Amerika’nın gücü: Üniversite, Sistem, Kilise ve hepsine vaziyet eden Yahudi Gücü!

Yazarlar
Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesindeki yazısında Amerika’nın güçlü kılan unsurları ve Trump’ın gelişini değerlendirirken, “Amerika’yı karanlık günler bekliyor ” diyor&...
EMOJİLE

Yusuf Kaplan Yenişafak gazetesindeki yazısında Amerika’nın güçlü kılan unsurları ve Trump’ın gelişini değerlendirirken, “Amerika’yı karanlık günler bekliyor ” diyor…

ABD, dünyanın en güçlü ülkesi. Bunu biliyoruz.

Amerika’nın gücü, üç temel sacayağına dayanıyor: Birincisi, akademi ve Holywood ile Silicon Vadisi’nin başını çektiği popüler kültür endüstrisi.

İkincisi, siyasî, ekonomik ve teknolojik sistem.

Üçüncüsü de, kilise.

Ama bütün bunların gerisindeki güç, Amerika’daki bütün güç ve iktidar aygıtlarını kontrol eden ve Amerika’yı cehenneme sürükleyen güç, Yahudiler!

ÜNİVERSİTENİN GÜCÜ

Dünyanın en gelişmiş, en üretken üniversiteleri Amerika’da.

Şu ân Amerika’da üç bin civarında üniversite var. Bu üniversitelerin hepsi birinci sınıf üniversiteler değil; çoğu işe yaramaz. Ama dünya ölçeğinde, üniversite, entellektüel bir kriz yaşasa da, yine de Amerikan üniversitelerinin belli bir eğitim standardı ve kalitesi olduğu apaşikâr.

Burada bir örnek olarak Chicago Üniversitesi‘ne dikkat çekmek istiyorum.

Robert Nisbet ve Edward Shils’lerin kuruculuğunu yaptıkları, sosyal teorinin, kadîm düşünce geleneklerini de dikkate alan, şimdilerde yeni kuşakları ve temsilcileri yetişen, ilerde daha fazla keşfedileceğinden hiç kuşku duymadığım “Chicago Okulu”nu ve bugüne kadar en mükemmel İslâm medeniyeti tarihi kitaplarından birini yazan Marshall Hodgson’ın yetiştiği, önemli akımlar geliştirmiş bir üniversite burası.

Chicago Üniversitesi, özellikle sosyal bilimlerde dünyanın en sayılı ve saygın üniversitelerinden biri. İlk bakışta 150-200 bin öğrencisi olan bir üniversiteyi andırıyor ve tipik Amerikan “kampüs” üniversitelerinden ayrılıyor. Ama 10 bin civarında öğrencisi var. Dev bir üniversite ama 10 bin öğrencisi var! Nedeni, Chicago Üniversitesi”nin “teaching” (yalnızca lisans eğitimi veren) değil, özellikle yüksek lisans eğitimi veren bir “research” / araştırma üniversitesi olması.

Üniversitenin çarpıcı bir başka özelliği de, üniversitenin kampüsünde üç büyük tarihî kilisenin, bir havranın, bir budist tapınağının ve nefis, estetik, şirin bir caminin bulunması. Ayrıca üniversitenin değişik binalarında namaz kılmak için küçük mescitler de var.

Bütün bunları görünce, bizim YÖK belâsının bu ülkeye ne kadar zarar verdiğini düşündüm ve kıyıda, köşede, koridor altlarında namaz kılmak zorunda kalan öğrencileri bile fişleyip “şişleyen” Türkiye’deki ilkel üniversite anlayışına bir kez daha kahrettim.

Akademisi güçlü olmayan, kendi kültür, tarih, düşünce, sanat ve medeniyet birikimini ıskalayan, öğrencilerini ve akademisyenlerini “irtica” yaftasıyla üniversiteden kapı dışarı eden Türkiye’yi nasıl berbat ve ürkütücü bir yabancılaşmanın ve yok olmanın beklediğini düşünmekten kendimi alamadım.

(Popüler kültür endüstrisinin işleyişine, Amerikan toplumunu ve sistemini nasıl ayakta tuttuğuna önceki yazılarda değinmiştim; o yüzden bu konuyu geçiyorum).

SİYASÎ, EKONOMİK VE TEKNOLOJİK SİSTEM

Amerika’nın gücünün ikinci temel dayanağı, iyi kurulmuş, güçlü bir siyasî, ekonomik ve teknolojik sisteme sahip olması. 

Bu sistem, sağlam bir hukuk sistemi tarafından sıkı bir şekilde denetleniyor. Büyük yolsuzluklar, arızalar ve suistimaller bu demokratik hukuk sistemi tarafından kolaylıkla ve sert şekillerde cezalandırılıyor. O yüzden polis, çok güçlü Amerika’da. Yetkileri de aşırı denecek kadar fazla.

Amerika’daki en azından görünüşteki demokratik hukuk sisteminin çökmesi, Amerika’nın bir ânda büyük bir kaosun eşiğine sürüklenmesi için yeterli. 

Ekonominin gözle görülür bir şekilde çatırdaması, refah düzeyinin düşmesi, hukuk sisteminin çatırdamasına da neden olabilir Amerika’da.

Trump’ın seçilmesi üzerine ülke genelinde başkaldırıların başlaması, ekonomik bir kriz durumunda ülkenin nasıl bir anda çatırdayabileceğinin, parçalanmanın eşiğine sürüklenebileceğinin önemli bir göstergesi.

KİLİSE, AFYON İŞLEVİ GÖRÜYOR!

Amerika’nın gücünü oluşturan üçlü sacayağının üçüncü ayağını kilise oluşturuyor.
Amerika’da elbette ki Protestanlar çok güçlü. Hatta Protestanların tarihte “iktidar”ı ve “gücü” ellerine geçirdikleri en büyük ve belki de tek coğrafya Amerika. Her üç yüz-dört yüz metrede bir kilise var Amerika’da. Üstelik de bu kiliseler, âyinlerde dolup taşıyor. Ayrıca büyük ve tarihî kiliseler de Avrupa’da olduğu gibi bakımsız, kendi hâllerine terkedilmiş ve bomboş değiller.
Ama kilisenin tek bir işlevi var: Marx’ın dediği gibi “kitleleri uyutan afyon işlevi görüyor” Kilise!

YAHUDİLER, AMERİKA’YI “YAKACAK”!

Belki de burada asıl üzerinde durulması gereken Amerika fotoğrafı, Yahudilerin Amerika’daki gücü. Protestanlık, belki de ülkesine kavuştu Amerika’da ama Hıristiyanlığın kapitalizm tarafından yutulmasına katkıda bulundu yalnızca.

Yahudiler, tarihte ilk defa Amerika’da dünyanın gizli gücü hâline geldiler: Amerikan medyasına, akademyasına, finans dünyasına, silah endüstrisine, Hollywood’una, Silicon Vadisi’ne, yani kültür ve eğlence endüstrisine, Pentagon’una Yahudiler hâkim, özellikle …

yazının devamını okumak için…