Anlam kotamız dolsun diye

Yazarlar
Gökhan Özcan Yenişafak gazetesindeki yazısında: ” Bırakalım laf olsun torba dolsun diye habire sözlerle oynaşmayı, eğer kalbimiz sözün söylediğine gerçekten kulak vermeyecekse!” diyor. İşt...
EMOJİLE

Gökhan Özcan Yenişafak gazetesindeki yazısında: ” Bırakalım laf olsun torba dolsun diye habire sözlerle oynaşmayı, eğer kalbimiz sözün söylediğine gerçekten kulak vermeyecekse!” diyor. İşte o güzel yazı…

Duyduğumuzu sandığımız birçok sözü aslında duymuyoruz. Anlama yabancılaşmanın en kestirme yolu, yerini bulsun diye söylenmiş sayısız kelâm-ı kibar ile al gülüm ver gülüm bütün gün oynaşmak oldu günümüzde. Hakikatten ders taşıyan her bir söz, gereği düşünülüp anlamına idrak yorulmaz ise sırtımıza yüklenen yeni bir ağırlık olur oysa; gün gelir ağır sualine hafif bir cevap bulmakta dahi müşküle düşeriz. Öyleyse bırakalım laf olsun torba dolsun diye habire sözlerle oynaşmayı, eğer kalbimiz sözün söylediğine gerçekten kulak vermeyecekse!

Zihinlerimizi iyi şeylerle meşgul edelim, evet! Ama gerçekten meşgul edelim. Anlamı, her gün birini çıkarıp diğerini giydiğimiz kıyafetler gibi kullanıp bir kenara atmayalım.
Sağda solda ismimin fazla geçer hale gelmesiyle benim bile kendimi antipatik bulmaya başladığım doğrudur!

“Ne düşüneceğimi gerçekten bilmiyorum!” dedi ne olup bittiğini anlayamamış olan biri. “Aramıza hoşgeldin!” diye hep bir ağızdan bağırdı koca kalabalık.

Sarsıcı bir kitap okuduğunda sarsılan, etkileyici bir film izlediğinde etkilenen, içe dokunan bir türkü işittiğinde içine dokunulan, insana dair yeni farkettiği bir ayrıntı üzerinde düşünceye dalan, zaman zaman kendi içine çekilip her şeyin nereye gittiğine kafa yoran insanların sayısı azalıyor. Yani her şeyi kendi doğallığı içinde anlamlandırarak yaşayanların nesli yavaş yavaş tükeniyor. Böyle giderse şu güzelim hayat, tüketme arzusu dışında hiçbir şey hissetmeyen buz gibi soğuk robotlara kalacak!

Kitap okuyan insanların sayısı az da olsa artıyor, kendini okunmuş hisseden kitapların sayısı ise hızla azalıyor.

Sen dünyanın ortasında ağzı açık bir vaziyette beklersen, onlar getirip ağzının içine koyacak zıkkımı her daim üretirler, hayat böyle!

“Kapitalizm yalnızca üretimde bulunmuyor. Aynı zamanda bir ihtiyaç üretiminde de bulunuyor. Metayı üretmekle beraber aynı zamanda onu talep edecek bir ihtiyaç da üretiyor. Medya araçları ve reklamlar vasıtası sayesinde. Tabii ki böyle olunca da bizim arzularımız da bedenin otantik arzuları olmaktan çok dışarıdan yaratılan ama bedenin arzularıymış gibi algıladığımız bir nitelik kazanıyor.Bu durumda da siz otomatikman dışarıdan yani platonik aklın araçları ile manipüle edilen bir varlık haline geliyorsunuz. Böyle bir kültürün içinde yaşayan Müslümanların sağlıklı düşünmelerini beklemek bence çok safdillik olur” diyor Abdurrahman Arslan, Nehri Geçerken’de.

“Ne arıyorsun?” diye sordu meraklı olan. “Kaybettiğim vakitleri” diye cevapladı can havliyle her tarafı arayan.

yazının devamını okumak için…