İstanbul’un Seksen Semti Bu Kitapta

Kitap
Nurduran Duman’ın kaleminden okurlarla buluşan İstanbul’la Bakışmak Salacak, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında İstanbul’un seksen semtini, seksen farklı edebiya...
EMOJİLE

Nurduran Duman’ın kaleminden okurlarla buluşan İstanbul’la Bakışmak Salacak, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında İstanbul’un seksen semtini, seksen farklı edebiyatçı/yazar gözünden anlatan serinin altmış dördüncü kitabı. Heyamola Yayınları tarafından yayımlanan kitap, bir Salacak sakini olarak serinin benim açımdan en çok dikkat çeken kitabı oldu.

Kitabı ilk okuduğumda yaşadığım mekânın bu denli özenli, canlı, dikkatli ve eğlenceli anlatımı karşısında kendi duyarsızlığımın farkına vardım. Gerçi ben henüz yeni bir Salacaklıydım ve bu yüzdendi Salacak’ın ruhunu henüz keşfedememiş olmam. Aslına bakarsanız bu bir bahane! Herhalde ben yıllar boyunca burada yaşasam da Salacak’ı böylesine ince düşünülmüş bir kurgunun başkarakteri yapamazdım. Oysa bu kitabın yazarı bir şair. Zaten dille kurduğu ilişki, çevreyi soluması, algılaması “biz”den farklı. Nurduran Duman, 2006’da yayınlanan Yenilgi Oyunu adlı şiir kitabıyla pek çok okurun, hatta 2005 yılında aynı kitabın şiir dosyasıyla “2005 Cemal Süreya Şiir Ödülleri Jüri Özel Ödülü”ne değer bulunması açısından da “edebi otoriteler”in dikkatini çekmiş önemli ve değerli bir şair.

Böyle olunca, bir düzyazı metni bir şairin kaleminden hayata karışınca, metnin dili ister istemez daha büyülü, daha kıvrak ve daha kışkırtıcı oluyor. İstanbul’la Bakışmak Salacak’ta okurların gözüne ilk çarpan bu olsa gerek: şiirsel dil. “Uğulda, Uğulda, Uğulda” başlığıyla açılan birinci bölümde bu dil sizi hemen metne çekiyor. Yazarın kişisel öyküsüyle paralel bir boyutta ilerleyen Salacak anlatımının odağına rüzgâr ve deniz oturuyor. “Yeryüzünün başka hiçbir yerinde yaşamak istemiyorum” diyebilen yazar, Salacak’la kurduğu özel ve nadide ilişkiyi “benim kentlerimden geçen deniz, hayatımın da içinden geçti, o kentleri denize bakarak yazmam gerekmedi bu yüzden; yazarken denizlere bakmam kâfi geldi” diyerek kadim Salacak’ın “sonsuz değişkenlikler”ini nasıl “sonsuz başkalıkta” yaşadığını anlatıyor. Salacak’ın Hüdayi Yolu, kayıkçıları, Orçun Kaptanı, gün batımı, güzel insanları; Ressam Ali Rızası, Hocaların Hocası Emin Ongan’ı, Tekin Aral’ı, Arap Kadrisi, Bir Salacak Aşığı Murat Saraçoğlu, Kız Kulesi, Aziz Mahmut Hüdayi, Şemsipaşa Burnu, İmrahor Kahvehanesi, Sadaka Taşı, Ayazma Camiisi, Balıkçı Barınağı, merdivenleri, yokuşları, Harem, kısacası tüm sesleri ve tüm ayrıntılarıyla yaşayan, canlı bir Salacak, Nurduran Duman’ın bireysel öyküsüyle kesişerek dile geliyor; hatta Salacak’ın yerlileri yazardan rol çalıp çoğu kez kendi öykülerini kendileri anlatıyorlar.

Bu bağlamda, bu kitabın sıradan bir semt tanıtımı kitabı olmadığı çok açık. İstanbul’la Bakışmak Salacak metinler arası bir evrende soluk alan, önceki pek çok edebi metne, yazar, sinema ve müziğe göndermede bulunan, yazılış sürecini okuruyla paylaşan bir üstkurmaca. Yazarın şiire bakışı, şair kimliğinin oluşumundaki ayrıntılar, ilk gençlik okumaları, kendisini besleyen kaynaklar metnin içine ustaca serpiştirilmiş durumda. Hatta yazar, eleştirmenden de rol çalmış. Metin olası eleştirileri de kendi içinde cevaplayan bir niteliğe sahip. Yazar, bunu Topkapı Sarayı’nı kontrol eden Adalet Kulesi’ni Cihannüma adıyla metninde kendisiyle konuşan bir karaktere dönüştürerek gerçekleştiriyor. Anlatıcı Nurduran Duman ve Cihannüma’nın karşılıklı konuştuğu, keyifli, atışmalı sahneler hem okurları yönlendiriyor, hem de anlatıcıyı. Bu diyaloglarda Cihannüma’nın müdahil sesi sayesinde, anlatıcı, okurların nerede sıkılabileceğini, metnin ansiklopedik bilgiye ne derece yer vermesi gerektiğini, metnin içeriğine neleri ne ölçüde dâhil etmesi gerektiğini, yani kendi iç ses ve kaygılarını okurla paylaşma imkânı buluyor.

Metinde karaktere dönüşen sadece Cihannüma değil. Şahsen kitabın en sevdiğim “Yılan” adlı kısmında Kız Kulesi’nin hikâyesini Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü’ne göz kırparak anlatma edimini devralan yılanın kendisi üstleniyor. Yılanın bakış açısıyla dinlediğimiz bu hikâye bize Nurduran Duman’ın iyi bir şair olduğu kadar iyi bir öykücü de olabileceğini müjdeliyor. Buradan kendisine bu yönde bir talebimiz olduğunu bildirelim… Ayrıca, Ressam Hoca Ali Rıza Bey, Tekin Aral ve Arap Kadri de anlatının şimdisinde buluşarak okurları edebiyatın her şeyi mümkün kılan dünyasında eşsiz bir yolculuğa çıkarıyorlar.

Bu bağlamda, “Ses ve ışık, huzur ve suskunluk, dünyaya Salacak’tan yayılır. O’nun gözleriyle görenler bilir, Dünya her an yenilenen güzelliğini ilk Salacak’a gösterir.” cümlesiyle bitirdiği kitabıyla Nurduran Duman, bu kitabı sadece sıkı bir Salacak Aşığı gözüyle yazmamış; gözlem gücünü, hareketli ve ince düşünülmüş bir kurguyla okura yansıtmayı başarmıştır. Bu nedenle de İstanbul’la Bakışmak Salacak sadece bir semti tanıtan bir metin değil, çok yönlü “edebi oyunlarıyla” öykünün, şiirinin, eleştirinin birbirine karıştığı, Salacak kadar sesli ve renkli bir metin olmuştur. Yazarının deyişiyle kitap, Nurduran Duman’ın “kendi düşün, duygu, düş ve deneyim tarihini, Salacak’ın tarihine ya da Salacak’ın tarihini kendisininkinin içine” yerleştirebilmiştir.

Ebediyat Haber