“Hiçbir Hale Değmeyen Bilginin Yeri Hüsrandır”

Kitap
2010 yılında Sözün Dibacesi adlı eseriyle okuyucuyla buluşan Yazar Mehmet Selim Atlıhan, ikinci kitabı “Realitenin Doğru Hikâyesidir” adlı kitabını İz Ajans Yayıncılıktan çıkardı. Li...
EMOJİLE

2010 yılında Sözün Dibacesi adlı eseriyle okuyucuyla buluşan Yazar Mehmet Selim Atlıhan, ikinci kitabı “Realitenin Doğru Hikâyesidir” adlı kitabını İz Ajans Yayıncılıktan çıkardı.

Lise ikinci sınıftayken “Çizgi Film Ergenlik Çağından Sonra İzlenmelidir”  başlıklı yazısıyla, Adıyaman’da Bugün gazetesinde yazı hayatına başladı.

Realitenin Doğru Hikâyesidir, adlı kitap, İz Ajans Yayıncılığın 6’ıncı kitabı olarak piyasaya çıktı. 200 sayfalık kitabın kapak, iç tasarım ve düzenlemesini Gazeteci Yazar Naif Karabatak yaptı. Düşünce kitabı olan Realitenin Doğru Hikâyesidir adlı kitapta, yazmak mı, yaşamak mı/okumak mı, yaşamak mı sorusunun cevabı da aranıyor.

Henüz lise yıllarındayken başlar yazı yazmaya aslında o. Lise ikinci sınıftayken de ilk yazısı “Çizgi Film Ergenlik Çağından Sonra İzlenmelidir”  başlığıyla, Adıyaman’da Bugün gazetesinde yayımlanır. Ancak o, sadece bununla yetinmez; bilakis somut hale getirmiş olduğu bu ilk adımını sürekli ve doğru bir şekilde devam ettirme konusundaki kararını verir. Yazacaktır ama sadece yazmak için değil; bilakis yaşanmış bir hayatı/bir manzumeyi yazmalıydı eğer yazacaksa. Yazmak, yazmak için olmamalıydı. Yazmak, tıpkı umut olarak, sevda olarak, gerçek ve doğru olarak sokakta caddede, okulda evde yaşanmalıydı. Yazı(lan)lar), yaşamdan kareler kokmalıydı sadece. Ve bunun en tipik örneğiyse yine “Gençlik” başlıklı yazısında ortaya çıkar.

Akşamdır, internet kafede oturup sanal gezintiye çıkmışken, tam arkasından “Yok, ben bugün akşama kadar çalıştım, şu kadar para kazandım! Ben bu parayı bugün burada(internet kafede oyun oynayarak) bitirmeden eve gitmem!” ifadelerini duyunca, direkt olarak o yöne doğru döner ve on iki on üç yaşlarındaki ayakkabı boyacısı, o pejmürde çocuğu ve yanındaki arkadaşını süzmeye başlar. Bu arada bir taraftan da onun içerisinde bulunmuş olduğu bu haleti ruhiyeyi çözmeye çalışır. Çocuklar, gayet rahat ve halinden memnun bir şekilde kalmış oldukları yerden devam ederken; o, yüreğine dokunan bu anormal duruma öyle pek de normal bir şeymiş gibi yaklaşmaz/yaklaşamaz. Döner ve başlar yazmaya hayatın tâ orta yerinden kopup bu güne kadar uzanacak olan bu kompozisyonu.

Rabbim, onun bu günlerini takdir etmiş olmalı ki, birçok güzel hasleti de yine onun yaşamında vücuda getirip hayatın orta yerine sermiştir. Rabbim tâ küçük yaşlardan itibaren, ona birçok güzellik yaşatmıştır/yaşamayı nasip etmiştir. O da bu güzellikleri görür ve bu güzelliklerin bir kısmını/doğumundan üniversiteye kadar olan zaman diliminde bilfiil yaşamış olduğu bu güzelliklerin bir kısmını, üçüncü kişi ağzıyla bir araya getirip 2010 da “Sözün Dibâcesi” ismiyle kitap olarak yayımlar. 

“Sözün Dibâcesi”nin herhangi bir iddiası olmamasına karşın; her başlığında, her satırında alınacak ibretlik dersler de vardır. Tamamen şiir diliyle yazılmış olup tamamlanmaya muhtaç cümlelerle bezenmiştir. Ancak buna karşın; tamamı gerçek ve yaşanmış olup, öyle ki, derkenar alt başlığının altını dolduran satırlar bile kendi okul arkadaşlarının dönem sonunda hatıra defterine yazmış oldukları anılardan meydana gelmiştir.

Yaşam diyarında çok dersler, önemli dakikaları vardır onun. Hayatı yoklayıp yaşamı tahlil etmeye gayret eder aklı erdiğince. Yine Rabbim’in kendisine bahşetmiş olduğu imkânlar ve bilgi dâhilinde kendi doğrularıyla yaşamaya gayret eder adım adım.

Çıkarmış olduğu Realitenin Doğru Hikâyesidir isimli çalışmasında ise; günümüz dünyasına karşı çıkarak temel kavramlarımız olan; Din, İslam, Eşref-i Mahlukat, Tarih, Uygarlık ve Medeniyet kavramlarının  günümüzdeki karşılıklarını da göz önünde bulundurarak yeniden/doğru ve tam olarak, hayatın içindeki işlevleri ile anlatmaya gayret etmiştir. Ve bunu yaparken de gerek dünya gerekse de “islam dünyasındaki” bazı önemli fikri değişikliklere de uğramadan edememiştir. Samimi ve yetkin bir üslüpla kaleme alınmış olan bu çalışmanın yazarı olan M.Selim ATLIHAN ile biz de kitap ve hayata dair bir söyleyişi gerçekleştirdik.   

-Hayat nedir size göre?
-Hayat kavram ve bu kavramların tanımlarıdır.

-Yani?
-Yanisi şudur; Hayat kavramlar üzerine,  yani tanımları üzerine kuruludur. Kavramların tanımını ise egemen olan güç(ler) belirler doğal olarak. Çünkü kavram oluşturmak öyle kolay değildir. Yani zor zanaattır kavram oluşturmak. Ee, zoru da ancak güçlüler başarabildiğine göre, öyleyse “ben güçlüyüm”.

-Pekiyi bilgi ve kavramlar niçin vardır?
-Bilgi bizden bağımsız olan bir şeydir. Biz onu bilsek de bilmesek de o var olan temel bilgi vardır ve bizden bağımsız olarak sonsuza dek de hep var olmaya devam edecektir. Burada biz insanlığa düşen temel vazife ise; imkânlarımız dâhilinde bilgiye yani temel olan doğru bilgiye ulaşıp onu yaşayarak şereflenmemizdir. Bizler,  ancak bilgiyle yaşadıkça şereflenip kendi gerçek ve doğru sebebi varlığımıza doğru yol alabiliriz. Kişi, bilgiyi/ilmi şerefli kılmaz; bilakis kişiyi ve de toplumları şerefli ve onurlu kılan; yaşamlarında vücuda getirmiş oldukları bilgidir, ilimdir, irfandır. Bunun aksi bir durum ise; onursuzluk, kimliksizliğe, bir hiçliğe kapı aralamaktır.

– Burada bize düşen?
– Bize düşen tek bir temel kural vardır hayatta: Kendi kavramlarımızı, bizi biz yapan değer ve ilkelerimizi belirleyip kendi gerçek ve doğru kimliklerine göre tam ve doğru bir şekilde tanıyıp tanımlamamızdır.

-Biliniyor olduğu zannedilen bilgi neden yaşanmaz ki?
-Biliniyor olduğu zannedilen bilginin kişideki önem ve ehemmiyeti, kişi tarafından yaşanıp yaşanmadığıyla doğru orantılıdır. Bilgiye olan güven ancak ve ancak yaşanarak ifade edilebilir. Dilimize pelesenk olup da, hiçbir hal ve hareketimize değmeyen bilginin kişideki yeri hüsrandır. Çok şey bilindiği halde; hiçbir şey yaşanmıyorsa oradaki/kişideki probleme bakmak lazım…  Yaşamak ile taçlandırılmayan her bilgi “Benim hazin sonumun ayak seslerinden” öte bir şey değildir.

– Siz, çok mu okursunuz?
-Tam olarak değil. Ama dikkatli ve seçici okumak diyebilirim.

-Örneğin!
– Önüme gelen her çalışmayı, elime geçen her kitabı değil de; esinlenip peşine düştüğüm, edinmeye ihtiyaç duyduğuma inandığım çalışmanın/bilginin peşine takılıp onu okurum.

-Bu ihtiyacı nasıl belirliyorsunuz ki?
-Kendimi tanıyıp tanımlamakla… Önce kendinizi tanıyıp tanımlamalısınız ki hayatı doğru ve tam olarak ele alıp algılayabilesiniz. Aksi bir durum ise sadece nafile bir çabadır. Kişi kendisini tanımlamadır ki hayattaki karşılığını bulsun/bulabilsin. Bu da tabi biraz cesaret ister.

-Siz hep bu moda mısınızdır?
– Hayır, ancak hayatımda çok fırtınalı günler, çok çetrefilli zamanlar da oldu. Ama Rabbime sonsuz şükürler olsun, hamd olsun ki, Rabbim beni hiçbir zaman gerçek ve doğru rüyamdan alı koymadı. Çünkü yarına doğru, doğru ve tam olan bir yol tutturmam gerektiğinin farkındaydım ve bunun için de üzerimdeki yükün ağırlığını biliyordum. Ve bugün yaşamış olduğum sıkıntıların büyüklüğü, yarınki büyük zaferinin ayak seslerinden öteye gitmiyordu benim dünyamda. Ama bu o kadar kolay mı oluyor? Hayır! Ama dedim ya, siz doğru olana, hak olana niyet edince, hamd olsun ki Rabbim de veriyor, sizi gerçek rahat ve huzura kavuşturuyor, sizi bununla taltif ediyor.

– “Realitenin Doğru Hikâyesidir” i nereye koyarsınız pekiyi?
–  Doğru bir yaşamın orta yerine… Çünkü burada hayatın doğru olan kendisi vardır.