Osmanlı’dan günümüze sahaflar

Kitap
Turgut Uyar’ın “Yasin Efendi” adlı bir şiiri var, İstanbul’da bir sahafı anlatır. Onunla başlayalım yazıya, hayatı en iyi anlatan şiirle… Sahaflar Çarşısı’nda bir dükkânda oturur Yasin Efendi. Sabah e...
EMOJİLE

Turgut Uyar’ın “Yasin Efendi” adlı bir şiiri var, İstanbul’da bir sahafı anlatır. Onunla başlayalım yazıya, hayatı en iyi anlatan şiirle… Sahaflar Çarşısı’nda bir dükkânda oturur Yasin Efendi. Sabah erkenden Sultan Selim’den gelip besmeleyle açtığı dükkânının önünü sular, süpürür; sahafların en güzel vaktidir sabah. Karşıdan karşıya yârenlik vakti. Acem çaycıdan bir de çay söyleyip minderli sandalyeye kuruldu mu, gün başlar kitap kokan sahaf için. Elbiseleri tarçın kokar; elinde tesbih, güvercinler için mısır, darı, mızraklı ilmihâl satar. Akşam olunca da eski paltosunu giyip Beyazıt Fırını’ndan bir ekmek alarak evinin yolunu tutar. Şiirin sonu şöyle: “İstanbul’da bir Yasin Efendi vardır/ Sahaflarda bir küçük dükkânda/ Asma çardaklarının yeşilliği altında/ Allah’ına şükrederek oturur.”

Bir son devir sahafı Turgut Uyar’ın Yasin Efendi’si. Giderek kaybolan, hayatımızdan çekilen sahaflardan biri. O kitap kokan, bir köşesinde çay demliğinin fokurdadığı, eski gazete ve dergilerle, renkli kapaklı kitaplarla dolu, hararetli edebî/siyasî sohbetlerin yapıldığı sahaf dükkânları kayboluyor bir bir… İşte onları, Sahaflar Sûku’nda dört yanına dizdikleri elyazması kitaplar, mushaflar, divanlar arasında küçücük sandıklarına bağdaş kurmuş sahafları, tarçın kokan sahaf dükkânlarını ele almış İsmail E. Erünsal Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar adlı eserinde.

Sahaflığın 400 yıllık tarihi

Osmanlılarda XVI. yüzyılda başlayan sahaflığın 400 yıllık tarihini; mesleğin ortaya çıkışını, sahafların sosyo-ekonomik durumlarını, dükkânlarını, kitap ticaretini, fiyatları, müzayedeleri, sahaflar şeyhini, sahaf tellâllarını, kitapları yangınlardan korumak için alınan önlemleri, müstensihler Osmanlı arşivlerindeki belgeler ışığında anlatan akademik bir araştırma Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar. Kitabın yazarı Erünsal’ın ana kaynakları arşiv belgeleri. Eserden anlaşıldığına göre, sahaflarla ilgili bilgilerin çoğu, Kısmet-i Askeriye Mahkemesi’ndeki muhallefat [ölen kimsenin bıraktığı şeyler] defterleri ile tereke kayıtlarından çıkarılmış. Erünsal bir yığın belgeden hareketle sahafların evlerini, dükkânlarını, ölümden sonra kalan kitaplarını, bu kitapların mezat yoluyla nasıl satıldığını ve özellikle kitapların değerlerini belirlemiş. Örneğin, bu belgelere göre Osmanlı’da en pahalı kitaplar mushaflar, sonra da sırasıyla tefsir, hadis, fıkıh alanındaki dinî eserler. Kitapların nadir olması ve üst mevkilerdeki şahısların rağbeti, fiyatları artıran etkenlerden. Bürokratlar ise daha çok fiyatları dinî eserlere göre düşük olan tarih kitaplarına ve divanlara rağbet ediyor. Ama Erünsal’a göre bazen “bir ev fiyatına satılan eserler” bile bulunmakta. Muhallefat ve tereke kayıtları dışında, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki kimi belgeler ile Batılı gezginlerin eserleri de çalışmanın başlıca kaynakları. Bu belgelerden elde edilen veriler ışığında kitapta istatistik bilgiler sunan tablo/çizelgeler var. Ayrıca eserin sonunda belgeler de yer almakta.

‘Verraklar’ ne iş yapardı?

Erünsal, özellikle Arapça kaynaklardan yola çıkarak ilkin Ortaçağ İslam dünyasındaki sahaflara ve sahaflığa ilişkin bilgiler veriyor. Bu girişten anlaşıldığına göre, Ortaçağ İslam dünyasında sahaflığı “verrak” denilen kişiler yapıyor. Bunlar, kitap alım satımı dışında istinsah ve cilt işleriyle de uğraşıyorlar. Ebu Hayyan Tevhidî, Dineverî, Yakut El-Hamavî, Tirmizî, İbn Nedim aynı zamanda dönemin ünlü verrakları. Bağdat, Kahire, Mekke, Endülüs, Şam, Buhara ve Halep’te verraklara, verrak çarşılarına, müzayedelere ilişkin bilgiler yer alıyor kitapta. Müzayedelerde dellâl denilen satıcılar görev yapıyor ve daha o yıllarda dellâlların dikkat etmesi gereken birtakım kurallar var. Buna göre, dellâllar dinî bir kitabı değerini anlamayacak, kaybedecek kişilere satmamalı; ayrıca sapık müneccimlerin, mezheplerin kitaplarını, Antere hikâyelerini ve yalan dolu kitapları da satmamak gerekiyor. Müslüman olmayan birine mushaf ve dinî kitapların satılması da hoş görülmüyor o dönemde. Daha o yıllarda sahaflığın/verraklığın fukaralık ve mahrumluktan dolayı makbul bir meslek olmadığı kanaati yerleşmiş. Şöyle diyor Ebu Hatem en-Nişaburî bu konuda: “Verraklık makbul olmayan bir meslektir/ Mahrumluktur, hastalıkla dolu bir hayattır.”

Sahaflığın zor ve pek öyle gelir getiren bir meslek olmadığı bugün de malûm. Aynı bölümde Abderî’den nakledilen, mücellitlerin uyması gereken kurallar da dikkat çekici. Hoca daha sonra Osmanlı mülkünde, Bursa, Edirne ve elbette İstanbul’daki sahaflık, sahaflar ve sahaf çarşıları üzerinde durmuş. Ana kaynaklar yine tereke kayıtları, şer’i siciller, Batılı gezginlerin eserleri. “İstanbul Sahafları” başlıklı bölümde, Fatih Sultan Mehmet’in inşa ettirdiği Bedesten’de (Kapalı Çarşı) sandık ve zaviye denilen dükkânlarda başlıyor Osmanlı’da sahafların hikâyesi ve böylece rakamlar silsilesi, belgeler ordusu, tablo ve çizelgeler resmigeçidi ve isimler listesi halinde sürüp gidiyor hikâye. Onca belgeye ulaşmak, hepsini okumak zor elbet. Bir meslek erbabı ve bir mekân hakkında, daha önce müstakil çalışmalar da yoksa, arşivlerden bir hikâye çıkarmak oldukça yorucu bir iş. Hoca, belli ki tereke kayıtları ve muhallefat defterleri ile adeta savaşmış. Emek büyük.

Kitap Zamanı