Meraklısına ‘kitap mezatı lügatı’

Kitap
Dar ve dipsiz bir dehlizin eşiğindeymiş gibi gözleriyle abanmış kitap kapaklarına bakıyordu. Kalabalığın arasından çıkıp bir kitap tezgâhına savrulmayı kendi istememişti şüphesiz. Aklına sadece o gün ...
EMOJİLE

Dar ve dipsiz bir dehlizin eşiğindeymiş gibi gözleriyle abanmış kitap kapaklarına bakıyordu. Kalabalığın arasından çıkıp bir kitap tezgâhına savrulmayı kendi istememişti şüphesiz. Aklına sadece o gün okuduğu makaleden satırlar düşüyordu. Nihayet bir sığınak bulabilmişti. Kim görebilir ki; ne de olsa hayâl dünyasıydı, varsın olsundu. “Her anlayışın yolu önce durup, beklemekten geçer” diyen etimolojik çözümler dizildi zihnine. Almanca Ver’stehen’ (anlamak), İngilizce Under’stand’ (anlamak) fiilleri gibi… Tozunu sıyırarak okuduğu o eski kitaptan bir hayli etkilenmişti. İşte şuuru aklına tekrar kavuşunca kendini o satırların geçtiği kitabın karşısında, bir sahaf dükkanı tezgâhına serili kitapları süzüyorken buldu. Dağınıklığı ile bir bütün olan bu kitap pasajı, kendi içindeki arayışı kitapların bütünlüğünde geçen biri için pek şaşırtıcı değildi. Sonra mebzul hayalle dağılan dikkatini toparladı. Silkindi biraz. Oysa yeni aşina olmuyordu buranın tozlu havasına. Ara sıra gelip geçenlerin sıklaşması gözünden kaçmamış, arkından akan su misali aynı tarafa yönelen bu kişilere karşı bir merak peyda olmuştu içinde. Gidenlere takılıp peşi sıra yürümeye başladı. Heyecanlı ve kesik kesik yükselen bir ses merak hislerini okşuyor, bu hoş his adımlarını daha da hızlandırıyordu. Nihayet arzu edilen mahalle ulaştı. Geniş ve kalabalık bir salondu burası. Tavana kadar eski kitapların doldurduğu salonda sandalyesine yerleşmiş, istisnasız herkes kürsüden yapılan hararetli sunumu takip ediyordu. Sallanan bir cep saatiyle hipnoz edilmiş gibi münadinin elindeki kitaplara yoğunlaşan kalabalık arasından bir kenara çekilip olup bitenleri izlemeyekoyuldu.

Mezatın orta yerinden…

Eskilerin tabiriyle ‘muhibban-ı kütüb’ kitapseverler ve ‘mecanin-i kütüb’ün yani kitap delilerinin bulunduğu sıkışık salonda hareketlenme henüz başlamıştı. İki münadinin sunduğu müzayede, sunma işini birinin diğerine becayiş etmesiyle devam ediyordu. “Sevgili kitap dostları, hepinizi canı gönülden selamlıyorum. Bu haftaki mezatımızda yine bir liradan başlayan çok kıymetli, kelepir kitapları size bırakmak istiyorum. Siz kitap kurtlarını memnun bir şekilde evinize uğurlamak zaten en büyük arzumuz.” diye devam eden peşrevin ardından kitaplar hazırlanıp yerli yerine konuyor. Fiyatları bir liradan başlayarak ziyadeleşen kitapların satışını seyretmek dahî kimi temaşacılara en az kitap sahibi olmak kadar hoş sunuluyordu. Münadi dediğiniz kişi kitabiyat ilmine vakıf, telaffuzu düzgün, kalabalığı coşturacak bir kişi olmalı. Kitapları tarif ederken, yazarı, yayınevi, çeviri ise dili hakkında malumat vermek gibi büyük bir vazifeyle muvazzaftır. Düsturdur; sunumu muntazam yapmazsan mezatın hakkını vermiş olmazsın. Neyse biz devam edelim: “Evet bir liradan Cevdet Bey ve Oğulları, var mı bir lira?” aradan eller bir-iki yükseliyor. Müteredditler, yarım kaldıranlar da mevcut elbet. “İki lirası var, üç lira arkadan, dört oldu, beş, altı, yedi saaat. Sekiz oldu, dokuz veren var, saaat dokuz liraya, dokuz liraya saat satıyorum. 10 lira verdiler. 10 liraya saat saat-tımmm. Şükrü Bey’e yazalım. Elden ele lütfen…” Kitap kurtları rahat durmaz, ele gelen kitabın yapraklarına şöyle bir göz ata ata sahibine ulaştırır. Bu tür mezatlarda kitaplar genellikle düşük fiyata yeni sahiplerini buluyor. Kitapseverleri en çok memnun eden husus belki de bu. Bazı kitaplar içinse durum aynı seyirde gitmiyor. Kitap aşkıyla kalkan eller çoğalınca satış da bir hayli kızışıyor. Ortam soğuduğu vakit yine münadi sazını coşkuyla eline alıyor ve… “Şimdi tarihî romancılar, kaçıranın gönül koyacağı cinsten bir kitap sunmak istiyorum. Sırtı biraz yorgunca ama aramızda İstanbul’un çok kıymetli mücellitleri var. Onlara gönül rahatlığıyla teslim edebilirsiniz. 1928 yılında basılmış, İstanbul matbaası, yazarından imzalı, nadirattan, baskısı gayet temiz ve muntazam, evet…” sayfalarını çevirerek gösterilen kitaptan bir kâğıt düşüyor. Salonda bir dalgalanma. “Evet içinden bazı notalar ve pusula çıkıyor, gördüğünüz üzere. Eski harflerle kaleme alınmış bir mektup, bu da cabası.” Etrafın durgunlaşmış ilgisi bir anda kitaba toplanıyor. Kapıda bekleyenlerin bakışları içeriye yoğunlaşıyor. Müzayede başlıyor. “Evet, teklif rica ediyorum. 10 lira, 15 lira masaya, 20 lira, 25 lira masaya. Evet değerli bir kitap, piyasa değerinin çok altında, bu kitap kaçmaz dostlar. 30, 35, 40 geldi şuradan, 50 lira veren var. 60 Nazım Bey, 70 veriyor Şükrü Bey, 80 oldu Nazım Bey’e, Nazım Bey’e, 90 oldu, Şükrü Bey 90 verdi. 90 liraya saaat, saaat. Evet 100 lira arkadan. Salonda kısa süreli bir uğultu. Melih Bey 100 lira veriyor, Melih Bey’e saaat. Teklif yoksa saaat, saaaat-tım. Tebrik ediyorum Melih Bey. Çok iyi bir kitabın sahibi oldunuz.” Salonda zaman zaman alkış yükseliyor böyle satışlardan sonra, münadinin performansı ise gözlerden kaçmıyor. Zira bir kitabı satmak ayrı, sunmak apayrı bir maharet. Yükselen tansiyon gelen çay ikramıyla önceki sakinliğine bürünüyor. Eski kitabın birleştirici paydasında kaynaşan dostlar, ortamın muhabbetiyle gecenin ilerleyen vakitlerine kadar atışmaya devam ediyor.

İstanbul’da sayıları artıyor

Zaman gazetesinin haberine göre yeni kitap satışlarındaki artış devam ededursun, okumak etrafında gerçek bir eylem olan sahaf müdavimliği kendi seyrinde ilerliyor. İstanbul’da eski kitabın adresi artık Beyazıt değil. İstanbul’un farklı semtlerinde küçük sahaf dükkânları kendi belirledikleri yerlerde mezat düzenleyerek, gayet temiz kitapları ucuz fiyatlarla taliplisine bırakıyor. Bu genişleyen kültür, mezatın tadını alanlarla yeni mecralara da taşınmış durumda. Artık internet üzerindeki afiş ve ilanlarla yeni semtlerde mezatlar tertip edilirken, sahaflar sosyal medyayı da olumlu manada kullanarak kitap sevgisinin yayılmasına hizmet ediyor. Misalen pazara çıkacak kitaplar önce internette teşhir ediliyor, bu sayede takipçiler alakalarına göre muhtelif satışları takip edebiliyor. İstanbul içinde birkaç adres şöyle: Gezegen Sahaf, her cumartesi saat 14.00’te başlıyor. Adres: İstiklâl Caddesi Aslıhan Sahaflar Çarşısı, Beyoğlu. Dylemi Sahaf her pazartesi ve perşembe günü mezat gerçekleştiriyor, başlama zamanı 17.30. Adres: Kıztaşı Cad. No: 42/A Fatih. Sahaf Arif, günleri ve saatleri değişebiliyor. Adres: Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu arkası. Kuzguncuk Sahaf her cumartesi günü 14.00’te. Adres: İcadiye Caddesi. No: 94’te. Artemis Sahaf ise her pazar saat 14.00’te Bahariye Caddesi Kafkas Pasajı 37/16 Kadıköy’de.

Mini mezat lûgati

Münadi: Mezatta satılmak üzere sergilenen kitapları bir bir tanıtarak müzayedeyi idare eden kişi.

Pey vermek: Açık artırma usulü ile satılan bir şey için önceden bir miktar para vermek ya da önermek.

Lob: Kitabın tek tek değil seri halde veya birkaç kitapla beraber satılması.

Çil: Neredeyse okunmamış kadar temiz ve zarar görmemiş.

Yorgun: Kapağında ve sayfaları zarar görmüş dağılmak üzere olan.

Şömizli: Genellikle karton ve ciltli kapaklarının üzerine sarılan koruyucu ilave kâğıt.

Planş: Kitapların içinde katlı halde bulunan harita ve posterlere verilen ad.

Efemera:  Günlük hayatta ıvır zıvır diye tabir edilen pul, reklam, ilan, kartpostal…

Mücellit: Kitapları boyu ve kalınlığına göre ciltleyen veya tamir eden sanatkâr.

Tezkire: Ünlü kişilerin özgeçmişlerinin ve eserlerinden örneklerin yazıldığı elyazması antoloji.

Ketebe: Elyazması kitapların son sayfasındaki hattat künyesi.

Şiraze: Ciltleme dikişi sırasında kitap sırtının başında bulunan ibrişim bağ örgüsü.