Hukuki açıdan Ermenilerin iddiaları mesnetsiz

Tarih
Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından düzenlenen “Birinci Dünya Savaşında Ermeniler” Sempozyumu Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) ev sahipliğinde başladı.  YYÜ Cengiz Andiç Kültür Merkezind...
EMOJİLE

Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından düzenlenen “Birinci Dünya Savaşında Ermeniler” Sempozyumu Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) ev sahipliğinde başladı. 

YYÜ Cengiz Andiç Kültür Merkezinde düzenlenen, Türkiye ve dünyanın birçok üniversitesinden tarihçilerin katıldığı sempozyumun açış konuşmasını yapan TTK Başkanı Prof. Dr. Mehmet Metin Hülagü, 24 Nisan’ın Türkiye ve dünya kamuoyu için önemli bir tarih haline geldiğini belirterek, kendileri açısından baktığında ise bu tarihin çok bir şey ifade etmediğini söyledi. 

Türk-Ermeni ilişkilerini sadece 24 Nisan ile sınırlandırmanın yanlış olduğunu ve resmin tamamına bakmak gerektiğini vurgulayan Hülagü, 1800’lü yılların başından itibaren 1880’lere kadar geçen sürecin bir hareketlenme, fikri anlamda bir çatışma dönemi olduğunu ve özellikle Balkanlarda dış unsurların fiziksel ve yönetimsel etkisiyle birtakım hareketliliğin başladığının görüldüğünü ifade etti.

Hülagü, bu dönemde Ermeni konusunun ortaya çıktığını, çatışma içermese de dış etkilerle problem haline getirildiğini anımsatarak, şöyle konuştu:

“Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesinde Ermeni konusunun anlaşma maddesi haline geldiğini görüyoruz. Ardından Berlin Antlaşmasıyla Ermenilerin anlaşma metnine girdiğini görüyoruz. Bu iki antlaşmayla Ermeni unsurunun uluslararası anlaşma unsuru haline getirildiğini görüyoruz. Bunu yapanların Fransa, Rusya ve İngiltere olduğunu biliyoruz. Osmanlı Devletinde yaşayan gayrimüslimlerin, ileride bağımsız devlet olma yolundaki mücadelelerinde temel belirleyici unsur dış devletlerden aldıkları desteklerdir. Rumlar dış destekler nedeniyle bağımsızlık kazanmışlardır. Sırplar, Bulgarlar da aynı şekilde. Ermeniler de ‘dış destek alabiliriz’ düşüncesiyle bu ülkelerle temas halinde bulunmuşlardır ve Osmanlı ile ilişkiler bozulmaya başlamıştır.”

1880’den 1914 yılına kadar geçen sürede imparatorluğun her yerinde Ermeni isyanlarının yaşandığını, Anadolu’nun bir çok kentinde Ermeni isyanları silsilesiyle karşılaşıldığını anlatan Hülagü, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlının karşısında Fransızlar, İngilizler ve Rusların olduğunu ancak Ermenilerle de savaşmak zorunda kalındığını dile getirdi.

“Ermeniler bizim sadık vatandaşlarımızdı”

Hülagü, Ermenilerin savaşan ülkelerden biri olmadığı halde Van’da ve başka yerlerde Ermeni alaylarıyla karşılaşıldığını, Ermeni birliklerinin Fransızlara, İngilizlere destek çıktığını, Ruslarla birlikte Van’ı kuşatarak yaktıklarını bildirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Oysa ki biz Ermenilere savaş ilan etmedik. Çünkü Ermeniler bizim sadık vatandaşlarımızdı. Ama bir şekilde Ermenileri bertaraf etme zorunda kaldık. Kader bizi o noktaya sevk etti. Mahalli idarecilere bir teklifim olacak. Birinci Dünya Savaşı’nda Van yakılan, yıkılan bir kent. Eski Van şehrini gördüm. Yakılan, yıkılan Van olduğunu gördük. Bence Van’ın diğer yüzü olan eski Van şehri mahalli idare tarafından bir açık müze haline getirilebilir. Yakılmadan önce bu haldeydi bu eserler vardı diye bir müze oluşturulabilir. Hiç olmasa Birinci Dünya Savaşı’nda hangi Van’ın yakıldığı, nelerden yoksun bırakıldığı, bu müze ile gelen misafirlere anlatılabilir. Çünkü Ermeniler bu tür şeyleri ciddi fırsat olarak değerlendiriyorlar.

Ermeni konusu maalesef bize emperyalizmin bir mirası olarak intikal etmiştir. Emperyalist ülkeler Ermeni konusunu bize hediye etmişlerdir. Bizim tarih boyunca Ermenilerle hiçbir huzursuzluğumuz olmamıştır. İngilizlerin, Rusların ve Fransızların, Ermeni unsurunu uluslararası anlaşmalara konu kılmaları Ermeni-Türk ilişkilerinin bozulmasına neden olmuştur.”

“Bizim tarihimizde soykırım yoktur”

Ermenilerin bütün dünyada yaşanan tehcir olayını bir soykırım olarak adlandırdığına ve Tükleri soykırımla suçladığına işaret eden Hülagü, şunları kaydetti:

“Bizim tarihimizde soykırım yoktur ve örneğini bulmak da imkansızdır. Çünkü Türk ve Müslüman tarihine baktığınız zaman soykırım yerine tam aksine insanlara şefkatle yaklaşıldığını, zulme uğrayan insanlara kucak açıldığını birçok örneğiyle görmek mümkündür. Ama nedense Ermeniler bunu katliam olarak adlandırmakta ve bizim şanlı tarihimize, asil tarihimize leke sürmeye çalışmaktadırlar.

Ermenileri hakikaten bir noktada tebrik etmek gerekiyor. Çünkü ciddi propaganda yapıyorlar, dünyanın her yerinde. Herhalde Van, Ermenilerin olsa biz de Van’ı yakmış bulunsaydık, bunun birkaç kez filmini yapmış ve burayı merkez haline getirmiş olurlardı. Çünkü çok iyi propaganda yapıyorlar. Bunu yaparken hep semboller kullanıyorlar. 24 Nisan onlar için semboldür. Soykırım anıtı semboldür. Her şeyi sembol haline getiriyor ve insanların hafızasında kalacakları öne çıkararak yönlendirme başarısını göstermeye çalışıyorlar. Bizim çalışmalarımızda böyle semboller yok. Kentlerimiz yakılmış, insanlarımız katledilmiştir ama bizim bir sembolümüz yok. O nedenle semboller üzerinden yüklenerek bu propagandayı çok güzel yürütüyorlar.”

Prof. Dr. Hülagü, Ermenilerin hiçbir hukuki değeri olmadığını bildikleri halde parlamentolarda soykırımla ilgili kararlar çıkarmaya çalıştıklarına değinerek, parlamentoların tarih yazma, toplumsal olayları yargılama yetkisinin olmadığına dikkati çekti.

“İddialar mesnetsizdir”

“Hukuki açıdan Ermenilerin iddiaları mesnetsizdir aslı astarı yoktur, hukuki unsura dayanmamaktadır. Lozan Antlaşmasıyla hukuki açıdan bu süreç kapanmıştır” diyen Hülagü, Malta yargılamalarıyla konunun gündeme getirildiğini, İngilizlerin 150 kişiyi Ermenileri katlettikleri gerekçesiyle yargıladığını ancak soruşturma safhasında delil bulamadıkları için dosyayı kapattıklarını hatırlattı.

Ermenilerin tüm çağrılara, tekliflere rağmen Ermeni konusunu tartışmaya yanaşmadığının altını çizen Hülagü, Ermenilerin, ortak tarih komisyonu kurulması ve ortak müzakere yapılması tekliflerine dahi yanaşmadığını kaydetti.

“Her iki taraftan kayıplar söz konusudur”

Hülagü, Ermenilerin dedikodularla Türkiye’ye suçluluk yaftası yapıştırdığını belirterek, şunları ifade etti:

“Başbakanımız da ifade ediyor ama ortak tarih komisyonuna kimse yanaşmıyor. ‘Ortak müzakere yapalım’ diyoruz, yanaşmıyorlar. ‘Gelmem, konuşmam, arşivlerimi göstermem, delil ibraz etmem, ama siz suçlusunuz’ diyorlar. Gelmeden, konuşmadan, arşivleri açmadan, sadece dedikodularla suçlusunuz yaftasını Türkiye’ye layık görmek adilane değildir. Medeniyet olarak, kültür olarak savaştan hoşlanmayan bir milletiz. Bizim kültürümüzde savaş nahoştur. Savaş bizim kültürümüzde en son başvurulması gereken unsurdur. Savaş bizim kültürümüzde tercih edilmez, tavsiye edilmez. Ama Birinci Dünya Savaşı yaşanmıştır, ama irademiz dışında çıkmıştır, biz de katılmak zorunda kalmışızdır. Kayıplar söz konusudur. Her iki taraftan kayıplar söz konusudur. Allah’ın yarattığı her can hayvan dahi olsa mukaddestir. Ona acı çektirmemek, zulmetmemek icap eder. Savaşta yaşananların hiçbirini tasvip etmiyoruz. Ölenlerin hepsini acıyla karşılıyoruz.”

1915 olaylarının sadece tehcir olarak hatırlanmaması gerektiğini, aynı zamanda bir Çanakkale olduğunu, Çanakkale’de 250 bin şehit verildiğini anlatan Hülagü, İngilizlerin, Fransızların ve onlara destek çıkan Rusların, “illa Çanakkale’yi alacağım” hırsları yüzünden 250 bin vatan evladının şehadet şerbetini içtiğini sözlerine ekledi.

YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal da konuşmasında, Ermeni olayları öncesinde Ermeni ve Türk vatandaşlarının bir arada yaşadığını, komşuluk ilişkilerinin çok gelişmiş olduğunu anlattı.