Kırım’ı Cengiz Dağcı’dan okuyun

Kitap
Kırım’ın üstünde bugünlerde kara bulutlar dolaşırken Cengiz Dağcı’yı anmamak, bu büyük yazarın romanlarını hatırlamamak mümkün mü? 1944 Kırım sürgününü ve Kırımlı Türklerin yaşadığı faciaları yazan Da...
EMOJİLE

Kırım’ın üstünde bugünlerde kara bulutlar dolaşırken Cengiz Dağcı’yı anmamak, bu büyük yazarın romanlarını hatırlamamak mümkün mü? 1944 Kırım sürgününü ve Kırımlı Türklerin yaşadığı faciaları yazan Dağcı, 22 Eylül 2011 tarihinde Londra’daki evinde vefat etmişti. Bir hafta sonra da doğup büyüdüğü Kırım topraklarında, Akmescid’in Yalta bölgesine bağlı Kızıltaş köyünde defnedilmişti.

9 Mart 1919 tarihinde Kırım’da doğan Dağcı’nın çocukluk yılları acılar, yoksulluklar ve Rus emperyalizminin kanlı zulümleri altında geçmişti. Zorlu bir hayat mücadelesinden sonra savaş yıllarında Kırım’ı terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere’de yaşadı, ömrünü burada tamamladı. Türk edebiyatının bu güçlü yazarı, eserlerinde Kırım halkının yaşadığı felâketleri, hüzün yüklü hikâye ve romanlarında dile getirdi. Türkiye’yi hiç görmediği halde bütün eserlerini ‘annemin dili’ dediği Türkiye Türkçesi ile kaleme aldı. Korkunç Yıllar, Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, O Topraklar Bizimdi vd. 24 güzel eser.

Yurdunu Kaybeden Adam

Rus baskı ve işgalleri sonucu yurdunu kaybeden binlerce Kırım Türkü’nden biriydi Dağcı. Yurdunu kaybetmişti, ama dilini, örfünü, inancını ve azmini korudu. Bu yüzden yaşarken efsaneleşti. Kitaplarını önce Varlık, daha sonra Ötüken Neşriyat yayımladı. İngiltere’de ağır işlerde çalışırken kalemi elinden hiç bırakmadı. Türkiye’deki kültür kuruluşları ardı ardına ona ödüller verdi. Ama onun en büyük sevinci, Türkiye’de kitaplarının ilgi görmesi ve okunmasıydı.

Dağcı, Türkiye ve Türkçe sevdalısıydı ama ülkemizi hiç görmemişti. Çok arzu edildi, ama bir türlü olmadı. O, gönlünde nazlı bir çiçek gibi yetiştirdiği Türkiye aşkını yüreğinde hep taze tuttu. Zafer Karatay, merhum Kemal Çapraz, Mustafa Köker, İsa Kocakaplan ve kitaplarını neşreden Ötüken’in yöneticileri onunla hep ilgilendiler. İngiltere’de ziyaret edildi, kendisiyle röportajlar yapıldı. Ahir ömründe de olsa kıymeti kısmen anlaşıldı. Cenazesi Türkiye üzerinden yurduna uğurlandı.

Dağcı’nın Türk çiçekleri

O Türkiye’nin dağına taşına hasret, bayrağına toprağına sevdalı, suyuna bulutuna özlem doluydu. Bakınız romancımız evinin bahçesine ektiği Türk çiçeklerini hangi içli duygularla anlatıyor: “Türkçe isimlerini bilmediğim iki çiçek ektim. Çiçekçinin verdiği malûmata göre Türk çiçekleriymiş. Türkiye’den getiriliyormuş. Geçen yılın yazı ilk kez çiçeklendiler. Çiçeğin ismini öğrenirim diye tanıdıklara sordum soruşturdum; bilen bir kimse çıkmadı. Ama ismi önemsiz. Çiçekler Türk çiçeği; bu yetiyor bana.Yaz boyu her akşam suladım, üzerlerine eğilerek okşadım; okşarken akrabayız, kardeşiz diye fısıldadım bile çiçeklere… Geceleyin ayaz bastı; sıfırın altında altı derece. Sabahleyin bahçeye çıktığımda çimlik, gümüşsü kırağı örtüsüyle örtülüydü güneş ışınlarında. Dosdoğru Türk çiçeklerine yöneldim. Soğuğa dayanıklı olduklarını bilmeme rağmen, üzerlerini saman çöpleriyle örttüm. Kimbilir, geceleyin ayaz basar belki gene. Ya da kar yağar. Üşümesinler benim Türk çiçeklerim.”

Bugün Kırım’da yaşlılar ve çocuklar üşüyor. Kırım Türklerinde binbir endişe ve keder. Acaba yarın ne olacak? Sadece onlarda değil hepimizde aynı tedirginlik hâkim. Acaba Kırımlı Türk kardeşlerimize zarar gelir mi, millî varlıkları tehlikeye düşer mi? İşte bugünler, tam da Dağcı’yı yeniden okuma ve anlama vaktidir.

Cengiz Dağcı roman yarışması yapılmalı

Kırım’ın dünyadaki sesi olan Dağcı adına bir roman yarışması açılması, müşterek hüznümüzü bir nebze hafifletebilir. Öyleyse Kırım’ı ve Cengiz Dağcı’yı seven kuruluşların yöneticilerine seslenmek isterim: Haydi kollar sıvansın ve 1. Cengiz Dağcı Roman Yarışması düzenlenip ilân edilsin.