İlk toprak kaybımızın 317. yıl dönümü

Tarih
26 Ocak 1699 tarihinde Osmanlı ile başlarında Kutsal Roma – Cermen İmparatorluğu bulunan Kutsal İttifak Devletleri (Avusturya, Venedik, Lehistan) arasında imzalanan ve Osmanlı Devleti’nin Gerilem...
EMOJİLE

26 Ocak 1699 tarihinde Osmanlı ile başlarında Kutsal Roma – Cermen İmparatorluğu bulunan Kutsal İttifak Devletleri (Avusturya, Venedik, Lehistan) arasında imzalanan ve Osmanlı Devleti’nin Gerileme Dönemini başlatan bir barış antlaşmasıdır.

Bugün Sırbistan sınırları içerisinde yer alan Karlofça Kasabasında (1699 tarihinde Macaristan Toprağı idi) imzalanan antlaşma ile Osmanlı ilerlemesi durmuş ve Osmanlı Devleti ilk defa toprak kaybetmiştir.

Kutsal İttifak Nedir?

Dilimize yabancı tarih kaynaklarından geçtiği şekliyle “Kutsal” olarak adlandırılan “Kutsal İttifak”ın ne olduğunu irdelememiz gerekiyor.

1529 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından gerçekleştirilen Viyana Kuşatması 19 gün sürmüş, kale alınamadan kuşatma sonuçsuz kalmış ve Osmanlı Ordusu İstanbul’a geri dönmüştür. Bu sefer IV. Mehmet Devrinde 1683 senesinde ikincisi gerçekleştirilen Viyana Kuşatması ise 58 gün sürmüş ve ne yazık ki kale alınamamış ve Osmanlı Ordusu bozguna uğramıştır.

Kutsal İttifak; II. Viyana Kuşatmasının ardından cesaret bulan Avrupa Devletlerinin Osmanlı Hakimiyetine bir son vermek ve Türkleri (Osmanlı Tarihi boyunca Türkler kelimesinden anlaşılan Müslüman Osmanlılar olmuştur. Bizde burada Türkleri aynı anlamı ile kullandık) Balkanlardan atmak üzere Papa önderliğinde birleşmeleridir. Papa’nın kutsiyeti ile birleşen ittifaka; Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, Venedik Cumhuriyeti, Malta Krallığı, Rus Çarlığı ve Avusturya Macaristan Arşidüklüğü katılmışlardır. Osmanlı Tarihinde “Felaket Seneleri” olarak adlandırılan Kutsal İttifakla Savaş yılları yabancı kaynaklarda “Büyük Türk Savaşları” olarak geçmektedir.

Müzakereler bazı özellikleri nedeniyle Dünya Tarihinde ayrı bir öneme de sahiptir. Dünya Tarihinde ilk defa bir barış müzakeresi Karlofça Antlaşmasında yuvarlak masa etrafında yapılmıştır. Müzakerelerin yapıldığı çadırın dört farklı girişi vardır ve böylece görüşmelere taraf olan devletlerin herhangi birisine giriş önceliği sağlanmamıştır.

Karlofça Antlaşması’nın Sonuçları

Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti Batı’da büyük çapta ilk defa toprak kaybetti ve Duraklama Dönemi yerini Gerileme Dönemine bıraktı.

Karlofça ile; Avusturya; Macaristan ve Transilvanya’nın büyük kısmını, Lehistan Podolya’yı, Venedik ise Dalmaçya Kıyıları ile Mora Yarımadasını aldı. Antlaşma sonunda Balkanlar ve Orta Avrupa’daki Osmanlı üstünlüğünü sona erdirip Habsburg üstünlüğü başladı.

Bu tarihten itibaren Osmanlı savunmaya ve çekilmeye, Avrupa ise askeri ve teknik üstünlüğü ile karşı saldırıya geçti.

Antlaşma sonunda Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu 249 bin km2, Venedik 32 bin km2, Lehistan 45 bin km2 toprak elde etmiş Osmanlı Devleti ise 326 bin km2 toprak kaybetmiştir.  (Bugün Türkiye’nin yüzölçümünün; yaklaşık olarak 815 bin km2 olduğunu düşünürsek Karlofça’nın vahameti daha iyi anlaşılacaktır.)

Karlofça Mağlubiyetinin Nedenleri

Ne oldu da Avrupa’ya sadece ismi ile korku salan “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye” gitti Osmanlı Devleti geldi yerine?

Sözü klasik tarihçilerimize bıraktığımızda gelen ilk cevap: Osmanlı Devleti’nin başına “dirayetsiz” padişahların gelmesidir. Halbuki bu cevap sadece ilkokul derecesinde bir açıklama olabilir. Dünya Tarihinde birçok dirayetsiz hükümdar iktidara gelmiş fakat ülkeleri gerilememiş veya yıkılmamıştır ki; “Üstünde Güneş Batmayan Ülke; Birleşik Krallık” buna güzel bir örnektir.

Elbette padişahların yetersizleşmesinin de bir arka planı var. Osmanlı’nın ihtişamlı, alim padişahları bir anda nasıl olur da bu hale gelir? İşte bu sorunun cevabı  “kafes sistemi”nde saklı.

Kafes Sistemi Nedir?

Kafes sistemi adı verilen uygulama ilk defa Padişah 1.Ahmed tarafından uygulamaya konulmuştur ve sancak sistemine bire bir zıt haldedir.  Sistem “şehzadeler saraydan dışarı adım atmamalı” esası üzerine kuruludur. Bu esas dolaylı olarak halktan uzak, yönetim konusunda tecrübesiz ve sarayda yetişme usülüne bağlı olarak deyim yerindeyse “sultanların etkisinde büyüyen” şehzadeler meydana getirmiştir. Aradan geçen zaman içerisinde bu şehzadeler tahta geçmiş ve bir ihtişam abidesi Osmanlı Devleti’nin zayıflama süreci hızlanmıştır.

1.Ahmed döneminde ortaya konulan bir diğer uygulama ise “ekber ve erşad sistemi”dir. Bu sistem şehzadeler arasında en büyük olanın tahta geçmesi usülü üzerine kuruludur. Sistemin asıl amacı taht kavgalarının yaşanmasını önleyerek, devletin zayıflamasını engellemek olsa da yarattığı etki çok farklı yönde olmuştur. Şehzadeler arasında rekabet olmayışı, şehzadelerin kendini yetiştirme ve gelişme hırsına gem vurmuş, bu da padişahların “gökten indiği gibi” tahta geçmesini sağlamıştır.

1.Ahmed Kimdir?

Kanuni Sultan Süleyman’ın ikinci kuşak torunu, Padişah 3.Mehmed’in oğlu olan 1.Ahmed 1603 ile 1617 yılları arasında hüküm sürmüş ve yaptığı yeniliklere devlet tarihine damga vurmuştur. Tahta 13 yaşında geçen 1.Ahmed, 14 sene tahtta kalabilmiş ve 27 yaşında tifüs hastalığına yakalanarak vefat etmiştir.

Yaptığı yenilikler arasında en çok konuşulanı, Fatih Sultan Mehmet döneminde ortaya çıkan “Devletin bekaası için kardeş katli vaciptir” uygulamasını kaldırarak yerine ekber ve erşad sistemini getirmesidir. Safevilerle yürüttüğü ilişkiler ve Osmanlı Devleti’nin kârlı çıktığı son anlaşmalardan olan Zitvatorok Antlaşması’nı gerçekleştirmesiyle tarihte önemli bir yer edinmiştir.

Kendisinden sonra tahta, kardeşi 1.Mustafa geçmiştir. Ancak 1.Mustafa tahtta çok kısa bir süre hüküm sürebilmiş ve yerine 1.Ahmed ve Mahpeyker Kösem Sultan’ın oğlu olan 4.Murad geçmiştir.

Bir başka cevap ise; “Osmanlı’nın doğal sınırlarına ulaşmış olmasıdır.” Elbette her bir medeniyetin olduğu gibi Osmanlı Medeniyeti’nin de, Osmanlı Devletinin olduğu gibi, bir doğma, büyüme ve yıkılma devri olacaktır. İbn-i Haldun Mukaddimesinde bu döngünün doğallığını ortaya koymaktadır. Peki Osmanlı için doğal sınırlar gerilemenin tek nedeni midir? Tabi ki hayır. Bir neden olarak elbette sayılabilir, fakat asla tek neden değildir. Bu konuda İspanya, Portekiz veya İngiltere doğal sınırlarını aşmış olmalarına rağmen yıkılmamışlar aynı dönemde “dünyanın uzak ucuna” yolculuklara başlamışlardır.

Osmanlı Devleti’nin Avrupa karşısındaki güç kaybını açıklamak için topyekûn bir açıklama ve nedenler bütününe bağlamak gerekmektedir ki bu neden “İslam Dünyasının yüzyıllardır içinde bulunduğu çıkmaz”dır. Özellikle XV. Yüzyıl sonu itibariyle Akdeniz, Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusunda İspanya ve Portekiz tarafından çevrelenen Osmanlı Devleti bu iki ülkeye ve daralan çembere karşı koymuş fakat bir zaman sonra güçsüz düşmüştür.

Bahsi geçen çıkmaz, Karlofça Antlaşması sonrası Pasarofça Antlaşmasına kadar süren bir durgunluk ve Pasarofça Sonrası gelen “Lale Devri” ile sorunların üstünün örtüldüğü makyaj dönemidir. İçinde bulunulan duruma karşı rasyonel herhangi bir önlemin alınmadığı veya çözümün düşünülmediği, ilim ve bilimin yerini zevk ve sefanın aldığı, düşünce kapılarının kapatıldığı dönemde Avrupa’nın bilim ve teknikte hızlı ilerlemesi izlenilmiş ve tarih ile övünülme dönemi başlamıştır.

İşte bu yüzden önemlidir ki; Karlofça Antlaşması sadece toprak kaybı değil, bir milletin hafızasının kaybıdır. Çalışmanın ve bir inanç doğrultusunda savaşmanın, azmin yerini savunma psikolojisi ve güvensizliğin alması halidir.

Belki de Cemil Meriç bu hislerle yazmıştı şu cümleleri:

“Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik.

Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar…

Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları…

İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu.

Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “Ben Avrupalıyım” demeye başladı, “Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”

Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına:

“Hayır delikanlı” diye fısıldadılar, “sen bir-az gelişmişsin.”

Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir “nişân-ı zîşân” gibi gururla benimsedi aydınlarımız.”-Haber 10