Filimlerdeki İstanbul

Kitap
Araştırmacı Yazar Semra Kır tarafından yayıma hazırlanan kitap, “İstanbul’un 100 Filmi” adını taşıyor. Türk sinemasının 99. yılına armağan edilen kitapta, Galata Köprüsü’nden Boğaz’a, Adalar’dan Rumel...
EMOJİLE

Araştırmacı Yazar Semra Kır tarafından yayıma hazırlanan kitap, “İstanbul’un 100 Filmi” adını taşıyor.

Türk sinemasının 99. yılına armağan edilen kitapta, Galata Köprüsü’nden Boğaz’a, Adalar’dan Rumeli Hisarı’na, Kapalı Çarşı’dan Haydar Paşa Garı’na, Adalar’dan Eminönü’ne, Balat’tan Beyoğlu’na uzanan ve eşsiz güzelliğiyle birçok filmin doğal dekoru olan İstanbul’un sinema sanatı içerisindeki serüveni anlatılıyor.

Türk sinemasının başlangıcından bugününe, şehrin bir anlamda hafızasını oluşturan yüzlerce film arasından yapılmış 100 filmlik bir seçkiden oluşan kitapta her film, hem künyeleri hem de konularıyla ele alınıyor. Görselliğin de unutulmadığı kitapta, filmlerin artık koleksiyoncular için de değer taşıyan afişleri ve fotoğraflarına da yer veriliyor. Kitapta ayrıca her filmin İstanbul’da hangi mekânlarda geçtiği, şehri nasıl ele aldığı da anlatılıyor.

Türk Sineması’nın duayenleri

İstanbul’un 100 Filmi’nde şehrin yaklaşık yüz yıllık tarih ve kültürünün yansıtılmasına filmleri ile damgasını vurarak eşsiz eserler bırakan, Halit Refiğ, Memduh Ün, Osman Seden, Metin Erksan ve Lütfi Ömer Akad başta olmak üzere, Türk sinemasının duayen isimlerinin sevilen filmleri yan yana bulunuyor.

İstanbul filmlerinin unutulmaz kareleri

Görsel zenginliğiyle de dikkat çeken kitap, İstanbul filmleri denilince akla ilk gelen ve seyircinin hafızasına kazınan unutulmaz fotoğraflardan oluşuyor. Bu fotoğraflar arasında Boğaz’ın eşsiz güzelliği, bakir İstanbul tepeleri, dar Arnavut kaldırımlı sokaklar, eski ahşap evler, toprak yollar, konaklar, etnik ve kültürel zenginliği yansıtan mekânlar, bütün haşmetiyle Haydarpaşa Garı, şehir hatları vapurları, İETT otobüsleri, tramvaylar ve dolmuşlar bulunuyor.

Yerli filmler de var yabancı filmler de

“İstanbul’un 100 Filmi” kitabı için yapılan seçkide, İstanbul’u en iyi temsil ettiği düşünülen filmlere yer verilmiş. Şehrin tarihinin iz düşümü olarak nitelendirilen filmlerde bazen İstanbul Boğazı, bazen Galata Köprüsü bazen ise Rumeli Hisarı fon olarak kullanılmış. Kitap, Muhsin Ertuğrul’un “Bir Millet Uyanıyor” filmiyle başlıyor. Filmin bazı sahnelerine Erenköy Ethem Efendi Caddesi’ndeki bir Osmanlı paşası olan Mehmet Ali Bengü’nün köşkünü görüyoruz. Rumeli Hisarı, Aşiyan ve Boğaz’da gerçekleşen dış mekân çekimlerinde İstanbul’un bütün güzelliğiyle karşımıza çıktığı “Yılmaz Ali (Yönetmen: Faruk Kenç), 1952 yılının Haliç’ini, Süleymaniye, Beyazıt Meydanı’nı, Kapalı Çarşı’yı gördüğümüz ‘Kanun Namına’ (Lütfi Ömer Akad), günümüze kıyasla tenhalığıyla dikkat çeken Taksim Meydanı’yla ‘Şoför Nebahat’ (Metin Erksan), İstanbul’un eski mahalle havasını taşıyan ‘Kırık Çanaklar’ (Memduh Ün) eşliğinde kentin geçmişine uzanıyoruz. Kitaptaki 100 film, sadece geçmişe odaklanmış değil. Günümüze dair örnekler de yer alıyor: Meselâ Galata semtini ana mekân olarak alan “Uzak İhtimal”, Eminönü’nü hiç olmadığı kadar sakin gösteren “Üç Maymun”, Topkapı Sarayı, Haseki Külliyesi, Galata Mevlevihanesi gibi tarihî yapılarda geçen “Dinle Neyden”, İstanbul’un pek çok semtinin kullanıldığı “Anlat İstanbul”, havadan çekilen görüntülerle tam bir İstanbul şöleni yaşatan “Organize İşler”…

Kitapta sadece Türk filmleri yer almıyor. François Dupeyron’un yönettiği ve başrolünde Ömer Şerif’in yer aldığı “İbrahim Bey ve Kuran’ın Çiçekleri”, son sahnelerinde İstanbul karşımıza çıkıyor. Charles Winkler’ın hem yabancı hem Türkiye’den oyuncularla çalıştığı “The Net 2.0”ın tamamı ise İstanbul’da geçiyor. Tedyy Chan’ın yönettiği “Altın Yumruk İstanbul’da” adlı filmde kahramanının kız arkadaşıyla İstanbul’un tarihî mekânlarında buluştuğunu görüyoruz. Sidney Lumet’in Agatha Christie‘nin romanında uyarladığı “Şark Ekspresinde Cinayet” de unutulmamış.

Bir millet uyanıyor

Filmin bazı sahneleri Erenköy Ethem Efendi Caddesi’ndeki bir Osmanlı paşası olan Mehmet Ali Bengü’nün köşkünde çekilmiştir. Kendinden sonraki dönem için Türk sinemasında prototip olan “Bir Millet Uyanıyor”, Kurtuluş Savaşı’nı konu edinmiştir.

İstanbul

1957 yapımı film, Sultanahmet ve Haliç’in havadan çekilmiş muhteşem görüntüleriyle başlar. Burada en dikkat çekici taraf, yarımadadaki yeşil alanların bolluğudur. Galata Köprüsü’nün o yıllarda çekilmiş renkli görüntüleri ve köprünün üzerinden geçen dönemin moda arabalarının rengârenk manzarası, olağanüstü güzellikte bir nostalji teşkil eder. Filmin kahramanının kaldığı otelin balkonundan mehtaplı bir gecede Ortaköy Camisi’ni ve ardından sislere bürünen Boğaz’ı seyrettiği sahne de, İstanbul’un güzelliklerinin gözler önüne serildiği diğer karelerdendir. Film, yine  Haliç’in havadan çekilen görüntüleriyle sona erer.

Balatlı Arif

Balat’taki çekimlerinde semt sakinlerinin de yer aldığı film, Nişantaşı ve İstanbul Üniversitesi civarında geçmektedir. Filmde Haliç gemi hurdalığı ve Balat sahilindeki derme çatma barakalar kullanılmıştır. Nişantaşı’nda yükselen yeni apartmanlardaki lüks yaşama rağmen Balat’ın gecekondu mahallesinde evler karton çatılıdır. Filmin kahramanı Arif (Yılmaz Güney), üniversite arkadaşlarının oluşturduğu elit çevrenin çekiciliği ile ailesinin zor hayat şartlarına katlanmak arasında ikilem yaşamaktadır. Arif ’in yük taşırken kullandığı at arabasını, zamanın marka otomobillerinin yoğun olarak işgal ettiği Karaköy trafiğinde yan yana görmemiz, İstanbul’un farklı gelir seviyelerindeki insanlarının hayat şartlarına dair ipucu verir.

Kâtip

Kâtip”, konusu, mekânları, mistik havası, kostümleri, boğaz gezintileri, replikleri ve dili ile tam bir İstanbul filmidir. Boğaz’da mehtap sefasında Nazlı’sına “Küçüksu’da Gördüm Seni” şarkısını söylerken sanki yaz akşamlarının tatlı esintisini hisseder ve kendimizi tam da eski İstanbul’un ortasında buluruz.

Filmin vazgeçilmez mekânı Beylerbeyi Sarayı olmakla birlikte,  Karacaahmet Mezarlığı, Çamlıca Tepesi ve dergâhlar sıkça kullanılmıştır.

Hababam Sınıfı

Türk sinemasının bu efsane yapıtının çekildiği okul; Sultan Abdülaziz’in, kardeşi Adile Sultan için 1853 yılında Balyan ailesine yaptırdığı Validebağ Adile Sultan Kasrı’dır. Bina ve binanın bahçesinde çekilen filmde söylenen şarkılar ve giyilen kıyafetlerle dönemin İstanbul’u tam anlamıyla yansıtılmıştır.

Kapıcılar Kralı

Filmin ana mekânı Cihangir’deki Güneşli Sokak’tır. Bir ucunda Cihangir Parkı, bir ucunda Cihangir Camisi olan sokak, ayrıca yine bir Kemal Sunal filmi olan “Çöpçüler Kralı”na da ev sahipliği yapmıştır.

Her statü ve meslek grubundan meydana gelen apartman sakinlerinin gözünden dönemin İstanbul’undaki apartman hayatında komşuluk ilişkilerine dair ipuçları yakalarız.

Sultan

İstanbul’a göç eden ailelerin yaşam kavgasını, gecekondu kültürünü ve bu yaşamın zorluğunu dört çocuklu dul bir kadının hayatı üzerinden izlediğimiz film, İkinci Boğaz Köprüsü’nün güzergâhında bulunan gecekondu mahallesinde çekilmiştir. Tarabya’da gündeliğe giden kadınların tek eğlencesi, akşamları mahalle sinemasında izledikleri filmlerdir. Hep beraber Ferdi Tayfur’un “Derbeder” filmini izleyen mahallelilerin filmde ağlaştıkları arabesk kültür, aslında hayatlarının içindedir. Grev, zam, emeklilik, sendikalaşma, işsizlik ise mahalle kahvesinin vazgeçilmez konularıdır. Film, mahallelinin göçle geldikleri İstanbul’da göç etmeye devam etmesiyle sona erer.

Neşeli Günler

Filmde, Samatya ve Sarıyer’de bahsedilen iki turşucu dükkânı için Cihangir’deki “Asrî Turşucu” set olarak kullanılmıştır. Herkesin hayatında en az bir kere izlediği bu sıcacık aile filmi, dönemin İstanbul’u, komşuluk değerleri, anne-baba diyaloglarını bütün doğallığıyla yansıtır.  Filmde çocukların anne-babalarının birleşmeleri için önünde açlık eylemi yaptıkları Taksim gezi parkı önündeki anıt ise daha sonra meydandan kaldırılmıştır.

Muhsin Bey

Filmin karakteristik dış mekânları Beyoğlu, Kuledibi ve çevresidir. Ancak iç mekânlarda aynı dönemde ciddi anlamda artış gösteren pavyon, gazino ve müzik piyasasının kalesi Unkapanı tercih edilmiştir. Tüm zamanların en iyi 10 Türk filmi sıralamasında her zaman yer alan Muhsin Bey, 1970’lerden sonra ortaya çıkan arabesk furyasını, müziği oluşturan kültürel altyapının unutulmaya başlamasını harikulade bir şekilde dile getirmiştir. Muhsin Bey’in de film boyunca yakındığı arabesk kültür, İstanbul üzerindeki baskı ve hâkimiyetini giderek arttırır. Tüm bunların arasında İstanbullu duruşunu muhafaza eden Muhsin Bey,  popüler değerlerin dışında kalan ve hâlâ ayakta duran İstanbul semtlerine kaçarak kurtulmayı diler.

İstanbul Kanatlarımın Altında

Eski İstanbul manzaralarının dijital tekniklerle canlandırılmaya çalışıldığı filmin en karakteristik mekânı, şüphesiz Topkapı Sarayı’dır. Saray dâhilindeki Divan-ı Hümayun ve harem dairesi iç mekân çekimlerinde sıklıkla yer alırken filmin dış mekân çekimlerinde İstanbul Boğazı, Gülhane Parkı, Galata, Eminönü, Emirgân Korusu ve Galata Kulesi kullanılmıştır.

Tabutta Rövaşata

Sıradan hayatlara dair detaylarla örülü filmin ana mekânları Rumelihisarı, Bebek ve İstinye’dir.  Boğaz kıyısındaki balıkçı teknelerinin vazgeçilmez dekor olduğu filmde Boğaz’ın gri ve sisli havası neredeyse teneffüs edilir. Balıkçı teknelerinin arka planında görülen yalılar ise adeta eski İstanbul’u yansıtır. Filmin kahramanı Mahsun’un araba çalarak yaptığı şehir turlarında ise İstanbul gecelerinin ışıltısıyla karşılaşılır. Rumelihisarı ise filmin en akılda kalan mekânıdır.

Altın Yumruk İstanbul’da

Kız arkadaşıyla şehrin tarihi mekânlarında buluşan Bei’yi Aya İrini ve Yerebatan Sarnıcı’nda görürüz. Filmin kahramanı Bei, Tepebaşı’nda Pera Palas Oteli’nde kalmaktadır. Kız arkadaşıyla şehrin tarihî mekânlarında buluşan Bei’yi Aya İrini ve Yerebatan Sarnıcı’nda görürüz. Başı belâdan kurtulmayan kahramanı, sürekli kavga ederken ya da peştamallı vaziyette kâh kubbelerin arasında kâh Kapalıçarşı’da kaçarken seyrederiz. ‘Köyden kente göç’ konulu Türk filmlerinin unutulmaz mekânı Haydarpaşa Garı, Bei’nin kız arkadaşı için Paris bileti aldığı sahnede görüntülenir.

Uzak İhtimal

Filmin ana mekânı Musa’nın imam olarak atandığı Galata semti ve civarıdır. Burada küçük bir camide görev yapan Musa’nın evindeki pencereden Galata Kulesi görünür. Tophane, Karaköy ve Cihangir sokakları filmde karşımıza çıkan diğer mekânlardandır. İlk kez geldiği İstanbul’u keşfetmeye çalışan Musa, deniz kenarına inerek Boğaz’ı seyre dalar. Buradan denizi, karşı yakayı ve şehrin insanlarını izleyen Musa, sık sık derin düşüncelere dalar, güneşin doğuşunu izler. Filmde Musa’nın Clara ile gezmeye gittiği Şile sahnelerinde ise İstanbul’un kendine has bu sakin semtini ve buradaki hayatı izleriz.