15 Temmuz – 7 Ağustos Dirilişi ve Görevlerimiz

Yazarlar
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…. 15 Temmuz 2016 Kıyamından beri İstanbul ve Anadolu meydanlarındaki bazı “Diriliş Nöbetleri” ile 7 Ağustos Yenikapı Mitingi...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı….

15 Temmuz 2016 Kıyamından beri İstanbul ve Anadolu meydanlarındaki bazı “Diriliş Nöbetleri” ile 7 Ağustos Yenikapı Mitingi’nde yiğit halkımızın heyecanına ortak olan, “diriliş ruhu”nu ateşlemek için de 12 meydan konuşması yapan bir kardeşiniz olarak 15 Temmuz’la başlayan süreci şöyle anlıyorum:

15 Temmuz 2016 tarihi; milletimizin 300 yıllık ma’kûs talihini yendiği; batı(l)cıları geri püskürttüğü, istiklâline ve istikbaline sahip çıktığı ve kendi yönetimine el koyduğu gündür. Karlofça ve Pasarofça Antlaşmaları ile başlayan yenilgilerin ve toprak kayıplarının “faturasını” halkına, giderek halkının inanç ve değerlerine kesmek isteyen ve yaptıkları sözde ıslahat ve devrimlerle, halkın geleneğine, manevî değerlerine, yaşam biçimine, kılığına-kıyafetine müdahale edegelen “batıcı” azınlığa, zorbalara ve darbecilere halkımız 15 Temmuz’da tarihi bir cevap vermiş, 7 Ağustos 2016’da ise tüm Türkiye’de kıyam edip dirilmiş, şahlanmıştır. Bundan böyle hiçbir şey 15 Temmuz 2016 öncesi gibi olmayacaktır.

Evet, 15 Temmuz 2016 tarihi; “Çanakkale ruhu”nun, “millet şuuru” ve “ümmet şuuru”nun tekrar canlandığı bir milattır. Bir güzel benzetmeyle; “bu milletin külüne üflenince altından iman çıkmıştır”. Bugün yapılması gereken ise, bu imanı ve ruhu diritutmak, 15 Temmuz zaferini tahkîm etmektir.

“Anadolu Feraseti” ile 15 Temmuz darbe girişimini sezen ve “korkusuz reis”Recep Tayyip Erdoğan‘dan aldıkları talimat doğrultusunda “Anadolu Cesareti” ile de 15 Temmuz gecesi tankları durduran milletimiz –“Bilge Kral” Aliya’nın ifadesi ile- şer odaklara “Köle olmayacağız!” demiştir.

15 Temmuz gecesi milletimiz, İsrailoğullarının Hz. Musa’ya dediği gibi “Sen ve Rabbin, gidin ve savaşın; biz ise burada oturacağız” (Maide/24) demeyip meydanlara, kışlaların önüne koşmuş; tankların altına yatmış, üstüne çıkmış, namlulara, kurşunlara göğüs germiş ve 240 şehid, 2100 gazi vermiştir.

15 Temmuz’un ruhu SalâEzan ve Şehadettir. 15 Temmuz için söylenen; “Ezanların susturulduğu darbelerden, salaların susturduğu darbelere” tespiti oldukça anlamlı bir tespittir. Biz inanıyoruz ki; 15 Temmuz’da ezan ve salâ ile kıyam eden halkımız, gerçek inkılabı ve dirilişi, o ezanın çağrısına uyup hep birlikte namaza koştuğu zaman yaşayacaktır. Bu sonuç da namazın; insanı gerçek özgürlüğüne kavuşturan “ruhî bir inkılap” olduğunu halkımıza öğretip sevdirdiğimiz an gerçekleşecektir inşaallah. 

Önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi, darbe girişiminde maşa olarak kullanılan FETÖ’cü çetenin mensupları; aklını, fikrini, zihnini, kalbini, gönlünü, imanını, iz’anını, iradesini ‘kutsal’ liderlerine teslim eden “mankurt” tipli insanlardan oluşmaktadır. Liderlerinin bu hafızasız kölelere bazı haramları helâl, bazı helâlleri de haram kılması ve onların hiç sorgulamadan bunları kabullenip uygulamaları ise, onları -Tevbe/31. âyette beyan buyurulduğu üzere- liderlerini “rabler” edinenler konumuna getirmiştir…

Oysa Müslüman; aklını, imanını ve ibadetini yalnız Allah’a has kılan ve teslim eden insandır… Müslüman; şehid üstad Hasan El-Benna’nın dediği gibi; “Gayemiz Allah, önderimiz Rasûlüllah, anayasamız Kur’ân, yolumuz Cihad, en büyük arzumuz Allah yolunda şehid olmaktır” diyen insandır.

İmdi, 15 Temmuz – 7 Ağustos 2016 ile başlayan “Diriliş Süreci”nde; Müslüman öncülere, kanaat önderlerine, din gönüllülerine, ilahiyatçılara ve davetçiler ordusuna büyük görevler düşmektedir: 

“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer paçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” hadis-i şerifi (Buharî, Salât 88) gereği kenetlenen bu millete doğru ve dürüst öncülük yapılmalıdır.

15 Temmuz‘dan itibaren, hiç kimse ve özellikle öncü davetçiler; 15 Temmuz öncesindeki meşrep-mektep ayırımlarını, fırka ve parti çekişmelerini, ‘kayıkçı kavgalarını’, ideolojik gerilimleri sürdürmeyi asla düşünmemeli; 15 Temmuz’da kapanan sosyo-kültürel ‘fay hatlarını’ tekrar derinleştirmemelidir.

Özellikle öncü davetçiler; insanımızı tekfîr, tefrîk ve tezyîf eden söylem, tavır ve tutumlara asla prim vermemeli; aksine insanımızın kalplerini te’lif, telfîk ve tevhîd etmeyi öncelikli ilke edinmelidir. 15 Temmuz’da şahlanan halkımızı eleştirmek, suçlamak ve azarlamak yerine, onları “hikmetle ve güzel öğütle Rabbimizin yoluna” (Nahl/125) davet etmeli, hakkı ve hakikati dosdoğru anlatabilmeliyiz. “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın” (Müslim, Cihâd 1732) hadis-i şerifini, her zamankinden daha fazla bu günlerde ilke edinmeli, halkımızı şefkatle kuşatmalı ve kucaklamalıyız.

Malik Binnebi merhum, “İslâm’ı önce Müslümanlara öğretmeli» der. “Ümmetin hocaları” bu tavsiye uyarınca, İslâm’ı önce kendilerine, sonra bu yiğit millete “doğru” tarzda öğretmeliler. Öğrenip-öğreteceğimiz en temel İslâmî doğrulardan biri ise; “Mü’minler, mü’minleri bırakıp da inkârcıları velî (dost, hâmî, işbirlikçi) edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz” (Âl-i İmran/28; Nisa/144), “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları velî edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları velîler/dostlar edinirse, şüphesiz o da onlardandır…”(Maide/51) talimatları olmalıdır.