Tasavvuf yayınları zamanın ruhunu gözetmeli

Kitap
Akıldan, maddeden, dünyadan; ruha, iç âleme eğilme egzersizleri insanları tasavvuf ile buluşturuyor. Stres, gerilim, gündelik hayatın rutinliği gibi insanı yoran, hasta eden faktörlerden kaçış, bu dar...
EMOJİLE

Akıldan, maddeden, dünyadan; ruha, iç âleme eğilme egzersizleri insanları tasavvuf ile buluşturuyor. Stres, gerilim, gündelik hayatın rutinliği gibi insanı yoran, hasta eden faktörlerden kaçış, bu daralmışlık içinde bir nefes arayışı. Bu arayışın neticesi tasavvuf yani kalbi kirlerden arındırma moda söylemle kalp detoksu.
İnsan doğası maddi manevi temizlenme üzerine kuruludur. Kirlenir ve akabinde temizlenmek ister. Bu insanı rahatlatır. İnsandaki bu huzur arayışı, tasavvuf ile yollarını kesiştirir. Tasavvuf konularına ve kitaplarına ilginin, merakın oldukça arttığı son yıllarda, biz de tasavvuf yayıncılığını sayfalarımıza taşıdık. Tasavvuf kitapları yayınlayan yayınevlerine bu alanda kitap basmanın hassasiyetlerini, okurlara bu konuda tavsiyelerini sorduk. Aldığımız cevaplar adeta yayınlarının üzerlerine sirayeti olarak, oldukça naif ve yol gösterici. 

“GÜNÜMÜZÜN İHTİYAÇLARINI GÖZETEN BİR DİL KULLANILMALI”
MUVAFFAK ERMAN YILMAZ – NEFES YAYINLARI
Sektörün hangi konu etrafında büyüdüğüne dair yapılan tespitlerde okuyucu talebi sektörün diğer dinamiklerinden daha etkin bir rol oynar. Kent yaşamının hızlı devinimi ve maddi hedef odaklı çizilen hayat tarzının günümüz insanının manevi hislerini göz ardı etmesi sonucu ortaya çıkan kendine yabancılaşma ve bunun içsel/toplumsal huzur/mutluluk denklemini parçalaması insanları, manen kendisini tanımaya yönelmesine ve bu toprakların toplumsal mayasında atıl olarak bulunan ilahi bir düzene, adalete ve korunmaya dair inancın ortaya çıkmasına sebep oldu ve sonuçta bu da bu ihtiyaca yönelik okumaları, dinlemeleri ve bilgilenme taleplerini arttırdı diyebiliriz. Bu talep de biz yayıncıları kendi manevi köklerimizde hazır bulunan eserleri, yazmaları ortaya çıkarmamıza, yurtdışındaki akademik çalışmaları halkımıza kazandırmak için çaba göstermemize ve bu konuda toplumumuzun yaşam prensiplerinin mayasını oluşturmuş büyüklerin eserlerini himmetleri ile ortaya çıkarma hizmetçiliği ile mükafatlandırıyor.
Her ilmin kendine ait bir terminolojisi vardır. Tavsiyemiz, okuyucularımızın mümkün olduğunca bu konularda çok okuma yaparak bu ilmin kendine has kavramsallaştırmasına aşina olmaya çalışmalarıdır. 
Tasavvuf gibi kavramsal düşünmeyi gerektiren ve birebir manevi tecrübeyi içeren bir konunun ticari getirisi-dönemsel geçerliliği var diye kâr mekanizması içerisinde bir fırsat olarak değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Toplumun içinde ve mayasında geçmişten gelen birikimle birlikte var olan, fakat yakın bir tarihe kadar bir şekilde unutulmuş-unutturulmuş bir ilmin tekrardan toplum nezdinde algılanabilecek ve ilgi çekecek bir pozisyona gelmiş olması bu konuda hizmet veren ve asli işlevi bu olan yayıncıların yayınlarını ciddiyetle belirlemesine yol açmıştır. Sadece eserlerin seçimi ve bunların yayına hazırlanması ile değil, bu eserlerdeki birikimlerin ve kavramsallaştırmaların bu ilimin toplum nezdinde yaşanabilir bir ilim olduğu algısını oluşturacak şekilde yaygınlaştırılması için de rol oynamayı gerektirecek bir pozisyona ittiği aşikardır. Bu sebeple bu konuda yayıncılık yapan, uzmanlaşan yayınevlerimizin derinlemesine ilim yükleyen eserlerimizi toplumumuza tekrardan kazandırması çok önemli fakat yeterli değildir. Bu ilmin günümüz devrinde, tüm metropollerinde, bulunduğumuz ortamlarda uygulanabilir, yaşanabilir esaslar olduğunu hatırlatacak ve günümüz problemlerine getirilen sistematik yaklaşım ve örneklerle bunun sadece bir düşünce sistemi değil, bir yaklaşım ve yaşam biçimi olduğu hatırlatılmalı. Tasavvufun sadece kişisel manevi dönüşüm ve gelişim ihtiyacını kapsayan değil, aynı zamanda bir inanç sisteminin medeniyet kurucu bir sistematiği olduğunu da ortaya koyacak ve bunu örneklerle destekleyecek bir anlatım tarzını-dilini ortaya koyan eserleri ve mutasavvıf yazarları da toplumumuza kazandırmaları elzemdir.

“KUR’AN VE SÜNNET ÇİZGİSİ ESAS ALINMALI”
SALİH ZEKİ MERİÇ – ERKAM YAYINLARI YAYIN MÜDÜRÜ
Maddenin esaretinde insan dimağı manevi boşluğa uzun süre dayanamıyor. İnsan özüne dönmeye eğilimli. Ruhuna hitap eden, ruhunu dinginleştiren ve gönül dünyasında yeni heyecanlar veren eserlere yönelme oluyor. Bunun neticesi olarak tasavvufi muhtevaya sahip kitapları neşreden yayınevleri gittikçe artıyor. Sevindirici bir gelişme olmakla beraber, özden ayrılmadan yeni eserlerin yayınlanması lazım. Konunun hassas olması bakımından Kur’an ve Sünnet çizgisinde olmaya dikkat edilmelidir.
Tasavvufi metinlerin anlaşılmasından önce insanlar tasavvufî hayatı anlamak için gayret içinde olmalı. Bunu başarmak içinde evvela sağlam bir itikada, imana ve temel İslamî bilimlere vâkıf olması lazım. Ayrıca tasavvufi bir çevrede olmak için gayret göstermesi lazım. Malum tasavvuf, kâl ilminden ziyade hâl ilmidir. Sözden ziyade amel, satırdan ziyade sadır önemli denilir. Tasavvuf okunarak değil yaşanarak öğrenilir. Hal böyle olunca ağır diye nitelenen eserleri zaten herkesi değil ehlinin okuması daha doğrudur. Bu şuna benziyor: normal eğitimde insanın eğitim kademeleri vardır. Hiç kimse direk üniversitede okuyamaz. Bunun ilkokulu, lisesi vs. vardır. Aslında tasavvufi klasiği okumak için anlaşılabilir metinlerden başlamak gerekir. Okuma hevesinde olan insanların Kur’an bilgisi, Hadis bilgisi mutlaka olmalı ve tasavvufi bilgilerini bunların üzerine bina etmeli…
Tasavvufi yayıncılık diğer yayın anlayışı gibi değil. Para kazanma ve ticari kaygı ikinci planda olmalı. Eserlerin kalitesi, tasarımı, kâğıdı özenle seçilmeli ve hem muhteva hem de şekil yönünden okuyana ayrı bir haz vermeli. Ayrıca tasavvufi yayıncılıkta bana göre yayıncıların en çok dikkat etmesi gereken husus, metinlerin hurafelerden arındırıp istismara açık kapı bırakmamalarıdır.
Tasavvuf okumalarına yeni başlayanlara tasavvuf kitaplarına başlamadan önce tasavvufun menşei, kavramları, kaynağı gibi konuları ihtiva eden tasavvuf tarihi kitaplarını okumalarını tavsiye edebiliriz. Bu manada rahmetli Selçuk Eraydın Hoca’nın Tasavvuf ve Tarikatlar kitabını tavsiye edebilirim. Divanlar var. Yunus Emre’nin divanını tavsiye edebilirim. Mesnevi akla gelebilir ama ben Mesnevi tarzı kitapların bu okumalarda en son okunacak kitaplar olduğunu düşünüyorum. Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin Tasavvuf adlı kitabı da ilk sıralarda tavsiye edeceğim kitaplardan. Ayrıca Evliyaullah’ın hayatlarını anlatan kitaplarda okunmalı. Ama her şeyden önce Tasavvufi hayatın bizzat menşei olan Efendimiz (s.a.v)’in hayatı en ince detaylarına kadar okunmalı.

“DERDİ SORUSU OLAN TASAVVUF OKUSUN”

FÜSUN İNCEOĞLU – H YAYINLARI SAHİBİ

İnsanlık içinde bulunduğu buhrandan, bunalımlardan İslâm’ı, İslâm’ın derinliği, özü ve hakikati olan tasavvufu yaşayarak kurtulacaktır. İnsanın çıkmazlarının tedavisi için doğru adres İslâm’dır, İslâm’ın aşk ve irfan yönü olan, sırat-ı müstakim yönü olan tasavvuftur. İçimizdeki ve dışımızdaki elitlerin tasavvufa yönelmelerinin sebebi budur. Hakikat insanlarının yazdıkları eserlerin her biri nefs hastalıklarının ilacıdır, insanın nüvesinde var olan hakikat arayışı, onu sevk-i ilahi ile İslam’ın hakikati olan tasavvufa yönlendirmektedir ki, bu da Allah’ın bir lutfudur. 
Biz tasavvufi eserleri teolog ve ilahiyatçıların yorumlarından ziyade Anadolu’daki gizli kalmış hazineleri ortayla çıkarmaya çalışıyoruz. Seyrü sülûk görmemiş kişilerin yorumlarından kaçınıyoruz. On iki hak tarikin ve şubelerinin temel kaynaklarını yayınlamayı hedefliyoruz. Kitapların çokluğu irfanî eğilimi gösterse de hakikatin ifadesi farklı bir şeydir. Dolayısıyla ana kaynakların ortaya çıkarılması, yaşayan mutasavvıfl
arın esas alınması gerekiyor. Bu manada dilimizin de hazineleri olan divanlar başta olmak üzere Anadolu erenlerini, Yunus Emre ve Niyazi Mısrî’nin izinden gidenleri esas almak gerekiyor. Kütüphanelerimizin içi tıka basa tasavvufi eserlerle dolu. Matbu veya yazma eserler yavaş yavaş latinize ediliyor. Artış söz konusu değil bize göre yayınlananlar, mevcudun binde biri…
Birileri anlamıyor diye bu metinlerin gizli kalması doğru değildir. Anlamayan okumasın, derdi, sorusu ve sorunu olan okusun. Hakikat kimsenin tekelinde değildir. Birilerin ikrarına birilerinin de inkârına vesile oluyor diye sakınmak doğru değildir. Zaten hakikatin sahibi Allah’tır. O ifşa edilemez, bu eserler hakikat yolunda kulağa kar suyu kaçması mesabesinde bir giriştir. Doğru eserleri bulup çıkarmak, doğru tercümeler ve şerhler yapmak ve yaptırmak kaliteli baskılar gerçekleştirmek bizim prensibimizdir. Biz tasavvufa giriş yapmak isteyenlere Divan-ı ilahiyatları öneriyoruz. İlahiyat malum olduğu üzere sufilerin fena makamında dile getirdikleri sözlerdir. Dolayısıyla nefs yani benlik kokusu yoktur o sözlerde. Yunus bizim Türkçemizin Rabçe olduğu yerden konuşur, keza Mısri Hazretleri de… Biz bu sebeple Yunus’tan başlayıp Mısri Hazretleriyle devam ediyoruz. 
Hakikat dili insanın anadilidir. bizim dilimizi hakikat dili haline getiren kişi Yunus Emre’dir , sonra takipçileri gelir. Yeni başlayanlara Yunus Divanı, İşitin Ey Yarenler başta olmak üzere cem ve fark idrakini bir bütün olarak veren Niyazi Mısri Divanı’nı öneriyoruz. Sonra Mesnevi gelir. Lütfi Filiz’in Noktanın Sonsuzluğu’nu, Nasuhi Efendi’nin Hz. Peygamber Yolunda Tasavvufu’nu öneriyoruz. İbni Arabi tercümeden öğrenilemez kanaatindeyiz. Zira dil ile oynuyor üstad. Bu sebeple anadili Türkçe olanlar Yunus’tan başlamalı. Vahib Ümmi ve Niyazi Mısri ile devam etmelidir. Yine Mantıku’t-Tayr, Gülşen-i Raz, Avarif gibi klasiklerle devam etmelidir..

“KUŞATICI OLMA GAYRETİNDEYİZ”

EMİNE EROĞLU – TİMAŞ VE SUFİ YAYINLARI GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Tasavvuf, üzerinde yaşadığımız toprakları yüzyıllardır mayalıyor, bunu göz ardı edemeyiz. Biz böyle bir geleneğin içerisinden çıkıp geliyoruz. Medeniyetimiz, tarihimiz ve kültürümüzle yaşadığımız barışma ve temas süreci tasavvufi alanda da kendini hissettiriyor. Tekkelerin kapatılması ile birlikte yer altına çekilen, sırra dönüşen bu mana tekrar tezahür ediyor. On sene öncesine göre değişen şey en temelde tasavvufî şahsiyetlerin görünürlüğünün artması. ‘İslam akıl dinidir’ yanılgısı üzerine kurulan ruhsuz bir din anlatısının okuru tatmin etmediğini gördük. Oysa “hal ehli” bizi derinden sarsmayı, etkilemeyi başarabiliyor. Dinin aşkla anlatılması, anlatılırken kalbe ve ruha temas edilmesi muhatabı cezb ediyor ve potansiyel bir okur kitlesi teşekkül ediyor. Bu okur kitlesi de arz’ı oluşturuyor, yeni yayınevleri açılıyor.
Her merhem her yâreye derman olmaz. Bebeklere ancak ayına göre sindirebilecekleri yemekleri yedirebilirsiniz. Yetişkin bile olsa bazı gıdalar bazı bünyelere zarar verir. O yüzden Sufi Kitap bünyesinde azami bir hassasiyetle yayıncılık yapmaya çalışıyoruz. Tasavvufi kaynak eserler kütüphaneler dolusu. Hepsini yayımlamamıza imkân yok. Biz bugünün insanının derdine derman olacak, “kıyısına çekilmeden modern hayatın içinde tasavvuf nasıl yaşanır?” sorusuna cevap verecek eserleri önceliyoruz. Kuşatıcı olma gayreti içerisindeyiz. Tarikat, hakikat, marifet yolculuğunu şeraiti asla terk etmeden derinleştiren metinler yayımlamak gözetilmesi gereken en önemli hassasiyet. Ve “Zamanın ruhu” Bizim işimiz okuru menkıbelerle avutmak değil modern hayatın içerisinde yaşanabilir bir tasavvuf önermek olmalı. Tasavvufun temel kavramlarını, manasını anlatan, hissettiren çok iyi metinler var. Mahmut Erol Kılıç’ın Tasavvufa Giriş, Hayatın Satır Araları, Shems Friedlander’in Toynak Sesini Duyunca Zebra Gelsin Aklına, Tuğrul İnançer’in sohbet kitapları, Fatih Çıtlak’ın Kırk Mektup, Muhyiddin Şekur’un Su Üstüne Yazı Yazmak, Hayat Nur Artıran’ın Aşk Bir Davaya Benzer kitapları bu manayı muhtevi önemli metinler. 

Star Gazete