Balkanlar’da asıl soykırım Türklere yapıldı

Kitap
Zuhal Erkek’in röportajı Balkan Savaşlarının 100. yılı dolayısıyla Yazar Halide Alptekin tarafından kaleme alınan “Ağlama Tuna” adlı romanında Balkan Türklerinin savaş sırasında yaşa...
EMOJİLE

Zuhal Erkek’in röportajı

Balkan Savaşlarının 100. yılı dolayısıyla Yazar Halide Alptekin tarafından kaleme alınan “Ağlama Tuna” adlı romanında Balkan Türklerinin savaş sırasında yaşadığı dramı anlatıyor.

Ağlama Tuna, vatan bilinen Balkan topraklarından kovulmanın, saldırılara, tehditlere karşı devletsiz kalmış bir halkın hikâyesi… Balkan Savaşları’nda alınan büyük bozgundan bugüne geçen zamanı ibret alınabilecek olaylarla anlatan Alptekin, Balkan halklarının arasına atılan nifak tohumlarını ve Osmanlı ordusunun siyasete nasıl alet edildiğini anlatıyor kitabında.

Yazar Halide Alptekin Yitik Hazine Yayınları’ndan çıkan Ağlama Tuna adlı son kitabı üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

BALKANLARI YOK YERE KAYBETTİK

Bu hikâye nereden çıktı? Sizi bu konuyu yazmaya iten sebep neydi?

Ağlama Tuna romanına konu olan göçün hikayesi Balkan savaşlarının 100. yılı münasebetiyle kaleme alınmıştır. 1912 ve 1913 yıllarında cereyan eden bu iki savaş Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü hızlandırmıştır. Kazanabileceğimiz halde ordunun en üst kademesindeki subayından en alt kademesindeki subayına kadar siyasete karışmış olması yüzünden yok yere kaybedişimiz üzerinde durmamız bir daha düşünmemiz gereken noktadır. Bu da tarihin ders veren özelliğine dikkat çekmektedir.

Bu kitabı yazarken neler hissettiniz? Kitabınızın adı neden Ağlama Tuna?

Bu kitabı hüzünlü duygular içinde kaleme aldım. Zira işlenen konuların akışı gereği göçe zorlanan roman kahramanımız Koca dede doğup büyüdüğü, yaşadığı, Silistre’yi terk etmek zorunda kaldığı için üzgündür, ağlamaktadır. Bu hüznüne şehrinin yanı başındaki Tuna’yı ortak etmektedir:

Ağla Tuna arkamda ağla Kocadede’ye,
Toprağın öz sahibi şimdi nerdedir diye!

Romanınızda özellikle tarihi malumatlara çok yer vermişsiniz. Romandan ziyade tarihi bir kitap niteliği taşıyor diyebilir miyiz?

Kitabın bütünü ele alındığında, konusu tarih olan bu eserdeki açıklamalar fazla olmasa gerek. 360 gramlık bir ekmeği dokuz ya da on gramlık bir maya ancak tava getirebilir. Olayların akışı içinde öncesi ve sonrasının ve o anın doğru bilinmesine ama bilinmesine taraftarım. Kitabı eline alanlardan kaç kişinin o konuyu araştıracağını, kaç kişinin atlayacağını iyi bilenlerdenim.

OSMANLI, BALKANLARDAN ÇEKİLDİKTEN SONRA UZUN SÜRE BARIŞ GELMEMİŞTİR

Balkanlar’da meydana gelen kargaşadan ziyade o zamanki Osmanlı Devlet yönetiminin Balkan konusundaki politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

18. yyın ilk yarısına kadar yaptığı savaşlarda başarılar elde eden ve statükoyu kısmen de olsa koruyabilen Osmanlı Devleti yüzyılın ikinci yarısında Ruslarla yaptığı savaş neticesinde imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması ile -1774- sadece gayrimüslim tebaanın çoğunlukta olduğu toprakları değil Kırım’daki Müslüman Türk toprağını da kaybetmek zorunda kalmıştır. Rus imparatoriçesine Osmanlı topraklarındaki Ortodoks tebaa üzerinde fiili hamilik haline gelen müdahale hakkı vermiştir. Bu tarihten sonra, Rusya Osmanlı’nın iç işlerine burnunu sokmaya başlamış, 1875 ten sonra Balkanlarda başlayan Panislamizm hareketi, isyanlar Rusya tarafından kışkırtılmıştır. Buradaki düzene çomak sokulmuş, tabiri caizse dünün kapıkullarına rahat batmıştır. Zira Osmanlı’nın o topraklardan çekilmesinden sonra uzun soluklu bir barış tesis edilememiştir.

OSMANLI BALKANLARDA HAK ETTİĞİ KARŞILIĞI ALAMIŞTIR

600 yıl devam eden birliktelik, 5 ayda sürülen insanlar… Bu kardeşliği, düzeni bozan sizce neydi?

Osmanlı’nın yönetimine karışan büyük devletler, fitne tohumlarını bu coğrafyaya saçmış. 1911 Trablusgarp savaşı öncesi İtalya, bugünkü Libya o zamanki Trablus halkını medeniyetten uzak tuttuğunu ileri sürerek o bölgeyi işgal etmişti. Medeniyetten bahseden bu medeni İtalya bölgeye gider gitmez binlerce insanı öldürmüş, ne kadar medeni olduğunu ispat etmişti. Balkanlarda yaşananlar da bundan farklı değildir. 1837’de II. Mahmut Şumnu’da bir konuşma yapar: ‘Siz Rumlar, siz Ermeniler, siz Yahudiler Müslümanlar gibi Allah’ın kulu ve benim tebaamsınız, vatandaşımsınız. Dinlerini başkadır ama kanunlar ve irade i şahanemin himayesindesiniz.’ Balkanlara adım attığı ilk günden ayrılışına kadar böylesine adil bir yönetim sergileyen ecdadım ne yazık ki hak ettiği karşılığı alamamıştır.

BALKANLAR BİZİM ANAVATANIMIZDIR

Kitabınızda Tuna’nın hala ağladığını söylüyorsunuz? Niçin hala bu gözyaşları devam ediyor

Tuna kendisini terk etmek zorunda kalan vatan evlatlarının, dedelerimin arkasından ağlamıştır. Çünkü Balkanlar bizim anavatanımızdı. 600 yılı aşkın bir süre cihan tarihine imzasını atmış bir imparatorluk, bunun 500- 550 yıla yakın zamanını Balkanlarda sürdürmüştü. Biz o toprakları İstanbul’dan önce fethetmiştik.
  
Kahramanımız Koca Dede Tuna’yı hüznüne ortak ediyor olsa da biz Tuna’ya kıyamıyoruz. Zira Mohaç’a, Niğbolu’ya, Plevne’ye şahitlik eden Tuna’da kefensiz şehitlerimiz var bizim, ecdadımın yadigarı nesiller, evladı Fatiha’nın torunları hala oralarda yaşıyor. İstediğimiz onların ağlamaması. Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece, ebediyen gülsünler isteriz. Onların her türlü hakları anlaşmalarla garanti altına alınsa da zaman zaman ihlal edilmekte, mağdur olmaktadırlar. İsimleri değiştirilmeye çalışılanlar, dinlerini yaşayamayanlar onlardı. Biz devlet olarak güçlü olursak dünya siyasetinde söz sahibi oluruz. Balkan savaşı başlamadan önce büyük devletler, savaşın sonucu ne olursa olsun Osmanlı’nın sınırlarının değişmeyeceğini söylemişlerdi ama sözlerini tutmadılar. Çünkü Osmanlı eski gücünü kaybetmişti. İtalya da Balkan savaşından sonra daha önce emaneten verdiğimiz 12 adayı bize geri verecekti. Ne yazık ki o da sözünü tutmadı. Demek ki güçlü olmak etrafınızı korkuyla karışık hizaya getiriyor.

ASIL SOYKIRIM BALKANLARDA TÜRKLERE YAPILDI

Türk nehir deyince Tuna’yı, dağ deyince Balkanları hatırlar diye başlıyorsunuz kitabınıza. Özellikle Balkan göçmenlerinin torunlarında, çocuklarında hala bu Balkan sevdasını görebiliyor musunuz? “Biz hala Balkan insanıyız” bilincine sahipler mi?

Benim ya da sizin dedeniz ama mutlaka ikimizden birinin dedesi, dedelerimizin dedeleri o topraklarda yatıyor. Yani Balkan bizim sevdamız, zira orası anavatanımızdı. Saldırgan emeller beslemiyoruz. Gerçek olan şu ki orada, Rumeli’nde bir Türk vatanı vardı. Unutmamamız gereken o. Çünkü tarihimiz kökümüzdür:

‘Derler insanda derin bir yaradır köksüzlük,
 Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.’
   
Dün yoksa yarın da yoktur, kök yoksa dal, yaprak da yoktur. Gençlerimiz çok değil 1912-1922 arasındaki tarihimizi çok iyi öğrensinler, bu vatanı daha çok sevecek, vazifelerine daha bir şevk ve aşkla sarılacaklardır. Günümüzde çokça söz edilen soykırımın aslında Balkanlarda Türk milletine karşı yapıldığını, asıl tehcire onların zorlandığını görecekler ve bu konular açıldığında söyleyecek çok sözleri olduğunu göreceklerdir. 1821 Mora isyanında 30 000, 93 Harbinde 262 000, Balkan Savaşlarında 632 000 Türk’ün hunharca katledildiğini tarih kaydetmiş. Bunlar kayıtlara geçirilebilenler, esas sayıyı Allah biliyor. Bu bilinci canlı ve diri tutmak hepimizin vazifesi…

Günümüzdeki Balkanlar’da yaşayan Türk halkının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
  
Şu anda Balkan ülkeleri ekonomik olarak pek de parlak bir durumda değil. Emekli olması gereken yaştaki insanların hala aylık 100 dolar gibi bir maaşla çalışıyor olmaları bunun ispatıdır. Oradan Türkiye’ye getirdiğimiz soydaşlarımız ve evlatlarında da ben inanıyorum ki aynı duygular mevcuttur. Bütün gayretimiz, bu bilinci şuurlu olarak canlı ve uyanık tutmak ve kim olduğumuzu unutturmamak.

On5yirmi5