Dua Almak için Kitap Yazıyorum

Kitap
Siyer ödüllü yazar Salih Suruç, çocuklarını Hz. Muham-med’in (sas) sevgisiyle büyütmek isteyenler için pedagog Kudret Eren Yavuz’un danışmanlığında "Çocuklarımıza Peygamberimizi Nasıl...
EMOJİLE

Siyer ödüllü yazar Salih Suruç, çocuklarını Hz. Muham-med’in (sas) sevgisiyle büyütmek isteyenler için pedagog Kudret Eren Yavuz’un danışmanlığında "Çocuklarımıza Peygamberimizi Nasıl Anlatalım?" (Timaş Yayınları) adlı bir kitap yayımladı. Kitapta, Efendimiz’in (sas) hayata bakışı, hayat tarzı hakkında olaylar hikâye ediliyor ve bu olayların çocuklara nasıl anlatılacağı noktasında fikirler veriliyor.

Salih Suruç, kalemini sadece Peygamber Efendimiz’i (sas) yazmak için kullanmış bir yazar. 23 yaşında yazmaya başladığı, "Kâinatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı" adlı kitabı, çıktığı günden bu yana en çok satanlar listesinde. Kitap, 210 baskı yaptı ve ‘En İyi Siyer’ ödülü almıştı. Suruç, bu kitabından sonra Hz. Fatıma ve Hz. Ebubekir’i konu alan iki kitap daha kaleme aldı. Şimdi ise çocuklara, Efendimiz’i anlatmanın derdiyle hazırladığı, "Çocuklarımıza Peygamberimizi Nasıl Anlatalım?" adlı kitapla tekrar karşımızda. Bu vesileyle Suruç’la buluştuk, yeni çıkan kitabını ve Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı’nı nasıl yazdığını konuştuk.

"Kâinatı Efendisi Peygamberimizin Hayatı " kitabından sonra köşeye çekildiniz. Uzun zaman göremedik sizi.

Peygamber Efendimiz’in (sas) hayatını yazdıktan sonra babam vefat etti. Memlekete, Urfa’ya dönmek zorunda kaldım. Orada birkaç yıl yaşadım. Ticaretle uğraştım, hatta çevremdekilerin ısrarıyla siyasete atıldım. Allah herkesi bir misyonla göndermiş dünyaya. Benim de misyonum ne siyasetmiş ne de ticaret. Yeniden döndük daktilonun başına. Peyderpey bir şeyler karalamaya çalıştım. Bu esnada Hz. Fatıma ve Hz. Ebubekir’i anlatan iki kitabım çıktı. Bir yandan da iş hayatına devam ettim. Bazı meslekler ortaklığı kabul ediyor ama yazmak maalesef kabul etmiyor. Ben de hep bunun sıkıntısını çektim. Tamamen kapanmadan yazamıyorum. Tabiî bu, biraz da yazmak istediğim konularla ilgili. Hz. Ömer’i yazarken onu anlatacak bir hayat yaşamak gerekiyor. Şimdi Arnavutköy’de bir fabrikada yöneticilik yapıyorum. Bir yandan da yazmaya çalışıyorum. "Çocuklara Peygamberimizi Nasıl Anlatalım?" kitabı hep aklımdaydı, Cenâb-ı Allah lütfetti, oldu.

Kitabı, torunlarınız Said Emre ve Fatıma Elif’e ithaf ediyorsunuz. Onlara Peygamber Efendimiz’i anlatma çabasının bir sonucu mu yoksa?

Torunlarım bu süreci hızlandırdı ve gerekliliğini daha fazla hissettirdi. Kitap fikri, baba olduğumda aklıma düştü. "Kızıma, oğluma imanın güzelliklerini nasıl anlatırım?" derken oluştu. İmanî mevzuları onların kalbine en güzel Efendimiz’i (sas) anlatarak yerleştirebilirdim. Bunun için kendime ikinci soruyu sordum: Ama çocuklara Efendimizi nasıl anlatmalı? Ve çalışmalara başladım. Çocuklar çok önemli. Dini eğitim 3 yaşından itibaren verilmeli. Peygamber ve yaratıcı mefhumu öğretilmeli. Pedogojik açıdan da uzmanlar, 3 yaşından sonra dini eğitimin verilmesinde bir mahsur görmüyorlar zaten. Bediüzzaman Said Nursî, dini eğitimini çocukken almamış birine, imanî mevzuları anlatmanın gayrimüslime anlatmaktan daha zor olduğunu söyler. Hâkezâ, Peygamber Efendimiz (sas) de çocukları çok önemsiyor, bir bebeğe söyletilmesi gereken ilk kelimenin ‘Allah’ olduğunu ifade ediyor. Ama sorun şu ki, insanlar bunları çocuğa nasıl anlatacağını bilmiyor.

Efendimizi anlatmak için önce bilmek gerekli. Kitapta buna önem verilmiş gibi…

Evet aynen öyle. Biz doğrudan çocuğa Efendimiz’i (sas) anlatmak yerine, anne babaları bilgilendirmeyi tercih ettik. Sonra da öğrendiklerini çocuklarına nasıl intikâl ettireceklerini gösterdik. Çünkü, anne babalar da ne yazık ki Efendimiz’i (sas) hakkıyla tanımıyor. Bildikleri sadece 571 ve 632 tarihlerine sığdırılmış kronolojik bir hayat. Savaşları, ne zaman evlendiği, kaç çocuğu olduğu… Bu bilgilerle O’nu seven, O’nun neden Allah’ın sevgilisi olduğunu bilen bir nesil yetişmez. O’nu kronolojik bilgiler dışında öğrenmeli.

Doğru, bu kitapla Peygam-berimiz’in (sas) kim olduğu ile ilgili bilgilerin verildiğini sananlar şaşıracak. Çünkü, Peygamberimiz’in kim olduğundan çok dünyevi ve uhrevi olarak nasıl yaşadığı, karakteri anlatılmış.

Efendimiz’in kim olduğunu zaten herkes biliyor. Mesele O’nun kimliğini nelerle oluşturduğu. Biz kitapta bunu vermeye çalıştık. Çünkü bir çocuğa Efendimiz’i (sas), O’nun kim olduğunu anlatarak değil nasıl yaşadığını öğreterek sevdirebiliriz. Bu yüzden kitapta Efendimiz’in (sas) yaşadığı olayları ve bu olaylar karşısındaki duruşunu hikâye ettik. Hayata karşı duruşunu gösterdik. Karakterini anlattık.

Peki, anne babalara kitapta anlattığınız bu olay ve hikâyeleri çocuklarına anlatabilmeleri için nasıl bir yol izlediniz?

Örnekler üzerinden gideyim. Efendimiz (sas) inanılmaz çevreciydi. Doğayı kirletmemeye, etrafı yeşillendirmeye özen gösterirdi. Hatta bir Hadis-i Şerifi’nde "Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin." diye ümmetine ağaç dikmenin önemi hakkında telkinde bulunuyor. Anne babalar, Peygamberimizin bu özelliğini anlatmak için çocuklarını alıp bir hafta sonu ağaç dikmeye götürebilir. Orada ağacın insana ve doğaya faydalarını anlattıktan sonra Peygamberimizin (sas) de ağaç diktiğini, üstelik insanlara ağaç dikme yönünde telkinlerde bulunduğunu söyleyebilirler. Biz de kitapta bunu yaptık. Olayları anlattık anne babalara, o olayları çocuklarına hangi ortamlarda anlatabilecekleri hakkında fikirler verdik. Bu yolla Efendimiz çocukların aklında daha kolay yer edecek.

Çocuklar sizce Peygamberimizin (sas) hangi özelliğini sevecek?

Çocukları çok sevmesini, onlarla oyunlar oynamasını sevecek. Sonra hayvanlarla olan ilişkisini…

Kitapta anlattıklarınızın televizyona aktarılması söz konusu mu?

Şimdilik değil. Ama olursa, çocuklara ulaşmak daha kolaylaşır.

Kitap, okuyanlara ne vadediyor?

Kitap değil de, "Peygamberi tanımak sevmek topluma ne kazandırır?" diye sormak daha doğru olur. Peygamber Efendimiz’in (sas) sevgisini içinde taşıyan onun gibi yaşamaya çalışan insan, hoş olmayan şeylere tevessül etmez. Bu da suçun, ihanetin, hırsızlığın, merhametsizliğin azaldığı bir toplumu getirir. Zaten bizim maksadımızda bu… Tabiî netice Cenâb-ı Allah’ın takdirinde.

Üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?

Niyetim Hülefa-i Raşidin’i tamamlamak. Hz. Ebubekir’i yazdım. Hz. Ömer’in yüzde 80’i bitti. İnşallah Hz. Ömer’i yayımladıktan sonra Hz. Osman ve Hz. Ali’ye başlayacağım. Tabiî Allah nasip ederse…

İnşallah bu kitap bana ahirette şefaatçi olacaktır

Siyer çalışmalarına nasıl başladınız?

Ben de bilmiyorum, nasıl başladığımı. Allah nasip etti. Üniversitede öğrenciydim. Bir büyüğümüz, "Peygamberimiz üzerine kitap yazsan. Herkesin severek okuyacağı, bu yönde iyi bir kitaba ihtiyaç var." dedi. Şaşırmıştım. Yazmaya meraklıydım, üniversiteyi İstanbul’da tercih etmemin sebebi de yayın hayatının bu şehirde olmasıydı. Ama Efendimiz’in hayatını kaleme almayı hiç düşünmemiştim. Üstelik daha önce hiçbir yayınım olmamıştı. Siyer üzerine çalışmayı çok seviyordum. Ama bunu, O’nu yazmak için değil, tanımak için yapıyordum. Gel gör ki, Allah gönlüme yazma sevgisini sırf O’nu anlatabilmem için vermiş meğer. Verilen fikri, vazife addettim üzerime, daha okulumu bile bitirmeden daktilonun başında buldum kendimi.

Korkmadınız mı altından kalkamam diye?

Kırk dökük, Olivetti marka bir daktiloyla yazdım ‘Kâinatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı’nı o günlerde. Kitap için araştırma yapmaya başladığımda 23 yaşında ve bekârdım; Beylerbeyi’nde oturuyordum. Sene 1976. Kitap bittiğindeyse evlenmiştim; üstüne üstlük iki çocuğum olmuştu, okulu bitirmiştim, bir yayınevinde editörlük yapıyordum. Tam 5 yıl sürdü kitabı hazırlamam. Yazamayacağım diye korktum elbette. Ama Efendimiz’in himmetini almıştım sonuçta, cesaretimi elden bırakmamalıydım. Bu hiç ümitsizliğe kapıldığım anlamına gelmesin. Çok zaman, ‘yapamıyorum’ diye bırakmayı düşündüm… Çünkü bazen oluyordu ki günlerce yazamıyordum. Bazen de 3-4 gün başından kalkmadan aralıksız yazıyordum. Böyle böyle 5 yıl geçti, eser bitmişti artık. Geriye dönüp kitabı okuduğumda asıl şaşkınlığı yaşamıştım. Belki de yazdığım bu kitap, bana ahirette şefaatçi olacaktır.

Yazmaya başlamadan önce nasıl bir ön hazırlık yaptınız?

Ben imam-hatip yıllarında Urfa Müftüsü Halil Gönenç ve daha başka pek çok iyi hocanın rahle-i tedrisinden geçtim, onlardan Arapça ve siyer dersleri aldım. Kendim de meraklıydım. Çok okurdum. Kitaba başlamadan önce de lisede aldığım bu eğitimi kullandım. Arapça kaynakların hepsini taradım. Ana kaynaklar hep başımda durdu. Sonra Efendimiz hakkında yazılmış tüm Türkçe eserleri okudum. Ama kitabı yazarken yol haritam daha çok Risale-i Nurlar oldu. Efendimiz’e (sas) Risale-i Nurlar’daki gibi bakmaya çalıştım. Bilgi konusunda zorlanmadım. Çünkü dünyada her yaptığı kayıt altına alınmış başka bir kişi yok. Bana düşen, bu bilgileri insanların anlayabileceği tarzda aktarmaktı.

Peki, kitabı bitirdiğinizde bu kadar hüsn-ü kabul göreceğini tahmin ediyor muydunuz?

Benim hiç beklentim yoktu maddi anlamda. Kitabın, en iyi siyer ödülü alması, bu kadar çok satması beni bir dualar, bir de Efendimiz’i yeni bir kişiye daha anlatma fırsatı verdiği için ilgilendiriyor. Kitap ne kadar çok satarsa, o kadar çok kişiye Efendimiz’i anlatmış oluyorum. O’nu benim yazdıklarımdan okuyan her kişi de bana dua ediyor.

Okurlardan dönüşler nasıl peki?

Çok güzel. İnanılmaz mutlu oluyorum. Dedim ya, bana bir şekilde ulaşan herkes ‘Allah razı olsun’ sizden diyor. Kitabı yazdığımdan bu yana Salih Suruç adını duyan herkesin ağzından bu cümle çıkıyor. Bundan daha güzel dönüş olamaz. İnşallah kitap O’nun şefaatini nasip eder. Ahirette Allah Resulü’nün karşısına çıkarabileceğim başka bir şeyim yok çünkü.

Zaman