“Vasiyetimdir, alkış istemiyorum”

Tiyatro
  Erol Günaydın vefat etti   Ancak bir ayrıntı göz ardı edildi: Erol Günaydın, kendini usta olarak görmezdi, “Mesleğimde hiç rütbem olmadı, hep ‘er’ olarak hizmet etti...
EMOJİLE

 
Erol Günaydın vefat etti  

Ancak bir ayrıntı göz ardı edildi: Erol Günaydın, kendini usta olarak görmezdi, “Mesleğimde hiç rütbem olmadı, hep ‘er’ olarak hizmet ettim.” derdi. Mütevazılığından ödün vermez, saygımızdan ‘usta’ deyince susar, gülümserdi.

Erol Günaydın, uzun süredir hastaneyle evi arasında mekik dokuyordu. Nişantaşı’ndaki bir apartman dairesinin birinci katında geçirdi son günlerini. Tekerlekli sandalyeye çivilendiği için dışarı çıkmazdı pek. Anılarda yolculuğa çıkar, televizyon izler, sahaflarda türüne az rastlanır kitaplarını karıştırırdı. Eli titrediği, gözleri çok iyi görmediği için sıkılırdı hemen, başını dayadığı camdan şehrin koşturmacasına ortak olurdu. Aynı apartmanda oturan kızları Günfer ile Ayşe eli ayağı olmuştu. Kızları yemeğini yapar, çayını demler, canı sıkıldığında birlikte dışarı çıkarlardı. Zaman’ın Pazar ekine hazırladığımız ‘Sahne Arkası’ projesi için iki-üç defa ziyaret etme şansı bulmuştuk kendisini. Yalnızlıktan dem vuruyordu. Bazen kalan ömrünü anılarıyla tamamlamak için kapısına kilit vurmak istiyordu, bazen geçmişini bırakarak kaçıp gitmek. Şu cümleler dökülüyordu ağzından: “41 yıl evli kaldığım eşim Güneş ölünce (2005) güneşim söndü. O olmasaydı Erol Günaydın olmazdı. Onu çok özlüyorum.” Derin bir sessizlik kaplardı odayı, kelimeler gırtlağına düğümlenirdi: “Benim bütün sevdiklerim öldü. Münir’in (Özkul) sadece gözleri açık konuşamıyor, Nejat (Uygur) hiçbir şey hatırlamıyor. Ben de…” Gerçek bir ölüm sessizliği.

“Oturduğum yerden para kazanan tek oyuncuyum!”

Sayısız oyun, film ve dizide rol alan Günaydın, meddahlık geleneğinin son temsilcilerinden. Akşehir’de Nasrettin Hoca olarak da çıktı karşımıza, Ramazan şenliklerinde meddah olarak da. Akbank Çocuk Tiyatrosu’nu kurdu, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde (1967) ‘Güzel Bir Gün İçin’ filmiyle, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini kazandı. Televizyonda en çok para kazandığı ve sükse yaptığı iş ise Hırsız-Polis adlı dizi. “Uzanarak gözlerimle oynadım. Bu ülkede yatarak para kazanan tek adam benim.” derdi muzip bir gülümsemeyle. Günaydın’ın bilinmeyen bir yönü de var: Senaristlik. Hak Yerini Bulmalı, Yaygara 70 ve Adres, kaleme aldığı birkaç senaryosu. En popüleri ise Güzel Bir Gün İçin (Antalya’dan senaryo ödülü almıştı). Rejisör arkadaşları yazdıklarına sürekli karıştığı için kâğıdı kalemi bıraktığını söyleyen Günaydın, “Bırakmasaydım, sayılı senaristler arasına girerdim.” derdi.

Erol Günaydın deyince sayılacak çok şey var. Ancak tiyatro sahnesindeki performansıyla anılmak isterdi her zaman. Eline bir metin geçtiği zaman büyük değil, küçük rolü seçerdi. Egosu yüksek oyunculardan hoşlanmaz, tiyatronun kendi değerleri üzerine inşa edilmesi gerektiğini söylerdi. “Saçma sapan yanlış bir ameliyatla tekerlekli sandalyeye mahkum oldum. İyileşiyorum ve sahneye çıkmak için sabırsızlanıyorum.” der ve popüler bir oyuncu arkadaşının teklifini anlatırdı uzun uzadıya: “Sahneye bir koltuk koyalım, oturduğun yerden oyna.” Ama kabul etmemişti ve gerekçesini şöyle açıklamıştı: “İnsanlar para verecek onlara haksızlık edemem. Oynamaya çalışırım, sağlığım tehlikeye girer.” Zaman ilerledikçe sağlığı geriledi. Huzur bulmak için gittiği Bodrum’daki evinde rahatsızlandı, yoğun bakıma kaldırıldı. Sonra İstanbul’a nakledildi. Sonra… Ölümü şöyle geçti kayıtlara: “Acıbadem Kadıköy Hastanesi’nde saat 14.45’te kalp yetmezliği sonucu hayatını kaybetti.”

Vasiyetimdir,  alkış istemiyorum

Erol Günaydın’ı bir ziyaretimiz sırasında bütün cesaretimizi toplayıp sormuştuk: “Vasiyetiniz nedir?” Beklemiyordu bu soruyu, sinirlendi ve, “Yaşadık işte, ölüp gideceğiz. Ne vasiyeti? Sadece sessiz, sakin bir şekilde ölmek istiyorum. Öleni alkışlayanları da hiç anlamıyorum. Bravo çok güzel öldün diye alkışlıyorlar galiba! İstemiyorum…” dedi. Öfkesine sebebiyet veren birçok konuya değindi: “Bu ülkede kültürün ‘k’si yok. Sanatçılara değer verilmiyor, bu yüzden Türk tiyatrosunun geleceğini iyi görmüyorum… Kızlarım iyi ki sanatçı olmadı, benim çektiğim rezilliği çekmedi…”

Ayhan Hülagü
Zaman