece herhangi bir sorun yaşanmadı. Ta ki devlet eliti makas değiştirmeye karar verinceye kadar.  

Kürt sorununun ilk başladığı tarih Türkiye’nin medeniyet makasını değiştirdiği döneme denk gelir. II. Mahmut’un batılılaşma sürecini resmen başlattığı dönem yani. Kadim medeniyetinden uzaklaşıp batı medeniyetinin etkisine girmek anlamına gelen bu yeni süreci Kürtler benimsemediler. Böylece bir yanıyla Kürtler tarafından, bir yanıyla da devlet tarafından sürdürülen bir tür bize özgü “medeniyetler çatışması” süreci de başlamış oldu. O yüzden Kürt sorunu milli, etnik özellikleri olan bir medeniyet sorunudur.

Devlet makas değiştridi

Devletin makas değiştirmesinin sebepleri üzerinde durmayacağım. Ama en basit ifadeyle Osmanlının batı karşısında içinde bulunduğu askeri, ekonomik zayıflık devlet elitini batı tarzı bir yapılanma ile bu durumdan kurtulabilecekleri düşüncesine sevk etmiştir desek yanlış olmaz, diğer sebeplerin yanında. Bu kararı almış Osmanlı aydını dönüp toplumu dizayn etmeye başladı. İlk Kürt isyanı da Şeyh Ubeydullah Nehri önderliğinde bu tarihlerde başladı.

Doğal olarak bütün dünyada çoktan tartışılmaz referans kaynağı olma özelliğini kazanmış batı medeniyetinin rüzgarını arkasına alan devlet Kürtlerin itirazını, isyanını bastırdı. Cumhuriyetle birlikte aydın ve devlet erkanının dayanışması sonucu devletin tercih ettiği batı medeniyeti artık kurumsal bir özellik kazanmaya başladı ve daha da etkinleşti. Kürtler Şeyh Sait, Seyyid Rıza gibi geleneksel dini liderler önderliğinde bir kez daha başkaldırdılar ama devletin arkasındaki batı rüzgarı hala çok güçlü esiyordu. Ayrıca bölgeye askeri güç olarak yerleşen batı, çekilme sürecinde Türkler ve Araplar arasında taban bulmuş seküler kadrolar bulmakta zorlanmadığı ve bu toplumları söz konusu kadrolara rahatlıkla teslim edip gittiği halde, her seferinde karşısına Şeyh, Molla, Seyyid gibi geleneksel liderler çıkaran Kürt toplumuna güvenmedi ve onları güvenilir kadrolar çıkarıncaya kadar Arap Baasçılarına ve Türkiye’de tek parti yönetimine havale etme gereğini gördü.

Aslında bölgede yerel güçler arasında beliren çelişkiler bağlamında muhalif tarafı tutma noktasında pek hevesli olduğu bilinen batının sözünü ettiğim bu Kürt isyanlarına arka çıkmaması biraz da burada gizlidir. Devlet elitinin benimsediği medeniyet kodlarına karşın o zamanın Kürt siyasal hareketinin geleneksel dini kodlarla örgütlenmiş olması hiçbir surette batının ilgisini çekemezdi. Nitekim özellikle Şeyh Said ayaklanmasını iç kamuoyuna bir bölücü, Kürtçü hareket olarak lanse eden devletin, batı medyası aracılığıyla batı kamuoyuna onun dini, hilafetçi, geleneksel özelliklere sahip bir hareket olduğu bilgisini servis ederken bu realiteden hareket ediyordu. Batının medeniyet kodlarına göre davranmayı öğrenmiş devlet eliti batının kafasının çalışma biçimini de iyi biliyordu.

Kürt muhalefeti tamamen geleneksel dini yapılardan oluşmuyordu elbette. Seküler Kürt aydınları aslında batı rüzgarını arkalarına alabilecek bir etkinlik gösterselerdi belki de Birinci Dünya Savaşından sonra Türkiye gibi, modern Arap devletleri gibi bir Kürt devleti de olacaktı. Ama Kürtler arasında makes bulamayacaklarını onlardan önce Batılılar fark etmişti zaten. Nitekim kısa bir süre sonra Kürtler arasında seküler bir taban edinemeyeceklerini, dolayısıyla önderlik etme imkanını bulamayacaklarını fark eden seküler Kürt aydınları da kafalarının çalışma biçimi hemen hemen aynı olan devletin kurucu kadrolarının yanında yer aldılar. Ziya Gökalp ve Abdullah Cevdet gibi başlangıçta Kürt ulusçuluğunu işleyen aydınların bir gecede Türk olduklarını fark edip hidayete erdiklerini sanmıyorsunuz değil mi?!

Şeyh Said, Ağrı ve Zilan’ın ardından son geleneksel Kürt isyanı Dersim de kanla bastırıldıktan sonra Kürt cenahında derin bir sessizlik hüküm sürdü. Kırklı yıllardan altmışlı yıllara kadar herhangi bir kıpırdama görünmüyordu. 

Batının PKK’ya desteği

Altmışlı yıllarda yoğun bir entelektüel çaba içine giren Kürt siyasal hareketi, batı medeniyetinin kodlarını kavramış olarak önceleri Türk solu içerisinde ardından bağımsız olarak siyasal arenada boy göstermeye başladı. Yeni bir tür mücadelenin habercisiydi bu süreç. Kürt siyasal hareketi geleneksel medeniyet kodlarından sıyrılmış, geleneksel kurumları batılı tarzda yeni bir okumaya tabi tutmuş, hatta geleneksel isyanları yeniden anlamlandırmış, yeniden üretmiş seküler bir güç hüviyetine bürünmüştü. Batının desteğini arkasına alabilirdi. PKK’nin başlattığı çatışmanın otuz sene gibi uzun süre devam etmesi, yerel dinamiklerin gücüyle izah edilebilecek bir olgu değildir. PKK de en az devlet kadar batılardan bir batının desteğini alabiliyor çünkü. Artık batının Kürtleri emanet edebileceği güvenilir bir kadro yetişmiştir yani.

Yazının devamını okumak için…