Osmanlı’da devşirme sistemi

Tarih
623 yıl boyunca hakimiyet süren Osmanlı Devleti; hem asker hem de yönetici ihtiyacının büyük bir kısmını devşirme sistemi ile karşılamıştır. İlk defa birinci Murat zamanında uygulanmaya başlanan devşi...
EMOJİLE

623 yıl boyunca hakimiyet süren Osmanlı Devleti; hem asker hem de yönetici ihtiyacının büyük bir kısmını devşirme sistemi ile karşılamıştır. İlk defa birinci Murat zamanında uygulanmaya başlanan devşirme sisteminin esası, pençik denilen sisteme dayanıyordu. Pençik sistemi, savaşta esir alınan her beş esirden birinin asker olarak yetiştirilmesi amacını taşıyordu. Bu sistem sonraları geliştirilerek, devşirme sistemine dönmüştür. Kerziban Çakmak, “Osmanlı Devleti’nde Devşirme Sistemi” başlıklı makalesinde Osmanlı’daki devşirme sisteminin kökenlerini ve devşirme sisteminin uygulanışını şöyle anlatıyor…

Devşirme Sistemi ve Kökeni

Devşirme kelimesi, “devşirmek” fiilinden gelip, “toplamak” anlamındadır. Devşirme yasasına göre, tebaadan olan Hıristiyan halkın çocuklarının Yeniçeri yapılmak üzere toplanmasıdır. Ancak bu çocukların toplanmaları mutlak surette Yeniçeriliğe özgü değildir. Bunların bazıları yetiştirildikten sonra Saray’a, oradan Kapıkulu Süvarisi ocağına verilmişlerdir. Hatta bunlardan bazıları da yükselerek Yeniçeri Ağası, Beylerbeyi ve Vezir olmuşlardır.

Devşirmeliğin temeli, 1362’de Pencik Kanunu’nun çıkarılmasıyla atılmıştır. Kanuna göre savaş esirlerinin beşte biri devlet hazinesine aitti. Savaşta elde edilen beş esirden biri devlete teslim edilecekti ya da belirlenen miktarda ayni ödeme yapılacaktı. Bu sistemin Karamanlı Kara Rüstem, Çandarlı Kara Halil, Timurtaş Paşa, Emir Şah ve Bektaş Paşa tarafından düşünülüp kararlaştırıldığı iddia ediliyor.  I. Murat döneminde Yeniçeri temini için oluşturulan pençik sistemi, Ankara Savaşı sonrası fetret devrine girilmesi ve fetihlerin durması dolayısıyla devşirme yoluna başvurulmuştur. Daha önceki İslam devletlerinde görülmeyen bu uygulamanın Çelebi Mehmet zamanında (1413–1421) uygulandığı, ancak oğlu II. Murat devrinde (1421–1451) kanunlaştığı anlaşılmaktadır.

Devşirme Sistemi’nin Uygulanışı

İhtiyaca göre üç beş senede bir veya bazen daha uzun aralıklarla Hıristiyan halktan 14–18 yaş arasındaki çocuklardan gürbüz ve sağlam olanları alınırdı. Öncelikle, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan’dan daha sonraları Sırbistan ve Bosna-Hersek’ten ve Macaristan’dan devşirme çocuk alınırdı. XV. Yüzyılın sonlarından itibaren yavaş yavaş Anadolu’daki Hıristiyan halktan, XVII. Yüzyılda ise umumi olarak bütün Osmanlı memleketlerindeki Hıristiyan halktan devşirme alındı.

Kapıkulu ocaklarında asker ihtiyacı Yeniçeri Ağası tarafından belirlenir ve Divan-ı Hümayun’a arz edilirdi. Buradan çıkacak olan karara göre belirli yaşlarda, belirli özelliğe sahip çocuklar devşirilirdi. Bu işin birinci derecede sorumlusu Yeniçeri Ağası idi; ondan sonra Acemi Ocağı Ağası gelirdi. Devşirme başlangıçta Beylerbeyi, Sancak Beyi ve mahalli kadılar gibi ilgili bölgenin mülki amirleri tarafından yapılmıştır. Daha sonra görevi kötüye kullanmaları dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet zamanında bu iş için devşirme memurları tayin edildi. Bunlara Turnacıbaşı, Saksoncubaşı, Zağarcıbaşı, Haseki gibi isimler verilirdi ve bunlar Yeniçeri Ocağı’nın yüksek rütbeli yaya başlarından oldular. Devşirme ile görevli memurlar, padişah fermanı ve yeniçeri ağasının mektubu çerçevesinde işlerinde tamamen serbesttiler.

Devşirme kanununa göre toplanacak çocuğun nitelikleri; Hıristiyan çocuklarının asilleri, papaz oğulları, iki çocuktan sadece biri, birçok çocuğu bulunan bir ailenin en sağlıklı çocuğu seçilir, tek oğlu olanın çocuğu alınmazdı. Ayrıca annesiz babasız çocuklar, aç gözlü olduğu bilinen ve yüzü gözü açılmış olacağından köy kethüdasının oğlu da devşirilmezdi. Aynı şekilde sığırtmaç ve çoban çocukları ile kel, fodul, köse ve doğuştan sünnetlilerle şehir çocukları toplanmazdı. Evlenmiş ve sanat sahibi olmuş çocuklarla aşırı derecede uzun ve kısa boylu olanlar da devşirilmezdi.

Devşirme kanunu bazı yükümlülükler yüzünden her yerde uygulanmazdı. Başlangıçta daha ziyade Rumeli’de Üsküp, İştip, Kösedil, Prizren Görice, Samakov, Prebol, Taşlıca, Ergirikasrı, Yanya, Pirlepe, İşkodra, Ohri, Manastır gibi yerlerde uygulanmıştır. XV. Yüzyılın sonlarından itibaren Erzurum, Harput, Diyarbakır, Bursa ve İstanbul civarı dışında tüm Anadolu’da da uygulanmıştır. Devşirme yapılmayacak bölgelerde kişilerin elinde devşirmeden muaf olduklarını beyan eden belgeler bulunurdu. Devşirme için Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar, Sırp ve Hırvat çocukları tercih edilirken, Türk, Kürt, Acem, Rus, Yahudi, Gürcü ve Çingene çocukları devşirilmezdi.

Devşirme memuru kazalara kadar gidip, çocukları devşirmeye geldiğini tellallar aracılığıyla köylere bildirirdi; bunun üzerine yukarıdaki özelliklere uyan Hıristiyan çocukları, başta papazları olmak üzere babaları ile birlikte ve vaftiz defterleri ile kaza merkezindeki toplantı mahalline gelirlerdi. Vaftiz defterlerini tek tek inceleyen yaya başı, çocukları görerek uygun vasıfları taşıyanları ayırırdı. Genellikle her kazada 40 haneden bir oğlan hesabı vardı ancak bu her zaman aynı olmaz miktar ihtiyaca göre değişirdi. Devşirilen çocuğun köyü, kaza ve sancağı ile baba ve anasının adı veya hangi vakıf veya çiftlik sahibinin reayası olduğu, doğum tarihi ve bütün eşkâli, yaşı ve devlet merkezine sevki sırasında sürücü denilen sevk memurunun ismi ayrı ayrı, iki deftere yazılırdı. Sürücü getirdiği kişileri bu defterle teslim ederdi. Devşirilen çocuklara kanun gereği kızıl aba ile kırmızı külah giydirilmesi gerekirdi, bu giysilerin bedeli ise, çocukların devşirildiği yerin halkından alınırdı. 

Devşirilen çocukların sayısı 100-150’ye ulaşınca defterleri ile beraber görevliler eşliğinde İstanbul’a gönderilirlerdi. Yolda sıkı tedbirler alınmaktaydı. Yeniçeri oğlanları İstanbul’a belirlenen güzergâhtan sevk edilirlerdi. Devşirilen çocuk bir başkasıyla değiştirilemez yerine bir başkası gönderilemezdi. Bu işlemler sırasında hiçbir görevli bir akçe dahi alamazdı. Herhangi bir şekilde olursa olsun devşirme işinde usulsüzlük yapanlar şiddetle cezalandırılırlardı. Devşirme işlemi bittikten sonra İstanbul’a getirilen çocuklar tekrar kontrolden geçilirlerdi. İstanbul’a gelen çocuklar iki üç gün istirahattan sonra sağ ellerinin şahadet parmağı kaldırılarak Kelime-i Şahadet getirilip Müslüman olurlardı. Daha sonra Yeniçeri Ağasının kontrolünden geçen devşirmeler Eşkâl Defterleri’ne kaydedilip, sünnet edilirlerdi. Bundan sonra ise bir kısmı saraya, bir kısmı Bostancı’ya sevk edilir, kalanlar da Anadolu ve Rumeli Ağaları vasıtasıyla geçici bir zaman için Türk köylülerine verilirdi. Bunların toplandıkları bölge dışına verilmeleri adetti. Yani Anadolu’dan devşirilenler Rumeli’ye, Rumeli’nden devşirilenler Anadolu’ya verilirlerdi. Bu uygulamayla devşirilen çocukların kaçmaları önlenmiş oldu. Türk köylüleri yanında en az üç, en fazla sekiz sene gerekli ölçüde eğitilen Acemi Oğlanlar, Gelibolu ve İstanbul’daki Acemi Ocaklarına sevk edilirlerdi. Bu Acemilerde Kapıkulu Askerleri gibi maaşlıydı ve ulufe denilen maaşlarını üç ayda bir alırlardı. Acemi ocağı efradı yeniçeri ocağından başka cebeci, topçu ve tersane hizmetlerine de verilirler ve oraların ihtiyaçlarını da temin ederlerdi. Ayrıca pançik ve devşirmelerden güzel ve tenasübe sahip olanlar saray için ayrılırlardı ve başka bir sarayda yetiştirilip padişah sarayına verilirlerdi.