“Seksenler”den sonra neler değişti?

Görsel Sanatlar
İlk dönem sit-com’u olma özelliği taşıyan dizide 12 Eylül’ün sıradan insanların hayatında neleri değiştirdiği anlatılıyor. Birol Güven ile ‘Seksenler’ için başlayan sohbette 12...
EMOJİLE

İlk dönem sit-com’u olma özelliği taşıyan dizide 12 Eylül’ün sıradan insanların hayatında neleri değiştirdiği anlatılıyor. Birol Güven ile ‘Seksenler’ için başlayan sohbette 12 Eylül’ü ve 10 yıldır devam eden Çocuklar Duymasın’ı konuştuk.

Pek çok filme ve belgesele konu olmuştu Seksenler. Bir sit-com olarak ilk değil mi?

İlk kez neşeli bir bakış açımız var. Zor ve acılı bir dönem; insanlar ölüyor, darbeler oluyor, bizim neşeli bir şey yapmamız zor olacak. Ama suluzırtlak bir şey de olmayacak. Sağcı solcu iki karakter var. Bunlar yakın arkadaş. Sabahları başka yönlere gidiyorlar, akşam mahalleye geliyorlar. Birbirlerini tehlikelerden korumak için uyarıyorlar.

O dönemle ilgili sizin anınız var mı?

Var tabii. Hacettepe’de Beşiktaş-Karşıyaka basketbol maçı var. Maça gittik. Baktım, en önde aynı odada kaldığım arkadaşım. Bize taş atıyor. Başka biri oluyor insan.

Bir soba etrafında toplanan hayatlar izleyiciye sıcak geldi…

O dönem toplumda dayanışma içindeydik. Bir sobanın etrafında kenetleniyorduk. Sonra hepimiz kaloriferli evlere çıktık. Ve odalarda yalnızlığa mahkûm edildik. Eskiden bir televizyonumuz vardı, ona bakıyorduk. Şimdi tematik kanallarımız var ve yalnızız…

Fakir ama mutluyduk yani…

Fakir değildik ama yokluk vardı. Kimsenin bir şeyi yoktu ama mutluyduk. Erkekler kahvehanelere gidiyor, kadınlar kapı önünde buluşuyordu. Ama kimse psikologlara gitmiyordu. Modern hayat bize konfor veriyor, ama mutluluğumuzu alıyor.

Seksenler’in bir ana hikâyesi var mi?

1979’da başlıyoruz. Baba çocuklarını korumaya çalışıyor. Okula göndermiyor. Büyüdükleri evi 2012 yılında kat karşılığı yıkmaya karar veriyorlar. Baba da ikna ediliyor, ama "Bir ay bu evde yaşayacaksınız, sonra hep beraber yıkacağız." diyor. Kavgalar, mutsuz evlilikler ve sıkılan çocuklar… Ev onları bir ay içinde değiştiriyor, dönüştürüyor. Mahalle onları tedavi ediyor. Çocuklar 2012’de de sokakta oynamayı keşfediyor. Soba kuruyorlar eve. Eski günlerine dönüp süre dolduğunda da evi yıkmayacaklar.

Beklentilere cevap verebilecek mi?

Seyirci ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ gibi bir şey bekliyorsa hayal kırıklığına uğrar. Bizim dizimizde gündelik hayat var. Kötü bir şey olmayacak. Biz bu diziyi 12 Eylül komedisi olarak tasarladık. İnsanlar bugüne kadar büyük 12 Eylül hikâyeleri izledi. Çoğunun da siyasî kimliği vardı. Bizimkiler öyle değil. Türkiye’de o zaman bu taraklarda bezi olmayan milyonlarca insan vardı. Onların hayatında nelerin olduğunu anlatıyoruz.

Hangi sıradan insanlar mesela?

12 Eylül’ün meşhur gerçek hikâyesidir; askerler 8 kişiyi alıyorlar. Merkeze ‘8 kişi aldık’ diyorlar. Yolda giderken biri kamyondan atlıyor. Kalıyor 7 kişi. Merkeze 8 demişler ne olacak? Oradaki simitçiyi alıyorlar. O simitçi 3 yıl yatıyor. Biz o simitçinin dizisiyiz.

Hem yapımcı hem senarist zor oluyor mu?

Ben sadece yapımcı değilim. Belki de Türkiye’deki tek yapımcı senaristim. Yapımcılık ticarî bir kimlik. İşadamı, restoran da açar film de çeker. Ama içine girip, biraz senaryoyla da uğraşınca çok vakit alıyor. Diğer yapımcıların böyle bir sorunu olduğunu zannetmiyorum. İşadamı sanayicilik gibi her dizi bir KOBİ.

"Meltem, Haluk’u aldatırsa reytingler patlar"

"Çocuklar Duymasın 10 yıldır devam ediyor. Kimsenin hayatı Fatmagül’ün Suçu Ne gibi değildir. Diğerleri uyduruyor, biz hayatın kendisini yazıyoruz. Sert hikâyelerin karşısında gündelik hayatla ayakta durmakta zorlanıyoruz. Burada haksız bir rekabet var. Onların daha geç bir saatte başlaması lazım. Yan yana koyduğunuzda onun seyir değeri daha fazladır. Televizyonlarda fırtına var, biz limanız. Meltem’le Haluk’u boşanma sürecine soksam reyting artar. Haluk aldatırsa reyting artar. Meltem aldatırsa daha çok artar. Meltem yakın bir arkadaşla aldatırsa daha da çok artar. Ben nasıl reyting alacağımı biliyorum; ama yapmayacağız böyle şeyler, çocuklar izliyor bizi."

Zaman