İstanbul’un Sur İçi Camileri bu kitapta

Kitap
İstanbul’un İncileri Sur içi Camileri ismiyle yayımlanan kitapta, Eminönü’nden başlayarak tüm mahalle ve sokaklarda bulunan camiler bir gezi dizisi halinde okuyucunun dikkatine sunulmuş. Kitap, camile...
EMOJİLE

İstanbul’un İncileri Sur içi Camileri ismiyle yayımlanan kitapta, Eminönü’nden başlayarak tüm mahalle ve sokaklarda bulunan camiler bir gezi dizisi halinde okuyucunun dikkatine sunulmuş. Kitap, camilerin güncel iç ve dış fotoğraflarının yanı sıra her bir caminin adresi ve yol tarifi, ne zaman, kim tarafından ve hangi mimara inşa ettirildiği, zaman içinde camilerde meydana gelen değişimler, sonradan yapılan restorasyon ya da tamiratlar ve camilerin günümüzdeki son durumu gibi bilgiler içeriyor. Kitabı önemli kılan bir başka özelliği ise sur içinde bulunan camilere ait bilgileri güncelleyerek kapsamlı bir durum tespiti içermesi.

 

Sur içinde hangi yüzyılda ne kadar cami yapıldı

İstanbul’un İncisi Sur içi Camileri ismiyle yayımlanan kitapta, sur içinde inşa edilen camilerin yüzyıllara göre rakamsal dağılımlarıyla ilgili bilgilere de veriliyor. Buna göre 15. ve 16. yüzyıllar inşa edilen camiler açısından en parlak dönemler olmuş.

Dönem  

Eminönü

Fatih

Toplam

15. yüzyıl

55

38

93

16. yüzyıl

48

52

100

17. yüzyıl

15

9

24

18. yüzyıl

17

5

22

19. yüzyıl

24

8

32

20. yüzyıl

1

1

2

21. yüzyıl

2

 

 

2

 

Camilerin bölümlerini biliyor musunuz?

Kitapta yer alan bilgiler arasında camilerde bulunan özel bölümlerle ilgili bilgiler de bulunuyor.

Mihrap: Cami ve mescitlerde, kıbleyi ve imamın namaz kıldırırken duracağı yeri gösteren mimari bölümdür.

Minber: Cuma ve bayram namazlarında hatibin üzerine çıkarak hutbe okuduğu basamaklı mimari yapıdır.

Kürsü: Namazdan önce hatip tarafından yapılan vaazların icra edildiği, genellikle camilerin bir köşesinde bulunan yüksekçe oturma yeri.

Müezzin Mahfili: Müezzinlerin kullandıkları yerlere verilen isimdir.

Üst Mahfil: Genellikle kadınların namaz kılmak için kullandıkları yerdir.

 

İşte Ramazan’da keşfedilmeyi bekleyen camiler:

 

Nuruosmaniye Külliyesi

Kendi ismi ile anılan semtte, Çemberlitaş’ın kuzey batısında, Kapalıçarşı’nın Nuruosmaniye çıkışında yer almaktadır. İstanbul’un yedi tepesinden ikincisinde bulunmaktadır. I. Mahmud, 1749 yılında külliye inşaatını başlatmıştır. Ancak kendisinin erken ölümü dolayısıyla padişah olan kardeşi III. Osman zamanında, sadrazam Mehmed Said Paşa’nın gayretiyleve Simeon Kalfa yönetiminde, külliye 1755 sonunda tamamlanmıştır.

Cami, hünkâr kasrı, çeşme, kütüphane, iki sebil, medrese, türbe, aşhâne ve dükkânlardan ibaret olan külliye, klasik dönem selâtin külliyelerinden çok farklı düşünülmüştür. Külliye adının, III. Osman’dan veya cami içindeki ışıktan kaynaklandığı söylenmiştir.

Nuruosmaniye Camii, Avrupa’nın barok mimari üslubu, Osmanlı sanatına uydurularak (bir nevi Osmanlı barok sistemi) tatbiki ile inşa edilmiştir. Bu da, Osmanlı mimarisinde büyük bir değişikliğin başlangıcı olmuş, dünya mimarisinde de eşi olmayan bir barok anıt meydana getirmiştir. Ayrıca alışılmış Osmanlı mimarisindeki Türk motiflerinden vazgeçilmiştir. Sivri kemer yerine, yuvarlak bir form kullanılmış, yan duvar revakları dantel gibi şekillenmiştir. Renkli vitray pencereler ve mihrap duvarında yarım daire şekli ve kiliselere benzeyen mihrap çıkıntısı ile taş işçiliğindeki barok oylumlar büyük bir devrim yapmıştır.

 

Üç mihraplı camii

Cami, Fatih dönemi ulemasından (bazı kaynaklarda Fatih’in hocası) Kırımlı Hoca Hayrettin Efendi tarafından, 1469-1478 yılları arasında yaptırılmıştır. Caminin yapılmasına, Müslüman esnafın burada fazla olmaması dolayısıyla karşı çıkanlar vardı.

Ancak zaman içinde Müslüman halkın buralarda fazlalaşması ile cami de cemaate yetmez olmuştur. Caminin yanındaki arsa, Şam kadısı iken ölen oğlu Ahmet Efendinin karısına aittir. Hoca geline: “O arsayı ver, camiye katıp genişletelim” dediğinde gelin: “Bir şartla veririm. İlavede benim için de bir mihrap yaptıracaksın” der ve hadise uzar. Bu hikâye Fatih Sultan Mehmed’e ulaşır. Fatih hocaya: “O ilaveyi yap, gelinin ve benim için de birer mihrap yap” der. Böylece büyütülen cami üç mihraplı olmuştur. Cami vakfiyesinde mihrapların kullanılma usulü şu şekilde kayıtlıdır: “Ortadaki mihrap Fatih Sultan Mehmed için yapıldığından cuma, bayram ve teravih namazlarında hoca bu mihrapta yer alacaktır. Diğer namazlar için, sırayla öbür mihraplar kullanılacaktır.”

Caminin ilk yapılan bölümündeki iki pencere büyütülerek ek binanın irtibatı sağlanmıştır. İlk binanın tavanı kubbeli, ek binanın tavanı düz ve ahşap kaplamalıdır. Ek bina yarım metre daha yüksekte yapıldığından asıl bölüme üç basamak inilerek geçilmektedir.

Küçük ve ahşaptan olan vaaz kürsüsü iki bölümün arasındadır. Ahşap minber son yapılan bölümün sağ köşesindedir.

Yapı zaman içinde yıkımlara uğradığından II. Abdülhamid döneminde, ek bina çatılı olarak yeniden yaptırılmıştır. 1956 depreminde zarar gören cami, 1959- 1960 yıllarında onarılmıştır. Yıkılan minaresi yeniden yapılmış, revak ve pencereleri ince kesme taşla örülmüştür.

 

Ağalar Camii

Asıl adı Hünkâr Camii’dir. Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda, arz odasının batısında, Has Oda’nın yanında, III. Ahmed Kütüphanesi’nin karşısındadır. Enderun (harem) ağalarının ibadet ihtiyacını karşılamak için Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Saray içindeki en büyük camidir.

Bu cami, muhtemelen Fatih Köşkü’nün müştemilâtı olarak yapılmıştır. Aslında daha küçük ve daha basık olan cami 18. yüzyılda Seyyid Mehmed Ağa’nın himmetiyle büyük ölçüde tamir görmüş, tavanı yükseltilmiştir. Dikdörtgen planlı, doğu ve batısında birer kapısı olan yapı birçok tadilâtlar görmüş, ilaveler yapılmıştır. İlk yapıldığında üstü ahşap çatı ve kiremit örtülü idi. 18. yüzyıl ortalarından sonra üstü Türk mimari geleneğine ters düşen büyük beşik tonoz ile kapatılmıştır. Böylece bugünkü görünümü olan orta kısım yükseltilmiş kubbe görümünde kurşun kaplamalı bir çatı haline gelmiştir. Daha geniş pencereler ilave edilmiştir.

Caminin dış duvarları taş ve tuğla ile örülmüş olup, minaresi yoktur.

 

Firuzağa Camii

Sultanahmet, Binbirdirek Mahallesi, Divanyolu Caddesi, 53 numaralı adrestedir. Sirkeci tarafından gelip, Alemdar Caddesi’ni Sultanahmet’te bitirince, sağa Divanyolu’na girilmektedir. Bu caddede, adliye durağına varmadan solda, orta yerde bu cami görülmektedir.

Cami, II. Bayezid’in hazinedarbaşısı Abdülhay oğlu Firuz Ağa tarafından 1490-1491 yılları arasında yaptırılmıştır. Cami etrafında yaptırılan ve Firuz Ağa Çarşısı olarak isimlendirilen birçok dükkân da camiye vakfedilmiştir. 1517 yılında Sûfi Hayreddin isimli şahıs, camiye kürsü koydurmuştur. 1648’da meydana gelen depremde cami harap olmuş, minare peteği yıkılmıştır. 1808’de Alemdar Vak’ası sırasında çıkan kargaşada minare, türbe ve sıbyan mektebi harap olmuştur.

Cami 1823 yılında orijinal hali fazla bozulmadan büyük bir onarım görmüştür. 1865’te çıkan Hocapaşa yangınında cami etrafındaki dükkânlar yanmıştır. Divan yolunun 1871 yılında genişletilmesi sırasında caminin avlusu küçültülmüştür. 1938’de, cami etrafındaki evler yıktırılmış ve etrafı açılmıştır. 1979 yılında yine onarım görmüştür.

Demir parmaklıklı bir kapı ile caddeden avluya girilmektedir. Cami duvarları kesme taştan örülmüştür. Yol eğiliminden faydalanılarak camiye bir alt kat yapılmıştır. Bundan dolayı da son cemaat yerine mermer basamaklarla çıkılmaktadır. Etrafı açık olan son cemaat yeri, dört mermer sütuna oturan sivri kemerli ve üç bölümlüdür. Bu bölümler kubbelerle örtülüdür.

Çift renkli taşlardan yapılmış kemerli muhteşem bir taçkapı nişi içinden cami girişi sağlanmıştır. Kemerin üzerinde Şeyh Hamdullah hattı ile yazılmış kitabesi bulunmaktadır.

Harim kare planlı, 13,50×13,50 m. ölçülerinde ve Bursa üslubunda inşa edilmiştir. Ahşaptan yapılmış minber ve kürsü orijinaldir. Mihrap ve pencere etrafları beyaz-pembe mermerden yapılmıştır. Mihrabın etrafı, dört büyük kemer ve kubbenin iç yüzeyi kalem işi nakışlarla bezenmiştir.