ABD Merkezli Küresel Halk Bankası (“17 Aralık”) Operasyonunun Farklı Boyutları-3

Yazarlar
Prof. Dr. Burhanettin Can Giriş Burada, 17-25 Aralık 2013’e gelinceye kadar Halk Bankası olayı ile ilgili Türkiye- ABD ilişkileri, ABD’nin “yaptırım kararları” ve FATF’nin kararları kapsamında ele alı...
EMOJİLE

Prof. Dr. Burhanettin Can

Giriş

Burada, 17-25 Aralık 2013’e gelinceye kadar Halk Bankası olayı ile ilgili Türkiye- ABD ilişkileri, ABD’nin “yaptırım kararları” ve FATF’nin kararları kapsamında ele alınıp değerlendirilecektir.

Türkiye’nin Enerji Bağımlılığı ve İran Enerji Hattı

Türkiye, enerji bakımından dışarıya bağımlı bir ülkedir. Türkiye, 2012 yılında gaz ihtiyacının %98’ini, petrol ihtiyacının da %93’ünü ithal ederek, toplam 60,1 milyar dolar harcamıştır. 

Türkiye, doğal gazı İran, Azerbaycan ve Rusya’dan boru hattı ile, Cezayir ve Nijerya’dan ise sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) şeklinde almaktadır. Türkiye için en ekonomik olan hat, İran enerji hattıdır. Bu hat, aynı zamanda Rusya’nın Mavi Akım boru hattına karşı alternatif oluşturmakta ve güvenlik sağlamaktadır. İran’la yapılan doğal gaz anlaşması ve buna ilişkin alt yapı, ABD’nin bütün baskılarına rağmen REFAHYOL iktidarı zamanında (1997-1998) rahmetli Erbakan Hoca tarafından yapılmış ve gene ABD’nin bütün baskılarına rağmen Ecevit Hükümeti de projeye sahip çıkıp devam ettirmiştir. 

Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacmi 2002’de sadece 1 milyar dolar iken 2010’da 11 milyar dolara çıkmıştır. Beş yıl içinde de 30 – 35 milyar dolara çıkması öngörülmüştür. Ekim 2012’de İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Rıza Rahimi ile düzenlediği ortak toplantıda Başbakan Erdoğan, “16,5 milyar dolar olan Türk-İran Ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkartmayı” hedeflediklerini açıklamıştır(1).   İran’a uygulanan yaptırımlar dolayısıyla, Türkiye’de faaliyet gösteren İranlı şirketlerin sayısında ciddi artışlar olmuş; Türkiye’de 2010 yılında 418, 2011 yılında ise 590 İran sermayeli şirket kurulmuştur(1). 

Türkiye, Doğalgaz ihtiyacının %16-20’sine yakın kısmını, İran’dan karşılamıştır (1). İran, petrol ithal etmesinden dolayı Türkiye’ye özel bir statü tanıyarak ithal ettiği petrolün normal standartlara göre 30 gün olan ödeme vadesini, 60 güne çıkarmış ve ödemenin TL olarak yapılmasını kabul etmiştir (1). Bu, o günün şartlarında Türkiye için çok önemli bir avantaj olmuştur. 

Küresel Para Sistemine Karşı Çıkmak

Dünyada uluslararası para transferi ve akreditif işlemleri, uluslararası yasal bir mecburiyet olmamasına rağmen, Şer İttifakının (ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail) baskısından dolayı, genel olarak, New York, Londra, Berlin, Paris bankaları üzerinden “dolar”, “pound”, “euro” kullanılarak yapılabilmekte ve bu bankalar da yapılan işlemlerden komisyon almaktadır (2, 3). 

Dünyadaki 2008 ekonomik krizi, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve doların piyasalardaki hegemonyasının sorgulanmasına sebep olmuştur. İran, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, rezerv para birimi olarak dolar yerine başka para birimlerinin geliştirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. İran ise Nükleer program nedeniyle ABD ile arasında olan gerilimden dolayı para birimi olarak dolar yerine Euro kullanacağını açıklamıştır(4).

Uluslararası ticaretin dolar üzerinden yapılmasına karşı çıkan ilk ülke, küresel güç olma iddiasındaki Çin olmuştur. Nisan 2009’daki G 20 Zirvesi öncesinde Çin Merkez Bankası Başkanı Dr. Zhou Xiaochuan, uluslararası para sisteminde Amerikan dolarının ayrıcalıklı statüsünü sorgulamış ve bu sistemin değişmesi gerektiğini ifade etmiştir. “Herhangi bir ülkeye bağımlı olmayan rezerv para biriminin oluşturulması gerektiğini” savunmuştur (3-5). 

Böyle bir çıkış, hâkim küresel sisteme karşı bir başkaldırı olarak algılanmış ve Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm),  “Çin borsası üzerinden büyük bir operasyon gerçekleştirip milyarlarca doların buharlaşmasını”, “Shangai birleşik endeksinde %8’e varan erimenin” meydana gelmesini sağlamıştır(6). Bu operasyondan sonra Çin, geri adım atmak zorunda kalmıştır.

Bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye, mevcut küresel para sistemine karşı çıkan ya da çıkmak zorunda kalan ikinci ülkedir. Türkiye’nin, kurulu küresel sisteme karşı çıkmak zorunda oluşunun ana nedenini anlayabilmek için yukarıda ifade ettiğimiz Türkiye’nin İran’la olan enerji ilişkisini ya da enerji bağımlılığını ve ABD ve FATF’nin İran’a dönük yaptırım kararlarını göz önüne almak gerekmektedir. “ABD’nin Yaptırım Kararları” ve “FATF’nin kararları”, İran’la doğal gaz ticareti yapılmasına imkân vermemekteydi. 

Bu, Türkiye için çok ciddi bir sorundu.

2009 ve sonrasında Türkiye bu sorunu(İran ve Kuzey Irak’ın petrol/doğal gaz alacaklarını), Küresel Para Sistemini devre dışı bırakarak Halk Bankası aracılığıyla TL olarak ödemeye başlayarak çözmüştür/çözmek zorunda kalmıştır. İran ise gaz karşılığı elde ettiği Türk Lirasını, uluslararası bankacılık sistemine sokamadığı için çeşitli yollarla Türkiye’den dışarı çıkarmıştır. 

Ağustos 2010’da ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı “Terörün Finansmanı ve Finansal Suçlardan” sorumlu bakan yardımcısı Daniel Glaser başkanlığındaki ABD heyeti, Türkiye’ye gelip Türkiye Bankalar Birliği’nde, bankalarının üst düzey temsilcileri ile bir toplantı yapmış ve İran bankaları ile çalışmamaları konusunda uyarmış hatta tehdit etmiştir(6). Bunun üzerine Bakan Zafer Çağlayan ise bankacılara cesur olmalarını tavsiye etmiştir(6):

“ABD’nin yayınladığı ambargo kararı var. Her türlü finansman hareketlerine yasak getiren bir düzenleme. Bizi sadece BM’nin kararı bağlar. ABD’nin ki değil. … Bankaların cesaretli olması lâzım…”

2010 yılı içinde ABD’de Ali Babacan ve Zafer Çağlayan’a İran ile ticaretin kesilmesi talepleri iletilmiş ve fakat Türkiye, bu talepleri de dikkate almamıştır. Bunun üzerine aynı yıl Türkiye’ye gelen “ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarat” yeni müsteşarı David Cohen, Türkiye’deki muhataplarını sert bir dille uyararak Türkiye’nin İran ile olan ticaretini tamamen sona erdirmesini istemiştir(6).

Şer ittifakı, İran’a ve İran’la ticaret yapan ülkelere baskıları artırınca, ABD’nin yaptırım kararlarını aşabilmek için İran, 2012 yılında “doğal gaz karşılığı altın” uygulaması projesini geliştirmiştir. Bunun üzerine ABD, 6 Şubat 2013 yılında İran’ın“doğal gaz karşılığı altın” uygulamasını sonlandırmak için İran’a “değerli taş satışını da yasaklayan yeni bir yaptırım paketini” yürürlüğe sokmuştur(1). 

Hindistan’ın Halk Bankası Sistemine Dâhil Olması

Şer İttifakını rahatsız eden çok önemli bir mesele de, Hindistan’ın Türkiye’nin Küresel para sistemini devre dışı bırakan Halk Bankası uygulamasına dâhil olmasıdır. Toplam petrol ihtiyacının %15’ini(15-20 milyar dolar civarında) İran’dan temin eden Hindistan, “Türkiye ödeme hattını açan ve deneyen ilk ülke olmuştur”. ABD’nin İran’a uyguladığı ambargodan dolayı Hindistan’daki petrol rafinerilerinin İran’dan gerçekleştirdiği günlük 400 bin varil ham petrol alımı riske girmiş, “Hint rafineri şirketleri, İran’a 5 milyar dolarlık borçlarını ödeyemeyince İran, 8 ay boyunca Hindistan’a petrol sevkiyatını durdurmuştur”. Hindistan bu sorunu, Temmuz 2011’de Türkiye ile anlaşarak Halk Bankası üzerinden çözmüştür. Türkiye ile anlaşma sağlanınca 8 ay sonra Hindistan ve İran arasında petrol ticareti yeniden başlamıştır(6). Bu ödeme sistemi, 2011 boyunca ABD’nin değil, BM’nin yaptırım kararlarına uygun olarak yapılmıştır. 

Ekim 2011’de Türkiye’ye ABD’li yeni bir heyet gelerek İran’la petrol ticaretinin yapılmaması için tekrar baskı yapmıştır. ABD bundan sonuç alamayınca, 2011’in sonuna doğru İran Merkez bankası ile petrol gelirleri üzerinden parasal transfer yapan finansal kurumlara yeni yaptırım kararları almıştır(6). 

ABD’nin bu kararı üzerine Türkiye, Halk Bankası üzerinden yapılan ticaretin güvenilir olduğunu kuvvetlendirmek için, “denetime açık olduğunu, BM kararlarına uygun hareket edildiğini ve Türkiye’nin en büyük rafineri şirketi olan TÜPRAŞ’ın da sisteme dâhil olduğu” açıklamasını yapmıştır(6). 

“BOTAŞ ve TÜPRAŞ’ın yapmış olduğu alımlar karşısında Halkbank’ta İran kaynaklarına TL cinsinden hesaplar açılmış, bu hesaplardan çekilen paralar ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin herhangi bir müdahalesi olmadan ya altına çevrilmiş ya da eski usul havale yöntemleri kullanılarak TL, döviz cinsinden Dubai’ye ve oradan da ilgili şirketlere transfer edilmiştir”(6 ). 

Muhtemelen yapılan eleştiri ve baskılar üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, “Biz ilgili yere ödeme yapıyoruz, gerisi bizi ilgilendirmiyor. Doğalgaz karşılığında ne verildiği önemli değil; altın olur, patates olur, başka şey olur…” şeklinde bir açıklama yapmıştır(1). Diğer taraftan 2013 bütçe komisyonu görüşmeleri sırasında dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının %18’ini ve petrol alımların %55’ini bu yöntemle İran’dan gerçekleştirildiğini ifade etmişlerdir(6). 

Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da, takas konusunun Türkiye’nin menfaatine olduğunu ifade ederek Türkiye’nin bu konuda kararlı bir duruş sergileyeceği mesajını vermiştir(1):

“Bu (İran doğalgazı) bizim için stratejik bir ürün olması hasebiyle biz bunu alırız ve takas noktasında da yapmamız gereken takas neyse bu takası da yapacağımızı yine kendilerine söyledik.”

2012 yılında Türkiye’nin altın ihracatı, 2011 yılına göre 10 kat artarak yaklaşık 12 milyar dolara ulaşmıştır(1). 

Sonuç: Örümcek(Şer İttifakı) Ağlarını Örmüş ve Zehrini Enjekte Etmeye Başlamıştır

Halk Bankası üzerinden İran-Türkiye, Hindistan-İran ve Kuzey Irak-Türkiye arasındaki petrol ve doğal gaz ticaretinin, ABD para sistemi devre dışı bırakılarak TL olarak yapılmasından dolayı, “ABD’nin uluslararası ödemeler sisteminde yaklaşık 100 milyar dolarlık bir gedik açılmıştır”(6). 

Küresel para sisteminin bozulabileceğini ve başkaldırının Hindistan’ın dışında diğer ülkelere de yayılabileceğini öngören ABD, İran üzerindeki, BM dışında,  yaptırımlarını sıkılaştırmış ve İran ile ticaret yapan Türkiye’nin üzerine gitmeye ve Türkiye’yi tuzağa düşürecek şekilde ağlarını örmeye başlamıştır.  

Halk Bankası ile ilgili ABD’de açılmış olan mahkemenin “ek dosyalarına” göre 12 Şubat 2013’de, 17 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmasından yaklaşık 10 ay önce, ABD Hazine Bakanlığı, Halkbank Genel Müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla ve diğer Halkbank yöneticilerini tekrar uyarmıştır(7). 10 Ekim 2014’te de, Türkiye’deki 17 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmasından yaklaşık 10 ay sonra, ABD Hazine Bakanlığı, Mehmet Hakan Atilla ile Sarraf’ın İran yaptırımlarını delme konusunu tekrar gündeme getirerek Türkiye’ye baskı yapmıştır(7). 

ABD, “İkincil Yaptırımlar” adını verdiği ve tek taraflı yürürlüğe soktuğu bir sistem kurmuştur. Bu sistem, ABD’nin koyduğu yasaklara uymayan ve ABD ekonomisine zarar verdiği kabul edilen tüm kişi, kuruluş ve şirketlerin ABD tarafından cezalandırılmasını ön görmektedir(8). 

İran’la ilgili 2010-2013 “ABD yaptırım Kararlarına”,  “13224 sayılı kararnameye”(Eylül 2001), “ABD Vatanseverlik Yasasına”( 26 Ekim 2001)(9) ve “İkincil Yaptırımlar Yasasına” dayanarak ABD, İran petrol gelirlerini, “kara para” olarak tanımlamış ve bu bağlamda gerçekleşen her türlü finansal işlemi, “kara para aklama” olarak kabul etmiştir(10).

ABD New York Güney Bölgesi mahkemesi, bu korsanlık yasalarına dayanarak Şer ittifakının Halk Bankası ile ilgili ördüğü ağa takılan Rıza Zarrab’ı(19 Mart 2016) ve Halkbank Genel Müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’yı (27 Mart 2017) tutuklamış, Halk Bankası eski genel müdürü Süleyman Aslan ile eski ekonomi bakanı Zafer Çağlayan hakkında da tutuklama kararı vermiştir. Ayrıca Halk Bankasının Uluslararası Operasyonlardan sorumlu genel müdür yardımcısı Levent Balkan’ı ve Reza Zarrab’ın çalışanı Abdullah Happani’yi de iddianameye dâhil etmiştir.

Bugün New York Güney Bölgesi mahkemesi üzerinden örümcek, zehrini etrafa yaymakta, bu insanları, korsanlık yasalarına dayanarak; 

• “İran’a yönelik ambargoyu düzenleyen yasaları örgütlü, kasıtlı ve tekrarlanarak ihlal etmek,” 

• “Kara para aklamak,” 

• “Bankaları dolandırmak”, 

• “Rüşvet almak”.

ile suçlamaktadır(10). 

Tek yanlı alınmış böylesi yaptırım kararlarının adı, uluslararası hukukta nedir? Böyle bir uygulama barbarlık, korsanlık, değilse nedir?

Halk Bankası operasyonunun Irak-Suriye Düzleminde olanlarla bir ilgisi var mıdır?

Şer İttifakı, Halk Bankası üzerinden başka bir pazarlık mı yapmak istiyor?

 

Kaynaklar

1- Kırdar, S.,  “ABD’nin İran’a Uyguladığı Altın Yaptırımı  Ve Olası Sonuçları”, Türkiye

 TEPAV, Nisan 2013;  http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/1195/Seda+Kirdar.

2- Erbakan, N., Yeni Bir Dünya Ve Adil Düzen, ESAM, Ankara, 2010, S: 31-33.

3-Tüfekçi, Ö., Piyasaların Dolar Çıkmazı ve Yeni Küresel Para Birimi Arayışı, BORSANOMİ Dergisi, Sayı 21. http://cesran.org/canlar-kimin-icin-caliyor.html

4- Sallı, M.,K., “Rıza Sarraf Dosyası, Hedef Sarraf Değil, Türkiye”, 12 Eylül 2017, mksalli@yahoo.com.tr; http://www.oncevatan.com.tr/riza-sarraf-dosyasi-hedef-sarraf-degil-turkiye-makale,39819.html, Önce Vatan Gazetesi;  Korcan, U., 22 Eylül 2009, http://www.gazetevatan.com/dolara-kotu-haber-260484-ekonomi/

5- https://live.economyturk.com/yuan-uluslararasi-bir-para-olacak_1074.html

6- Tor, S., Al-Jazeera Turk,  25 Mart 2016. 

7- Kod Adı Abi… İşte ‘Older Brother’ Belgesi, Cumhuriyet 08.09.2017

8- Loğoğlu, F., İran yaptırımları ve Rıza Sarraf et al davası, Gazete Duvar.

9- Can, B., “ABD Merkezli Küresel Halk Bankası Operasyonunun Farklı Boyutları-2: “BM’nin Yaptırım Kararları”, “ABD’nin Yaptırım Kararları” Ve “Mali Eylem Görev Gücünün” (FATF) Kararları, 22 Eylül 2017, Milli Gazete.

10- “Zafer Çağlayan Hakkında Tutuklama Kararı”, Amerika’nın Sesi 08.09.2017;