Tehcir neden soykırım değil?

Tarih
Ermenilerin 1918 yılında yeniden Türkiye’ye dönme kararı çıkarılınca Hükümet bir başka önemli genelge daha yayınlamıştı. Tehcir sırasında aileleriyle götürülmeyen, Müslümanlara teslim edilen kız...
EMOJİLE

Ermenilerin 1918 yılında yeniden Türkiye’ye dönme kararı çıkarılınca Hükümet bir başka önemli genelge daha yayınlamıştı. Tehcir sırasında aileleriyle götürülmeyen, Müslümanlara teslim edilen kız ve erkek çocuklarının Ermenilere verilmek üzere toplanması emrediliyordu. Yanlarında kız veya erkek Ermeni çocuğu bulunanlar Ermeni cemaat liderlerine veya devlet görevlilerine teslim etmezlerse cezaya çarptırılacaktı. Ne var ki uygulama esnasında yürek burkan sahneler de yaşanıyordu. Zor günlerde kendilerini öz evladı gibi koruyan Müslüman ailelerden ayrılmak istemiyorlardı. Zorla götürülenlerin bir çoğu geri kaçıyordu. Müslümanlığı benimsemiş çocuklar da zorla yeniden Ermeni yapılmak isteniyordu. Mütarekeyi takiben sadece Kayseri’den 339 Müslüman çocuk, Haydarpaşa İstasyonu’ndan alınarak Ermeniler tarafından büyük bir gösteri içinde caddeler içinden geçirilerek Beyoğlu’nda Balıkpazarı’ndaki kiliseye getirilmiş burada tecrit edilmişti. Bunlardan çeşitli teşebbüsler sonucu ancak 165 çocuk iade edilmiş, diğerleri tercihlerine rağmen Ermeni Yetimevlerine dağıtılmıştı.

Gizilice Almanya’ya kaçtı

30 Ekim 1918’de Osmanlı’yı düşman işgaline teslim eden Mondoros Ateşkes Anlaşması imzalandıktan 24 saat sonra Tehcir ve iskanın mimarları İttihatçılar yurt dışına kaçacaktı. 1 Kasım 1918 gecesi el konmuş bir Rus savaş gemisi RI ile dikkatleri başka yöne çekecek hilelerle yol aldılar ve Odesa Limanı’na indiler. Mehmet Talat (Paşa), İsmail Enver(paşa) ve Ahmed Cemal’e (Paşa) diğer İttihatçılar Bahattin Şakir(Paşa), Mehmed Nazım, Emniyet Müdürü Omsan Bedri ve Asayiş Şube Müdürü Hüseyin Azmi, doğrudan Almanya/Berlin’e gitti.

Bu kaçış dönemin basınında da geniş bir tartışma başlatır.. Sonradan Cumhuriyetin ideologlarından olan Yunus Nadi şunları yazacaktır: “Artık bugün bütün vuzuhuyla anlaşılmıştır ki, memleket 4 senedir, başında üç beş kişiden ibaret bir kabus taşımış ve haksız yere onların elinden ve uğrunda bu kadar belalara uğramıştır. Milli hissiyatımıza pek elim bir darbe indiren bu firarlarından bu küçük paşaları lanetle teşyi etmekten kendimizi alamıyor ve onların elleri ile kirlenen İttihat ve Terakki karşısında bugün en kati bir korku ve nefret ile ürperti içinde bulunuyoruz.” (Yeni Gün 4 Kasım 1918)

‘Gözü kanlı paşalar nereye’

Refik Halit Karay da, 5 Kasım 1918 Tarihli Ati Gazetesi’nde, “..binlerce halkı derelerde boğdurarak, geçitlerde öldürerek, milleti umutsuz vatanı kan ve ateş içinde bırakıp kaçtılar… halkın en pespaye grubunu kendilerine destekçi yaptılar, çeteler teşkil ettiler, madem mücrim (suçlu) değilsiniz kadın kıyafetine girerek hainler gibi, caniler gibi niçin kaçıyorsunuz..” diye yazdı. Karay aynı tarihli Zaman Gazetesi’nde de, “Efendiler nereye.. tahtakuruları nereye.. Tok kurtlar nereye.. Eli sopalı beli palalı gözü kanlı paşalar; damdan dama nereye..?” ifadelerine yer veriyordu.Haksız da sayılmazdı Karay. Sultan Abdulhamid’den 8 milyonmetrakare aldıkları İmparatorluğu 10 yılda paramparça edip düşmana teslim etmişler, sadece Ermenilere değil, Arap, Kürt, Çerkez herkese zulmetmişlerdi. Abdülhamid’i tahttan indirmek için ittifak ettikleri Ermeniler kaçtıkları ülkelerde hepsini tek tek katletti.

Tehcirin mimarı Alman General

Almanya/Berlin’de Tehcir’in mimarlarından Talat Paşa’yı katleden(15 Mart 1921) Ermeni suikastçi Soğımon Tailiryan davası görülürken, Deutche Allgemeine Zeitung gazetesinde ‘Talat Paşa hakkında bir tanıklık’ başlıklı yazı kaleme alan Almanların Osmanlı Genelkurmay Başkanı Brönzar Von Sellendorf ilginç ifadelerde bulunacaktı. Tehcir yıllarında Talat ve Enver paşa ile birlikte çalıştığını anlatan Alman general, uzun makalesinde Tehcirin gerekliliğini, bu kararın Ermenileri korumak üzere alındığını, aynı dururumla karşı karşıya kalınsaydı Almanları’ın da aynı icraatı yapacağını ifade ediyordu. İşte Brönzar Von Sellendorf’un bazı ifadeleri:

Talat ve Enver iyi dostum

“Ermeni mezâlimini anlayabilmek için kısa bir ircâ-ı nazara lüzum vardır… Ermenilerin, 1. Dünya Savaşı esnâsında Türkiye’nin Doğu vilayetlerinde tehlikeli bir isyana teşebbüs etmeleriyle bozgunculuk yeni bir gıda buldu. Ermeniler cephede Ruslarla meşgul olan Türk Doğu Ordusunun yanına ve gerisine icra-yı tesir etmekle iktifa etmediler. Belki bunlar işbu mıntıkalardaki Müslüman ahaliyi tamamıyla yok ettiler. Burada bir sual varid olur; acaba tehcirden kaçınmak mümkün olmaz mıydı? Bu mümkün olmazdı. Ermenilerin uzaklaştırılmaları devletçe kaçınılmaz hal almıştı. Talat bunun için mesul tutulamaz. Olay kendi bulunduğu yerden iki bin kilometre uzakta cereyan etmiştir. Gerek Enver ve gerek onun dostu Talat hakkında beyan-ı fikir etmek için hiçbir Alman zabiti benim kadar salahiyettar değildir. Ben ki 1914’ten 1917’ye kadar Türk sahra ordusu erkan-ı harbiyesi sıfatıyla bu iki zatla pek sıkı münasebette bulundum. Talat Paşa vatan sevgisinin bir kurbanı olmuştur! İnşaallah Enver Paşa vakti hulûl edince vatanını yüceltmeye muvaffak olur. Bu iki zatın müşkil zamanda bana itimadı tam ve hatta dostluk bahşetmiş olmaları benim için övünülecek bir hatıradır.”

Alman General Brönzar Von Sellendorf, 1914 -1917 arası İttihatçı Hükümetin fiili Genelkurmay Başkanı olmuştu, Von Sellendorf, tehcirin mimarı olarak da batı basınında uzun zaman eleştirilmişti.

Neden soykırım değildir?

Ermeni Tehciri’nin hukuken soykırımla ilgisinin olmadığını savunanlar şu gerçekleri sıralıyorlar: – 1915 Osmanlı bütçesinde tehcir için ödenek yoktur. Bu da, tehcir planı olmadığını gösterir. – Nisan 1915’te Van, Ermeni birliklerince işgal edilip 30 bin Müslüman katledilince bu zaruret ortaya çıkmıştır. – Ermeniler ülke genelinde isyanlar çıkararak itilaf devletleriyle işbirliği yapmışlardır. – Tehcir önceden duyurulmuş hazırlık süresi tanınmıştır. – Ermenilere kötü muamele yapan 1973 adet görevli sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmış ve idam başta olmak üzere çok ağır cezalara çarptırılmıştır. – Tehcir bütün Ermenilere uygulanmamıştır. – Ermenilere gıda, barınma ve sağlık hizmetleri götürmüştür.

GASPEDİLEN ERMENİ MALLARI

Savaş kaybedilip İttihatçılar iktidardan düşünce, 1919’da İstanbul’da yapılan muhakemelerde, bazı resmî ve sivil şahıslar cezaya çarptırıldı. Ancak 1922’de kurulan Ankara hükûmeti, İstanbul’un 1918’deki işgalinden sonra Osmanlı’nın aldığı kararları geçersiz saydığı için, meselenin hallini güçleştirmektedir. Daha da ilginci, 1919’da İstanbul’da yapılan yargılamalarda mahkum edilenlere iade-i itibar yapılmış, idam edilen Mehmed Kemal ve Mehmet Nusret’in ailesine emekli aylığı bağlanmış, ikisi de Meclis tarafından Milli Şehit sayılmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra 13 Nisan 1924’te Ermeni Tehciri’nin iki önemli ismi Talat Paşa ve Dr. Bahattin Şakir Paşa’nın ailelerine de emekli aylığı bağlayan 478 sayılı yasa çıkarılmıştı. 30 Mayıs 1926’da ise bir adım daha atılarak, ‘Ermeni Su-i kasd Komiteleri Tarafından Şehid Edilen veya bu Uğurda Düçar-ı Gadr Olan Rical’in tümünü kapsayan 882 No’lu kanun çıkarıldı. 26 Haziran 1926’da Resmi Gazete’de yayımlanan kanuna göre, İttihatçı ailelerine Ermeniler’den kalan gayrımenkullerden bina ve arazi verildi.

SUİSTİMAL EDENE İDAM

Star’ın haberine göre,Osmanlı Devleti aslında Tehcir kararı nedeniyle kendisine yöneltilen suçlamalardan kaçmıyor.. Daha Tehcir sürerken, kendilerine verilen yetkiyi istismar eden, görevini kötüye kullananlar hakkında yargılama yapıyor. Vilayetlerde kurulan, Divan-ı Harbi Örfi mahkemelerinde Eylül 1915 ile Haziran 1916 tarihleri arasında asker, memur ve sivillerden oluşan toplam 1673 kişi yargılanıyor. Bunlardan 67’si idama, 524 kişi hapse, 68 kişi kürek, para, pranga ve sürgün cezalarına çarptırılıyordu. 1918 yılına yani Mondoros Mütarekesi’ne kadar yine aralıklarla yapılan yargılamalarda cezalandırılanların sayısı 1.397’ye çıkıyor. 1918’e gelince, ilk olarak 28 Ekim 1918’de Talat Paşa ve Said Halim paşa Yüce Divan’a sevkediliyor. Çok geçmeden de 19 Şubat 1919’da 1. Dünya Savaşı’nın tarafsız ülkeleri Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda ve İspanya’ya başvurarak iddiaları soruşturmak üzere ikişer yargıç görevlendirmelerini talep ediyor. Bu girişimi İngilizler ve Fransızlar engelledi. Yine 1919-1920 yıllarında 145 Türk Tehcir şüphelisi, (subay, bürokrat) tehcir suçlamasıyla İngiliz sömürgesindeki Malta’ya sürgün edilir ve burada İngilizler tarafından yargılanır, sonunda delil yetersizliğinden Ekim 1922’ye kadar tet tek bırakılır.