Bak güzel kardeşim

Yazarlar
İsmail Kılıçarslan’ın Yenişafak gazetesinde:” Said Nursi, başına gelen onca belaya, uğradığı onca mağduriyete, çektiği onca çileye rağmen ‘hüzünlü gurbet’e gitmeyi niçin h...
EMOJİLE

İsmail Kılıçarslan’ın Yenişafak gazetesinde:” Said Nursi, başına gelen onca belaya, uğradığı onca mağduriyete, çektiği onca çileye rağmen ‘hüzünlü gurbet’e gitmeyi niçin hiç düşünmedi acaba? Vatanını, yurdunu, memleketini niçin terk etmedi acaba? En azılı düşmanlarından bile hürmet görecek bir saygınlığa nasıl erişti acaba?” dediği yazısı…

Bana mail yazıyor, mektupla ulaşıyor, mağdur olduğundan bahsediyorsun. Devletin seninle uğraştığından, seni işinden ettiğinden dem vuruyorsun.

Bak güzel kardeşim. Devlet ‘düşman tanımı’ yaptığında meselede hiçbir gri alan bırakmaz. Çizgiyi çeker, sınırı belirler ve der ki: ‘Buradan ötede isen artık seni düşman olarak tanımlıyorum.’ Bu tanımlamanın doğru ya da yanlış olmasından bağımsız olarak söylüyorum bunu, devlet dediğin böyle yapar; zira böyle işleyen, kendi varoluşunu böyle berkiten bir yapıdır.

Hal böyleyken de yaşadığın mağduriyeti elbette haklı bulabilirsin yahut yaşadığın şey zaten bir mağduriyettir. Buna sözüm yok. Ancak mağduriyetinin asıl nedeninin sana ‘umut satan tacirler’ olduğunu anlamaya başlasan gerçekten iyi olur.

Bak güzel kardeşim. Bir adam düşün. Hoca falan olsun. Sana bütün vaazlarında, bütün kitaplarında ‘Allah’a sığının’ cümlesini öğütlesin. Ne güzel öğüt değil mi? ‘Fefirru ilallah – Allah’a sığının, O’na kaçın’ diyoruz değil mi? İyi de senin bu hoca dediğin adamla onun en yakınındaki adamlar ‘Allah’a sığınmak’ yerine Amerika’ya, Ermenistan’a, Belçika’ya, Almanya’ya falan sığındılar. İnsan, sana sürekli ‘Allah’a sığının’ diyen adamın kendisinin de Allah’a sığınmasını bekliyor değil mi?

Jargonunuza tam vakıf olamadığım için bağışla beni. ‘Üstat’ mı diyorsunuz, ‘Üstat Hazretleri’ mi diyorsunuz, ‘Bediüzzaman’ mı bilmem? Dolayısıyla ben dümdüz Said Nursi Hazretleri diyeceğim. Şimdi gözünü kapa ve biraz düşün. Said Nursi, başına gelen onca belaya, uğradığı onca mağduriyete, çektiği onca çileye rağmen ‘hüzünlü gurbet’e gitmeyi niçin hiç düşünmedi acaba? Vatanını, yurdunu, memleketini niçin terk etmedi acaba? En azılı düşmanlarından bile hürmet görecek bir saygınlığa nasıl erişti acaba?

Sahi, Said Nursi insanları ‘zengin’ ya da ‘medyatik’ diye de birbirinden ayırmayan, ‘bu davanın en küçük ferdinden daha da küçüğüm’ diyecek kadar tevazu içerisinde bir adamdı değil mi? Senin hocan böyle biri mi, bir düşünsene. Seni ‘300 dolar + Allah rızası’ formülüyle Nijerya’ya, ‘asgari ücret + Allah rızası’ formülüyle bir gazeteye gönderen adamın kendisi niçin ‘bir kaşane + bir miktar CIA ajanı + koca bir holdingler silsilesi’ formülüyle Amerika’da ikamet ediyor?

Bak güzel kardeşim. Sana durmadan ‘Uzun Adam Malezya’ya sığınacak. Özel uçak hazırlatmış, kaçmak üzereymiş. Bu seçimlerde yerle bir olacaklar. Azıcık daha sabredin, Allah’ın yardımı yanımızda’ propagandası yapan hocanın ve onun top sakal çetesinin söylediklerinin hiçbirinin, (yazıyla: hiçbirinin) çıkmamış olması dahi seni bir an olsun düşünceye sevk etmiyor mu? ‘Allah’ın dostu’ olarak tanımladığın adamın hiçbir öngörüsü tutmaz mı? Hep mi çuvallar?

Hadi eşini, bacını, hatta anneni CHP lehine oy toplamaya gönderirken hiç utanmadın. CHP’nin senin anlam dünyanda ifade ettiği her şeyle arana bir set çektin ve ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ ilkesizliğine sarıldın. Bunu bile bir noktaya kadar anlarım biliyor musun?

Derim ki ‘öyle ya da böyle bir çıkış arıyor adamlar. Çaresizlikten ne yapacaklarını bilmiyorlar.’ Ama be güzel kardeşim, her gün askerimizi, polisimizi şehit eden bir terör çetesi ve onun siyasi uzantısıyla kol kola girerken hiç mi utanmadın yahu? Hiç mi sızlamadı yüreğin?

Şimdi bana şöyle diyeceksin: ‘Ama ben onlarla hiç kol kola girmedim.’ Ben de gözlerinin içine bakıp acı acı gülümseyeceğim. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Bak güzel kardeşim. Efendimiz(sav)’e dahi itiraz edebilen, onun maddi hatalarını (söz gelimi Bedir savaşındaki asker dizilimini) düzeltebilen bir büyük gelenekten geliyoruz. ‘Masum imam’ diskuru, senin nefret ettiğin İran tarafından geliştirilmiş bir diskurdur yahu. Bir insan tekinin ‘günahsız, hatasız, yanlışsız olabileceğine dair’ bir iman kaidemiz yoktur. Tam aksine, birinin bütünüyle günahsız, hatasız, yanlışsız olduğuna dair geliştireceğin inanç, seni imanından edebilir ki Allah muhafaza buyursun.

Durum buyken bütün benliğini adadığın hocanın tek günlerde Efendimiz(sav)’le, çift günlerde Allah’la görüştüğüne inanacak denli nasıl yıkandı beynin? Salonun ortasına bir güğüm, bir maşrapa koyup ‘gece belki Peygamberimiz(sav) gelir de abdest alma ihtiyacı duyar’ yalanına kendini nasıl inandırdın?

yazının devamını okumak için….