Havas ilmi nedir?

Kültür Sanat
Havas ilmi nedir? Havas ilmi caiz midir? Havas ilmi ne demektir? Detaylar haberimizde… Bir nesnede bulunup başkalarında bulunmayan tabiat, özellik ve niteliği ifade eden hâs ve hâssa kelimelerin...
EMOJİLE

Havas ilmi nedir? Havas ilmi caiz midir? Havas ilmi ne demektir? Detaylar haberimizde…

Bir nesnede bulunup başkalarında bulunmayan tabiat, özellik ve niteliği ifade eden hâs ve hâssa kelimelerinin çoğulu olan havâs insanlar için kullanıldığında “sıra dışı, üstün, seçkin kişiler” anlamına gelir.

Havas İlmi; nesnelerle harf, kelime ve duaların gizli özelliklerinden faydalanarak gaybdan haber verdiği veya varlıklar üzerinde etkili olduğu ileri sürülen bir ilimdir.

İslam alimleri, Allah’ın varlıkları farklı şekillerde ve bir hikmet üzere yarattığı gerçeğinden hareketle onlardaki ilahi sırları keşfedebilmek için türlerini araştırmışlardır. Cahiz, Gazali, el-Kazvini gibi İslam Alimleri tabiattaki canlı ve cansız varlıkların sahip oldukları özellikleri keşfetmek için çalışmışlar ve ve bu çalışmalarını kitap ve risaleler şeklinde yazıya dökmüşlerdir.

Havas İlmine genel yaklaşım şöyledir: Her varlık türü kendi oluşumunu sağlayan bir elemana sahiptir ve her varlık farklı karışımların meydana getirdiği bir birleşiktir; varlıkları diğerlerinden ayıran bu özellikleri “havassü’l-eşya” denilir. Dolayısıyla her varlığın kendine ait bir havassı vardır. Bazı varlıkların hassaları bilinirken bazıları gizli olduğu için bilinmemektedir. Havas ilmiyle uğraşanlar, bu gizlilikleri keşfederek olağanüstü sayılan birtakım işleri yaptıklarını iddia etmektedirler.

İbn-i Haldun, Mukaddime adlı eserinde havas ilmini, onun bir cüzünü teşkil eden esrar-ı huruf ve simya ile birlikte değerlendirir. Başlangıçta Müslümanlar arasında böyle bir ilmin olmadığını, daha sonraki yıllarda Şia ve Batıniliğe yönelenler tarafından İslam kültürüne sokulduğunu ifade eder. Havas ilmi hakkında en geniş bilgiyi Taşköprülüzade Ahmed Efendi vermektedir. Ahmed Efendi’ye göre gizli ilimleri elde etmede etkili olan şeyler; nefsin gücü, feleklerin yardımı, tılsımlar ve nesnelerin gizli özelliklerinden faydalanmaktır. Bunun için insanın dünyevi zevklerden uzaklaşması ve yalnız zikir ve dua ile vakit geçirmesi gerektiğini söyler. Sıkı bir nefis terbiyesi yapan kimsenin nesnelerin gizli özelliklerini öğrenebileceğine ve onları kullanabileceğine inanır. Katip Çelebi ise havas ilmine konu olan varlıkları şöyle sınıflandırmaktadır:

  1. Huruf ilmine ait kaidelerin içinde yer alan isimlerin ve bu isimleri meydana getiren harflerin havassı
  2. Efsunlarda kullanılan dua ve ayetlerin havassı
  3. Burçların ve yıldızların havassı
  4. İklimlerin ve şehirlerin havassı
  5. Kara ve denizlerin havassı

Gelenekte ise havas ilminin harf, rakam, isim ve duaların hassalarından yararlanılarak yapılan işlemler akla gelse de aslında durum farklıdır. Bu ilmin nesnelerdeki soyutluktan çok hakikate dayandığı görülür. Bu yönüyle havas ilminin kimya, fizik ve biyoloji gibi müspet ilimlere olumlu katkıda bulunduğu söylenebilir.  Nitekim havas ilmi için çeşitli taş ve madenleri, bitkileri, hayvanları konu edinen birçok eser konu kaleme alınmıştır. Ayrıca ilim tarihi üzerine eser veren birçok yazar havas terimini bu anlamda kullanmıştır.

Çağdaş Müslüman müellifler havas ilminin iki boyutuna dikkat çekmişlerdir. René Guénon’a göre havas ilminde “gizli ilimler” değil “gizlenmiş ilimler” söz konusudur. Seyyid Hüseyin Nasr’a göre ise bozulmamış haliyle bu ilimler kainattaki gizli güçleri ve bu güçleri kullanma vasıtalarını ele alır. Halk arasında yaygın şöhrete sahip eserlerde daha çok harflerin, kelimelerin, isimlerin kendilerine özgü hassaların bulunduğu, bu hassaları bilen kişilerin söz konusu bilgiyi kullanarak duyular ötesinden haber verebildikleri ve nesnelere hükmettikleri ileri sürülmüş, böylece havas ilmi tek boyutlu hale getirilmiştir. Bundan sonra havas ilminin amacı düşmanların yenilmesi, saklanan hazinelerin bulunması, insanlar arasındaki sevgi ve nefret duygularının arttırılması ve büyücülüğe dönmüştür.

Havas İlmi İlk Nerede Ortaya Çıktı?

Havas ilminin keşif ve tespitinin ilk olarak Mısır’da ortaya çıktığı düşünülmektedir. Mısırlıların bitki ve hayvan kültürleri yönünden zengin oluşlarının bu ilmin Mısır’da ortaya çıkmasını sağladığı düşünülmektedir. Yunanların ise Havas ilmine dair bilgileri Mısırlılardan aldıkları, daha sonra Demokritos, Manethen, gibi filozoflar sayesinde bu ilmi ileriye taşıdıkları ve ardından bu bilgiler Yeni Pisagorcu etkiler yoluyla Doğuya geçtiği tahmin edilmektedir.

İslam döneminde havas ilmine ilgi duyan ve onu yaygın bir şekilde kullananların başında Şiiler ve mutasavvıflar gelmektedir. Şiilerin havas ilmine olan bu ilgisinin nedeni, Ehl-i Beyte mensup kişilerin diğer insanlardan imtiyazlı oldukları inancı ile Hz. Adem’e esmânın öğretilmesiyle başlatıp bütün peygamberlerde devam ettirdikleri hurûf ilminin Hz. Muhammed’de en üst noktaya ulaştığı, ondan Hz. Ali’ye ve ondan da imamlara geçtiği yolundaki telakkileri oluşturmaktadır.

Havas ilmi nesnelerin gizli özelliklerini tanıma ve bu özelliklerden faydalanmayı amaçlayan bilgi dalıdır. Eğer nesnelerin gerçek özelliklerine varıp onlardan yararlanmak isteniyorsa bunda dinen bir sakınca yoktur. Bu özellikler duyularla ve kesin biçimde algılanabildiği takdirde bilimin alanı içine girmektedir. Havas ilminde varsayımlar, modern bilimin deneysel yöntemleriyle temellendirilemeyen ön kabullerden ibarettir. Nasıl ki simya modern kimyanın, astroloji modern astronominin gelişmesine katkıda bulunmuşsa havas ilmi de “tabii özellik” kavramının araştırılmasına katkıda bulunmuştur. Havas ilmi konusunda yapılan tartışmalar daha çok nesnelere birtakım itibarî değerler vererek bunlar üzerine hüküm bina etme noktasında odaklanmaktadır; hermetik gelenek denilen de budur. İbn Teymiyye, böyle bir geleneğin Hz. İdrîs’e dayandığına dair elde sahih haberler bulunmadığını, bulunsa bile bunların bir peygamberde görülen mûcizeler olabileceğini ve günlük hayatta denenemeyeceğini söylemekte, ayrıca Ca‘fer es-Sâdık, takipçileri Mâlik b. Enes ve Süfyân b. Uyeyne’ye nisbet edilen cefr ve vefklerin de bu kişilerle ilgisinin olmadığını belirtmektedir. Hz. Ali’nin hilâfetinden sonra fitnenin zuhuruyla ümmet çeşitli kamplara bölününce gulât-ı Şîa’ya mensup fırkalar Selef’e karşı bir söylemle ortaya çıkmışlar, bu iddialarının kaynağı sorulunca da, “Hz. Ali ve Ehl-i beyt’e verilmiş gizli bilgilerdir” demişlerdir. Kur’an’da onun şifa olduğu (Yûnus 10/57; el-İsrâ 17/82; Fussılet 41/44), hadis kaynaklarında ise havas ve faziletlerinin bulunduğuna dair bilgiler yer almakla beraber buradaki şifanın maddî hastalıklara değil küfür, şirk, fitne, cehalet gibi kalbî hastalıklara karşı ve yine havas ve faziletinin de müminin kalbine takvâ, irade gücü, yakīnî iman vb. ilham ve telkin etmesi şeklinde olduğunu düşünmek gerekir. Kâtib Çelebi havassın, sâlih kişilerin tecrübelerine dayanan virdlerin tekrarlanması suretiyle isteğe ulaşma olduğunu ve bazı havas hakkında çeşitli hadisler mevcut bulunmakla birlikte bunların çoğunun mevkuf olduğunu, hakkında hadis bulunmayan havassa dair ise halkın çok şey uydurduğunu söylemektedir.