Ilıcak, ‘Karanlık Oyunları’ Deşifre ediyor

Kitap
Yazar, resmi belgelere dayanarak dile getirdiği analizlerde, bir kesim tarafından yapılan dezenformasyona dikkat çekiyor. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin adının, yanlış yapanların elinde kalkan o...
EMOJİLE

Yazar, resmi belgelere dayanarak dile getirdiği analizlerde, bir kesim tarafından yapılan dezenformasyona dikkat çekiyor. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin adının, yanlış yapanların elinde kalkan olduğunu aktaran Ilıcak, atılan iftiraları belgeleriyle çürütüyor.Gazeteci-yazar Nazlı Ilıcak’ın Ergenekon, Balyoz ve Hrant Dink cinayeti davaları gibi gündemdeki hassas konuları derinlemesine irdelediği, ‘Her Taşın Altında ‘The Cemaat’ mi Var? isimli kitabı satışa sunuldu. Doğan Kitap’tan çıkan çalışmada Ilıcak, olayların perde arkasına ışık tutuyor. Titiz bir çalışmayla yayına hazırlanan kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde yazar, gündemdeki davalara ışık tutuyor. Planlı olarak yapılan dezenformasyonu gözler önüne seriyor. İkinci bölümde ise Danıştay saldırısı, Dink cinayeti, Oda TV soruşturması, Devrimci Karargah davası gibi birçok konu hakkında bilgiye dayalı derinlemesine analizlerin yer aldığı kitapta, Aydınlık grubunun yaptığı dezenformasyon ve çarpıtmalar tek tek sıralanıyor.

Ergenekon ve Balyoz gibi davaların nasıl sulandırıldığına değinen Ilıcak, Oda TV davası sanıklarından Nedim Şener’in Dink cinayetinde hedef saptırdığına dikkat çekiyor. İkinci bölümde ise Fethullah Gülen Hocaefendi’nin adının, yanlış yapanların elinde ‘kalkan’ olduğu aktarılıyor. Gülen ile ilgili iddialar ve hakkında açılmış davalara Gülen’in kendi sözleriyle cevap veriliyor. Kitapta ayrıca MİT raporları, Aydınlık’ın çarpıtma haberleri, Nuh Mete Yüksel’in iddianamesi ve Batı Çalışma Grubu’nun raporları da yer alıyor. İşte kitaptan çarpıcı bölümler:

SİLAHLARI CEMAAT GÖMDÜ!

Hanefi Avcı’nın kullanımında olan telefonun dinlendiğine dair hiçbir kayıt bulunmuyor. Dinlendiğini iddia ettiği ve "Bakanlıklara şikayet ettim, ama kimse işlem yapmadı." dediği telefonlar, gerçekte Necdet Kılıç ve Kezban Küçük’ün kullandığı telefonlardı. (…) Avcı, yazdığı kitapla Devrimci Karargah soruşturmasını ifşa etti. Bunun üzerine sanıklar dinlemeye takıldıklarını öğrendiler."

Şimdi Aydınlık, yeni adlar ortaya atıyordu. Hem de tam Ergenekon operasyonlarının hız kazandığı bir dönemde. O tarihten sonra, büroları ya da evlerinde önemli belgeler ele geçirilen şüpheliler, hep Emniyet’teki F Tipi polisleri suçladılar. Sahte belgeler düzenleyen ‘Fethullahçı’ Emniyet mensuplarından söz ettiler. Avukat Serdar Öztürk’ün ofisinden çıkan ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’yla ilgili büroya belgeleri Ali Fuat Yılmazer’in koyduğunu iddia ettiler. Belgenin ıslak imzalı aslı daha sonra ele geçirildi. Yılmazer, Genelkurmay Karargahı’nın bilgisayarlarında hazırlanan bir belgeyi, neden ve nasıl Serdar Öztürk’ün bürosuna yerleştirecekti? Aydınlık dergisi tarafından 51 No’lu DVD ile de aynı iddialar gündeme getirildi. Bu, dezenformasyon amaçlı bir bilgiydi.

Ayrıca Aydınlık’ın ‘Emniyet’teki F Tipi Yapılanmanın Etkin Elemanları’ başlıklı 57 kişilik listesinin Emniyet Genel Müdürlüğü’nde hazırlandığı iddiası da doğru değildi. Bu listenin, olsa olsa bazı emniyetçiler marifetiyle gizli ve illegal olarak hazırlandığı ve Aydınlık üzerinden servis edildiği söylenebilir.

Aydınlık dergisinin hazırladığı bir başka listede ise İstihbarat Dairesi’ndeki F Tipi yapılanma içinde hem Ali Fuat Yılmazer hem de Ahmet İlhan Güler gösteriliyordu. Ancak listedeki tüm isimler doğru olarak kodlanmışken Dink cinayetindeki ihmalleriyle gündeme gelen Ahmet İlhan Güler ‘Ali İhsan Güler’ olarak kodlanmıştı. Acaba, bu yanlışlık, onu ileride suçlamaların hedefi olmaktan kurtarmak için miydi?

Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları hiç darbe yapmamış, siyasetten daima uzak kalmış kişiler olsalar, belki Cemaat’i hedef alan komplo teorileri akla yakın gelebilir. ‘Silahları Cemaat gömdü’, ‘Ofisime İrtica ile Mücadele Eylem Planı belgesini Fethullahçı polisler koydu’ gibi iddiaların da hiçbir gerçeği yansıtmadığı görülüyor.

AVCI’NIN KİTABINDAKİ ÇELİŞKİLER:

Hanefi Avcı’nın kitabıyla Emniyet’te Fethullahçı örgütlenme iddiaları da yeniden alevleniyor. ‘Kitabı kim yazdı?’ sorusunun cevabı ise kitabın içinde gizli. ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat’ adlı kitabın birinci bölümünde Avcı’nın Ergenekon’un ciddiyetine inandığına dair satırlar yer alırken, ikinci bölümde örgütün temelini oluşturan davalarda inkârcı bir zihniyet sergileniyor.

Avcı kitabında, adı yolsuzluk ve dolandırıcılığa karışan bütün arkadaşlarını ‘suçsuz’ ilan ediyor ve hepsinden dolayı da ‘cemaati’ suçluyor. Ancak bu iddiaların hiçbiri gerçeği yansıtmıyor. Örneğin Avcı, Emin Aslan soruşturmasının Mehmet Berk’e Ulusal Yargı Ağı Projesi’ne dışarıdan etki edilerek verildiğini savunuyordu. Ancak bu soruşturmanın UYAP üzerinden değil bizzat dönemin İstanbul Başsavcı Vekili Aykut Cengiz Engin tarafından Mehmet Berk’e verildiği ortaya çıktı.

"Bana yargısız infaz yapılıyor; beni itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar." diye yakınan Avcı’nın kitabında yazdıkları aslında kendisinin yargısız infaz yaptığını gösteriyor. Farklı suçlara muhatap kalan emniyetçilerin tümünü suçsuz ilan etmek ve operasyonu yapan ya da soruşturmayı yürüten herkesi de ‘Fethullahçı’ diye damgalamak ancak ‘objektiflikten uzak, peşin hükümlü bir tavır’ olarak nitelenebilir.

Aydınlık, ‘Cemaat’i karalama kampanyasından vazgeçmiyor

Medyada Fethullah Gülen Hocaefendi’yi karalama kampanyaları bir türlü son bulmuyor. Bu tür kampanyaların da çok eskilere dayandığı görülüyor. 1 Şubat 1998 tarihli Aydınlık’ta Genelkurmay’dan alınan bilgilerle ve Batı Çalışma Grubu raporuyla Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bitirileceği yazıyor. Doğu Perinçek’in 10 Ocak 1999 tarihli Aydınlık dergisi ise ‘Devlete sunulan rapor; Fethullah Emniyet’i ele geçirdi.’ başlığını taşıyor. Haberde İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Yalçın’ın 10 sayfalık belgeyi, ‘gereğinin yapılması için’ İçişleri Bakanlığı’na ilettiği yazıyor. Bu da karalama kampanyalarının kaynağını gösteriyor. MİT tarafından hazırlanan Fethullah Gülen Hocaefendi’yle ilgili raporların da Aydınlık dergisinden alıntılarla doldurulduğu görülüyor. 26 Ocak 2008’deki başyazıda Doğu Perinçek yine Emniyet teşkilatına yerleştirmelerden söz ediyor. Bu kapsamda bir suç duyurusunda bulunduklarını ve parti kapatma sebebi olarak da Yargıtay Başsavcılığı’na verdiklerini bildiriyor.

Nedim Şener, Hrant Dink cinayetinde gerçeği çarpıttı

Nazlı Ilıcak, kitabında Hrant Dink cinayetiyle ilgili ayrıntılı bilgiler veriyor. Cinayet öncesi ve sonrası yapılan birçok resmî yazışmayı yayımlıyor. Nedim Şener’in kaleme aldığı ‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ kitabında gerçeği çarpıttığını anlatıyor. İşte o ifadeler: "Trabzon Emniyeti’nin Hrant Dink’e yönelik suikastı bildirdiği 17 Şubat 2006 tarihli yazışma metni cinayetin gölgede kalmış noktalarına ışık tutuyor. Belgeye İstanbul Emniyeti tarafından ihbarın teslim alındığı 18 Şubat 2006 tarihi not düşülmüş. Belge üzerinde teslim alındığına dair üç de ayrı paraf bulunuyor. Ayrıca belge geldikten sonra üzerine el yazısıyla "Şahsı kontrole alalım, önemli." notu düşülmüş. Trabzon Emniyeti’nden gönderilen belgede ‘şahsın söz konusu eylemi yapabilecek bir yapıya sahip olduğu’ özellikle belirtiliyor. Ancak bu nota rağmen maalesef hiçbir şey yapılmayarak cinayetten sonra sahte rapor düzenlenmiş. Nedim Şener’in ısrarla Ali Fuat Yılmazer’i suçlu gösterme çabası ve iddialarının aksine, o dönemde ihbarı alan birimin başında görevli İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’e ve ekibine talimatlar veriyor.

(…) Nedim Şener ‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ kitabında sadece Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişlerinin 9 Kasım 2009 tarihli raporlarına yer vererek dönemin İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’i suçluyor. Ama 9 Kasım 2009 tarihli Mülkiye Başmüfettişleri tarafından hazırlanan raporu kasıtlı olarak görmezden geliyor. Madem Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna dayanıyor, Şener neden aynı raporda sorumlu bulunan Sabri Uzun’u da suçlamıyor? (…) AİHM bile Trabzon ile İstanbul Emniyeti’ni kusurlu bulurken Nedim Şener bunları görmezden gelerek Ankara Emniyet İstihbarat Dairesi’ni gelişmelerden sorumlu tutuyor. Peki, Yılmazer’i kusurlu bulmayan AİHM yargıçları da mı Fethullahçı’ydı?"