Cem Sultan’ın tılsımlı gömleği

Tarih
Murat Bardakçı / Ramazan Çadırı Tılsımlı gömlekler, üzerlerine cin sembollerinin, bedensiz varlıklarla temasa yaradığına inanılan şekillerin ve çeşit çeşit duaların işlenmiş olduğu ipekten yapılmış gi...
EMOJİLE

Murat Bardakçı / Ramazan Çadırı

Tılsımlı gömlekler, üzerlerine cin sembollerinin, bedensiz varlıklarla temasa yaradığına inanılan şekillerin ve çeşit çeşit duaların işlenmiş olduğu ipekten yapılmış giyeceklerdir ve Topkapı Sarayı’nda bunlardan çok sayıda vardır. Cem Sultan’a ait olan ve yine sarayda muhafaza edilen tılsımlı gömlek ise, hiç kullanılmamış, hattâ gömleğin yakası bile açılmamıştır.

Topkapı Sarayı’nda üzeri dualarla, muskalara mahsus işaretlerle işlenmiş rengârenk bir gömlek var: Cem Sultan’a, Fatih’in gurbetlerde can veren bahtsız şehzadesine ait bir gömlek… Zamanın en iyi ipeğinden, binbir emek ve göznuru harcanarak yapılmış ama sadece giyilmeleri için değil, bir başka maksatla dokunmuş… Amaç, üzerindeki işaretlerin giyeni kötü etkilerden korumaları. Sadece bu kadar da değil; cin, peri, vesaireyi yaklaştırmayacaklarından, şans ve baht açacaklarından emin olunması. İşte bu yüzden, üzerleri çeşit çeşit “vefk”le, yani bedensiz varlıklarla temasa yaradığına inanılan, içlerinde harf veya rakam yazılı küçük kutucuklara bölünmüş karelerle yahut dikdörtgenle dolu.

TILSIMLI ÜÇGENLER

“Vefk”, tarihin en eski dönemlerinden bugünlere gelebilmiş bir sistemin adı. İçine en az üç ismin yazılabileceği, kutucuklara bölünmüş bir çizim. Kelimeler kâğıt üzerine yazıldıkları takdirde, tütsülemede de kullanılıyor, yani yakılıyor ve çıkan duman, “okunacak” kişinin üzerinde gezdiriliyor. Suya atılıp, suyunun derde derman arayanlara içirildiği de oluyor. Gömleklerin üzerinde üçgeninden çokgenine kadar çeşit çeşit geometrik şekiller var. Üçgenler iyi niyetlere yarıyor, kare ve dikdörtgenler kem gözleri kör ediyor, altıgenler Hazreti Davud’un sembolü sayılıyor muskaların yerini tutuyor, el şekli Kuzey Afrika’dan gelen bir inanca dayanıyor ve Hazreti Fatma’nın elini temsil ediyor, hilâl “kötü varlıkların saldırısından” koruyor, uc uca getirilmiş üç karenin oluşturduğu “beduh” denilen üçgenler tılsımın yerini tutuyor. Böyle binbir derde deva olduğuna inanılan tılsımlı gömlek merakı sadece Cem Sultan’a mahsus değil. Padişahlar da, meselâ Kanuni Süleyman’ın oğlu İkinci Selim de giymiş bu gömleklerden. Şimdi hepsi Topkapı Sarayı’nın depolarında ve sayılarının çokluğu bir zamanlar ne kadar revaçta olduklarının isbatı.

GİYEMEDEN ÖLDÜ

Sahipleri tarafından gecegündüz giyilip giyilmediğini, giyildilerse işe yarayıp yaramadıklarını, istenilen sonucun alınıp alınmadığını bilmiyoruz. Ama bir kişiye, Cem Sultan’a pek yâr olmadıkları kesin. Yâr olmamışlar, zira zavallı şehzade kendisi için dokunmuş gömleği bir defa olsun giyememiş. Giyemediği de, yaka kısmının beş asırdan buyana daha açılmamış olmasından belli. Cem Sultan, üzerinde yazılı olan tarihten işlenmesi tam üç yıl sürdüğü anlaşılan bu tılsımlı gömleği giyebilseydi, sıra sıra sembol, şekil, vefk ve “varlık” ismi Fatih’in bu en sevgili şehzadesine yâr olabilir ve Cem’in gurbetlerde o feci akıbete yuvarlanmasını engelleyebilir miydi dersiniz?

Sultan İkinci Mahmud

Şairliğinin ve müzisyenliğinin yanısıra hat sanatına da profesyonel ilgi gösteren İkinci Mahmud, zamanındaki diğer hattatları kıskandıracak derecede usta bir sanatkârdı. İlk yazı derslerini şehzadeliği sırasında Kebecizade Mehmed Vasfi’den aldı ve iki adet Kur’an yazdı. Öğrenmeye 1808’de tahta çıkmasından sonra da devam ederek çağının en büyük hattatı olan Mustafa Rakım ile çalıştı ve zor bir yazı olan celi’de ilerleyerek hocasına yaklaştı. Hatta bu yüzden “Sultan Mahmud’un yazılarını onun adına Rakım yazıyor” diye söylentiler bile çıktı. Sultan Mahmud yazılarını varak altınla koyu zeminlere “mâlâkâri” denilen teknikle kabartma olarak yaptırır ve muhtelif abidelere, camilere ve mekânlara astırırdı. Celi yazı ile uğraşan Osmanlı padişahlarının en önemlisi olan Sultan Mahmud’un bugün elimizde altmıştan fazla celi levhası vardır. Hükümdarın bu yazısı, şimdi Murat Bardakçı’dadır.

Bamya salamurası

Bamyalar bir çömlek veya fıçı içine istif edilip üzerine çıkıncaya kadar tuzlu su konur ağırca bir şeyle bastırılarak ağzı kapanır. Lâkin, konulan suyun ağza alınmayacak kadar tuzlu olması lâzımdır. Gerektiğinde çıkartılıp ayıklandıktan sonra yirmi dört saat kadar suda bekletilir. Sonra bir-iki defa yıkayıp taze bamya gibi pişirilir ve daha hâlâ tuzluysa on iki saatte bir suyu değiştirilir. Pişirilmeden önce tuzunun alınması için bir başka yol daha vardır: Bamyalar bir astarın içine konup kaynar suya sokup çıkartılır ve hasır üstünde kurutulurlar. Bu şekilde saklanmaları da mümkündür (“Melceü’t-Tabbâhin”den).

Habertürk