Akordeonu Caza Kazandıran Adam

Görsel Sanatlar
Sevin Okyay Çok değil üç yıl önce onu Paolo Fresu ve Jan Lundgren ile Mare Nostrum konserinde, gene İstanbul Arkeoloji Müzeleri Avlusu’nda dinlemiştik. Bu bahçe, tıpkı Aya İrini gibi, müziğe bir...
EMOJİLE

Sevin Okyay

Çok değil üç yıl önce onu Paolo Fresu ve Jan Lundgren ile Mare Nostrum konserinde, gene İstanbul Arkeoloji Müzeleri Avlusu’nda dinlemiştik. Bu bahçe, tıpkı Aya İrini gibi, müziğe bir şeyler katan, çok yakışan bir mekân. Ne çok hayranı olduğunu yaptığım radyo caz programlarından bildiğim Richard Galliano, bu sefer ustası ve hamisi, onun akordeon için yaptığını daha önce bandeneon için yapmış Astor Piazzolla’dan seçmeler çalacak. Bu sefer onu caz değil klasik müzik festivaline konuk edeceğiz.

İtalyan anne-babanın Fransa’da doğan oğlu Galliano, akordeon hocası babası Lucien’in yolundan giderek küçük yaşta akordeon çalmaya başlamıştı. (İki yıl önce baba-oğul ortak bir akordiyon metodu yazıp, SACEM En İyi Pedagojik Çalışma Ödülü’nü aldılar). Küçük Richard sonra trombona geçti, konservatuvarda müzik eğitimi gördü. Yeniyetme yaşında da caza, özellikle de ‘cool’ dönemin Miles Davis’i ile Clifford Brown’ına âşık oldu. İmkânsızı başarıp, caz akordeyoncusu sıfatıyla varlığını sürdürmeyi becerdi. Bunda, 1973’ten sonra Paris’e taşınıp, Claude Nougaro’nun orkestrasında şef, aranjör ve besteci olarak çalışmaya başlamasının da payı var elbette. Üç yıl orada kaldı, cazın pek çok büyük ismiyle (Baker, Zawinul, Thielemans, Carter, Petrucciani, Garbarek) çalıştı. New York’a gittikten sonra bu listeye Solal, Pascoal, Brahem, Fresu ile Lundgren, Burton vb. de eklenecekti.

Folk köklerine döndü

Ancak Astor Piazzolla ile tanıştıktan sonradır ki, yeniden Avrupalı mirasının bilincine vardı, kendi folk köklerine döndü. Modası geçmiş sayılan Fransız salon dansı ‘müzet’ geleneğini modernleştirip Amerikan cazının doğaçlamasına açarak ona hayat verdi. Hamisi, yol göstericisi Astor Piazzolla’nın Arjantin tangosu için yaptığını, o da müzet için yaptı. Aslında Galliano’nun caz yanı elbette folk yanından, ama ikisi arasındaki çizgiyi seçilmeyecek hale getirdiği de söylenebilir. 1993’te Dreyfus ile anlaşma imzaladı, plak şirketi ona önce ülkesinde, sonra da uluslararası caz ve dünya müziği hayranları nezdinde kendini gösterme fırsatı tanıdı. Bazen klarnet ve soprano saksofonda Michel Portal ile, bazen gitarist Jean Marie Ecay ile ama çoğu zaman basta Jean-François Jenny-Clark ve davulda Daniel Humair’den oluşan gözde ritm seksiyonu ile kayıt yaptı. Jenny-Clark’ın vakitsiz ölümünden sonra yerini Rémi Vignolo aldı. On yıl önce Dreyfus, Richard Galliano’nun onlar için gerçekleştirdiği yedi albümden ‘Gallianissimo’ seçkisini yaptı.

Piazzolla’ya armağan edecek

1999’da, oda orkestrası eşliğinde kendi besteleri ile Astor Piazzolla bestelerini sunmuştu. 2003’te ise, üstada saygılarını bu kez, sadece onun müziğini çaldığı ‘Piazzolla Forever’ ile sundu. Bandoneona saygınlık kazandıran Piazzolla, aynı zamanda tangonun tarihindeki en önemli kişidir. Bu tarihteki yeri, ancak Duke Ellington’ın caz tarihindeki yeriyle kıyaslanabilir. Piazzolla aynı zamanda çalması zor olan enstrümanı bandoneonun bir numaralı ustasıydı. Caz ve klasik müzikten alıp kattıklarıyla tangoyu dans salonlarından konser salonlarına taşımış, ‘nuevo tango’ adını takmıştı. Galliano, akordeon ve bandaoneonda onun müziğini bize armağan edecek.

‘Sonsuza Dek Tango’, Richard
Galliano akordeon & bandoneon,
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Avlusu/ bugün saat 21.00

Radikal Gazetesi