Büyük paralar kazanmadan koleksiyoner olunabilir

Hobi
Erol Evgin, ‘Sevdan Olmasa’dır, ‘İşte Öyle Bir Şey,’dir, ‘Bir De Bana Sor’dur, ‘İçimdeki Fırtına’dır benim ve benim gibi bir çokları için. Melih Kibar ve Çiğdem Talu ikilisinin yaptığı, Erol Evgin’in ...
EMOJİLE

Erol Evgin, ‘Sevdan Olmasa’dır, ‘İşte Öyle Bir Şey,’dir, ‘Bir De Bana Sor’dur, ‘İçimdeki Fırtına’dır benim ve benim gibi bir çokları için. Melih Kibar ve Çiğdem Talu ikilisinin yaptığı, Erol Evgin’in yorumladığı pop müziğinin bir dönemine damgasını vurmuş bu şarkılar neredeyse dört kuşaktır dinleniyor. 
Erol Evgin’in bir çoğumuzun bilmediği bir başka özelliği daha var. 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’yla eşzamanlı olarak TÜYAP tarafından düzenlenen 23. Uluslararası Sanat Fuarı’nın Koleksiyoner Onur Ödülü’nü aldı. Evgin’le ödül töreni öncesi bir araya gelip sanattan müziğe uzanan bir söyleşi yaptık.
Dinleyicilerinizin, hayranlarınızın büyük bir bölümü bilmez ama resim koleksiyonunuz var ve aynı zamanda resim de yapıyorsunuz? Hangisi daha önce başlamıştı?
Koleksiyonerlik… Biliyorum ki, Türkiye ’de benim koleksiyonumdan çok daha zengin çok daha büyük birçok koleksiyon var. Ödüle ne derece layık olup olmadığımı kestiremiyorum. Ama benim koleksiyonumun da bir özelliği var. Bilirsiniz sanat işiyle uğraşanların hiç bir zaman çok büyük birikimleri olmaz. Hep bir eksik gedik olur ama hayat devam eder. Dünyaya bir daha gelsek yine sanatçı olmak isteriz. Ancak hep ekonomik sorunlarımız vardır. Benim koleksiyonum çok büyük paralar kazanmadan da insanların bir koleksiyon sahibi olabileceğinin iyi bir örneğidir. Ben bu anlamda ödülü hak ediyorum. 
Zaten sanatla çok iç içe olan bir eğitim aldınız…Evet, şimdiki adıyla Mimar Sinan, bizim okuduğumuz yıllarda Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü 1972 mezunuyum. Eşim de sınıf arkadaşım. Öğrencilik yıllarımızda akademinin koridorlarında Bedri Rahmi Eyuboğlu, Cevat Dereli, Zeki Faik İzer, Cemal Tollu, Neşet Günal gibi Türk resminin ustaları hocalarımızın resim sergileri olurdu. Sergilerinden resim alamazdık ama hayranlıkla izlerdik. Heykel hocam Sadi Çalık’tı hat hocam Emin Barım’dı. Mimarlık eğitiminin temelinde sanat alt yapımı vardı o dönemde. Zaten okula yetenek sınavıyla girdiğimiz için çok iyi desen yapmamız gerekirdi. Bu yüzden sanatla ilişkim hep oldu. Tabii bir de susmuş mimari müzik var hayatımda.
Zaten siz daha o yıllarda Erol Evgin olmuştunuz sanırım?
Tabii çok ünlü değildim ama gayreti içindeydim. Müzikle ilişkim çok küçük yaşlarda başladı. İlk albümümü 1969 yılında çıkarmıştım. Dolaysıyla müzik, mimarlık, resim, heykel derken sanat benim hayatımda çok yer kaplıyor.
İlk aldığınız resmi hatırlıyor musunuz?Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun bir deseniydi. Daha sonra yavaş yavaş resim biriktirmeye başladım. 40 yıl içinde aşağı yukarı 200 resimlik bir koleksiyonum, daha doğrusu koleksiyonumuz demem lazım. Onun da çok büyük katkısı var. Zaman zaman beni çok da dizginledi. “Paramız yok sakın resim alma” diye…
Kadınların asli görevi zaten erkekleri dizginlemek…Bir sergiye gitmiştim, karım yine hemen “Aman sakın alma” demişti. Çünkü ben dayanamayıp hemen kırmızı işaret koyuyorum. Neyse sonra eve geldik, serginin kataloğuna bakıyoruz. “Bak şu ne güzelmiş” dedi. “Ben de onu aldım zaten” dedim. 
Sanıyorum jüri seçim yaparken koleksiyonun dil birliği olmasına da bakıyor. Sizin yoğunlaştığınız bir isim ya da dönem var mı?
Var sayılır. Benim koleksiyonum figür resmine dayalı ve ekonomik nedenlerden dolayı da çok eski sanatçıların eserleri yok bende. Genellikle 1950’lerden günümüze Zeki Faik İzer, Tural Erol, Avni Arbaş gibi çağdaş isimlerden başlayarak günümüze uzanıyor.
Resim yapmaya ne zaman başlamıştınız? 
Resim tutkum beni resim yapmaya götürdü. 2001 krizi başladığında “İşler durur artık bizde, hobilerinize yönelin arkadaşlar” dedim. Ben de Mahir Güven’i aradım. Çok sevdiğim bir sanatçıdır, “bana resim yapmasını öğret” dedim. Mimari desen çok farklı. Mimarlıkta bir çizgiye çok düşünerek çizmek zorundasınız. Resimdeki çizgide ise refleks var. Ben çok çabuk çözeceğimi zannettim ama bir yıl desen çizdim. Sonra da yağlıboyaya geçtim. Desen resmin namusudur. Ben bir deseni olmayan soyut resmi bile hemen anlarım. Sonra dört yıl yağlıboya çalıştım. Ve 2005 yılında ‘Miras’ adlı bir sergi açtım.
Orada da resmi biraz bildiğim sulara çekip mimarlıkla buluşturmak istedim. Bu topraklar üzerinde yaşamış Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi uygarlıklardan bize kalmış, soylu yalnızlığı resmettim. Günümüzde hoyrat bir şekilde her şeyi yok ediyoruz. Ayasofya’ya bakın, sorumsuzca duvarına işportacı tezgâhlarını, büfeleri dayamışlar. Aşağı yukarı 60 tane yağlıboya yaptım. Ortaköy Sanat Galerisi’nde, İzmir Resim Heykel Müzesi’nde Ürgüp Semih Balcıoğlu Galerisi’nde sergi açtım. Bir de Trabzon Üniversitesi’nde.
Neden bu kadar uzun bir süre ara verdiniz?
Bit pazarına nur yağdı, benim şarkılar tekrar gündeme geldi 2005’ten sonra koleksiyon albümleri yaptım. Ta ki geçen yıl Devrim Erbil “Gelin bir sergi, açalım sizinle” deyince tekrara gaza geldim. Şimdi 2014’de Devrim Hoca’yla beraber bir sergi açacağız. 
Keşke bir döneme damgasını vuran ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’ gibi müzikallerinizden aklınızda en çok yer eden sahneleri resmetseniz…
Çok hoş olur, çok iyi bir fikir verdiniz bana. Ben Cevat Dereli’yi davet etmiştim ve orada bir tablo yapmıştı. Onlar bizim işimiz olduğu için oradaki görkemin biz belki de farkında değiliz. Haklısınız oralardan çok iyi resimler çıkartılır.
Müzik çalışmalarınız nasıl gidiyor? 
2005 yılında Melih aramızdan ayrıldıktan sonra hayatımıza fon müziği olmuş bu parçaları bir koleksiyon albümü haline getirmek istedim. Sonra da rüzgâr esti ve biz tekrar yoğun bir şekilde çalışmaya, konserler vermeye başladık. Bir iki yeni albüm de yaptım.
Koleksiyoner ödülüne dönecek olursak bu onur ödülü size ivme kattı mı?
Tabii olmaz mı, bana büyük bir şevk verdi bu ödül. Şimdi daha çok genç sanatçıların eserlerine yönelmek istiyorum. 
Koleksiyonunuz tuval resmi ağırlıklı mı, heykel ya da enstalasyon, video gibi çalışmalar da katıyor musunuz? 
Heykel çok seviyorum ama ne yazık ki çok fazla biriktiremedim. Enstalasyonlar ise beni çok fazla heyecanlandırmıyor. Türkiye’de tüm sokaklar enstalasyon. Bence eski kıta Avrupa’sının ‘cool’ insanlarının ihtiyaçları için yapılmış. Ben daha çok tuval resmi seviyorum. 
Türkiye’nin son dönemde sanatla ilişkisini nasıl buluyorsunuz?
Daha çok sanat olmalı. Hayat hoştur ama boştur içini sanat doldurur. Sadece yiyip içip yatıp kalkmakla hayat geçmez. Hayatımızı anlamlandıran şeylerin başında gelir sanat. Koruyucu hekimlik diye bir şey var. Sanat da ruh sağlığımız için bu etkiyi görüyor. Bazen konserler için filan güneydeki tatil köylerine gidiyoruz. Yabancılar bir masa etrafında toplanmış, gülüyor, eğleniyor konuşuyor. Bizimkiler bakıyorum, suratlar asık ya iş telefonları ediliyor ya da asık suratlı oturuluyor. Anneler sürekli ‘yapma çocuğum’ deyip duruyor. Televizyonda ise haberler siyaset kavgaları ve trafik kazalarından ibaret. En sonunda da hayvanat bahçesinde panda haberleri geliyor. Tiyatro, müzik, resim, tiyatro, edebiyat hayatımızı doldurmalı. Bence her haber bülteni bir sanat olayıyla bitmeli. 
Resim sizin için bir yatırım amacı mı yoksa zevk için mi alırsınız?
Bugüne dek her resmi severek aldım. Uzun uzun baktım, o resim bize her seferinde başka bir tat verdi. Ama tabii ki her şey gibi resim de zaman içinde değerleniyor. Ben dost olduğum sanatçıların atölyelerinden resim alırım galericiler bunu pek sevmezler. Ama aslında resmin doğrusu galeriden alınır. Çünkü atölyeye gittiğiniz zaman sanatçı size bir kaç resim çıkarıyor. Bir de almadığınız zaman beğenmemiş gibi oluyorsunuz.
Müge Akgün
Radikal