Prof. Zeki Kuşoğlu: “Türk İslam Sanatları nedir?”

Fikir
İnsanın mesleği ile birlikte meşrebinin de şekillenmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu, “Bizim ortak beslendiğimiz alanlar artık spor, siyaset ve cinsel aşırılıklar üzerind...
EMOJİLE

İnsanın mesleği ile birlikte meşrebinin de şekillenmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu, “Bizim ortak beslendiğimiz alanlar artık spor, siyaset ve cinsel aşırılıklar üzerinden. Oysa bu üçünün de belli bir limit içerisinde toplumla paylaşılması gerekir. Güzellik ise hayatın her safhasında, her yerinde olmalıdır. Güzelliğe yeterince değer vermediğimizden yaşadığımız yerler çirkinleşiyor. Sıkıntılı, kavgalı, edepten yoksun hâle geliyoruz.” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin katkılarıyla Türkiye Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen 31. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı kapsamında ESKADER tarafından gerçekleştirilen “Beyazıt Ramazan Sohbetleri”nin 16. gün konuğu, Hezarfen sanatkâr Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu oldu.

Zeki Kuşoğlu, konuşmasında, “Türk İslâm Sanatları nedir; niçin ve nasıl öğrenilmelidir?” sorusuna cevap aradı.

Kur’ân’da ve hadiste sanat

Prof. Zeki Kuşoğlu, konuşmasına Kur’ân-ı Kerim’deki 22 ayette sanattan bahsedildiğini ve büyük bir kısmının sonunda “Allah’ın sanatları” dendiğini dile getirerek başladı. Kuşoğlu, Peygamber Efendimizin “Allah güzeldir, güzeli sever” mealindeki hadisi ile de İslâm’ın sanatı teşvik ettiğini belirterek, “Milletimiz bu sözlerden bir şeyler anlamış olsaydı ecdadın ortaya koyduğu sanatı yerlerde süründürmezdi” dedi.

Millî sanatlarımızı, İslâm öncesi Türk sanatı ve İslâm sonrası Türk sanatı olarak ikiye ayıran Kuşoğlu, “Atlı-bozkır” medeniyetinin, Türk kültürünün temelini oluşturduğunu, göçebelikle ortaya çıkan sanatların bugüne ulaştığını ve buna rağmen bir zamanlar anlaşılmadığı için “göçerler”in aşağılandığını anlattı. Kuşoğlu, şöyle konuştu:

Metropolitan Müzesi’nde Selçuklu halısı

“Alaturka, Türk’e has demektir. Bu aslında yüceltici bir kelime iken bize kötü fatura edilmiştir. Hakiki tarafımız olmasına rağmen sahip çıkılmayan değerler aşağılanabilir. “Atlı-bozkır” kültürü; deri, madden, halı ve kilim sanatları ve çadır kültürü ile dünyaya yön vermiştir. İslâm’ın kabulünün ardından bu sanatlar İslâmî yaşam düzenine devredilmiştir. O günlerden bu günlere dek korunabilmesi mümkünken Selâtin camilerindeki halıların yokluğunu cehaletle mi, alıkonmalarıyla mı açıklayacağız? Amerika Metropolitan Müzesi’nde bile hâlâ Selçuklu halıları koruma altındayken üstelik. İşte biz, bu yüzden Türk İslâm sanatlarını öğrenmeliyiz, hatta mecburuz.”

“Türk İslâm sanatlarını niçin öğrenilmeli?” sorusunu 4 ana başlıkla cevaplayan Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu, birinci sebep olarak “Kimlikli sanat yapmak adına öğrenmeliyiz” diyerek bunun sebeplerini şöyle sıraladı:

Sanat, daha basit tarifler üzerinden anlatılmalı

“Millî olmazsanız milletler arası olamazsınız.  Sporda olduğu gibi sanatta da bu böyledir. Kimliğiniz gibi sanat yapmazsanız, ‘gibi sanat’ yapmaya mecbur olursunuz. Bir İngiliz ya da bir Fransız ya da bir İtalyan gibi… Bu durumda takdir ve teşvik görülmez. Bir eşyanın yöresel kimliği de çok önemlidir, bunu diğerlerinden ayırt edebilmek de… Aristokratik tarifler ancak kurumların içindeki üst düzey insanların birbirini anlayabilmeleri için söylenir. Oysa sanat, daha basit tarifler üzerinden anlatılmalı ve farklılıklar böyle idrak edilmelidir.”

Hüner Üniversitesi

Türk milletinin yıllarca millî ve yöresel sanatlarından alıkonarak Batı sanatını yapmaya zorlandığını anlatan Kuşoğlu, “Bunun sonucunda bizim minyatürlerimiz, kitaplarımız ve daha birçok sanatımız Batı müzelerini doldururken biz, eski eserleri anlamaktan aciz bırakıldık” dedi. Türkiye’de yıllarca hat sanatının sanat sayılmadığını ve itibarına kavuşması için büyük çabalar sarf ettiğini söyleyen Kuşoğlu, bütün Türk-İslâm sanatlarını içeren bir “Hüner Üniversitesi” kurdurma girişimleri olduğunu ancak hâlâ bu konuda bir gelişme sağlanamadığını kaydetti. Kuşoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Sanat, san-at mesabesinde görülmesinden dolayı hafife alınmıştır. İnsan madde ve manâdan meydana gelir. Manevî yönünü sanat ile beslemelidir. Bizimle aynı tastan su içmeyen aydınlarımız Batı hakkında, Batı ile mukayese edilemeyecek kadar cahildirler. Bizim musikîmiz onlara sıkıcı gelip dinlemedikleri ve yakın tarihimizdeki önemli bestekârları tanımadıkları gibi Batılı müzisyenleri ve Batı müzik tarihini de bilmezler. Oysa Batılı aydın kendi klasik ve çağdaş müzik kültürüne vakıftır.”

Sanat eğitimi ilkokulda başlamalı

Millî sanatların ilkokuldan üniversiteye kadar öğrenilmesi gerektiği görüşünü savunan Kuşoğlu, sanatın Allah’ın kullarına lûtfettiği ortak dilin adı olduğunu, sanat icra edenin toplumla kaynaşabilmesi ve anlaşılabilmesi için toplumun bütün eğitim hayatı boyunca sanat eğitimi alması gerektiğini söyledi. Kuşoğlu, şöyle konuştu:

“İnsanın mesleği olurken meşrebinin de olması lâzım. Bizim ortak beslendiğimiz alanlar artık spor, siyaset ve cinsel aşırılıklar üzerinden. Oysa bu üçünün de belli bir limit içerisinde toplumla paylaşılması gerekir. Güzellik ise hayatın her safhasında, her yerinde olmalıdır. Güzelliğe yeterince değer vermediğimizden yaşadığımız yerler çirkinleşiyor. Sıkıntılı, kavgalı, edepten yoksun hâle geliyoruz.”

Sanayinin gelişmesi için de millî sanatların ihya edilmesi gerektiğini sebeplerin ikincisi olarak dile getiren Kuşoğlu, bugün yurt dışından getirtilen veya taklidi yapılan mobilyalar ya da dekorasyon eşyalarının revaçta olduğunu, Türk sanatının ise Arap dünyasında büyük ilgi gördüğünü, otellerde dahi bu sanatın izlerinin yer aldığını söyledi. Kuşoğlu, “Öyle bir sanat mevcuda getirmeliyiz ki, özendiğimiz milletler bizden onu almak istemeli. Onların müzeleri bizim çinilerimizle doluyken, üretilen el dokuması halılara turistler rağbet ederken, yazma eserlerimizin CD’lerini Amerika’dan ve Avrupa’dan getirtirken bu meseleyi yeniden ele almak zorunluluğumuz vardır” diye konuştu.

Hancı sarhoş, yolcu sarhoş

Üçüncü sebep olarak “Eski eserleri onarabilmek için bu sanatları bilmemiz gerekir” diyen Mehmet Zeki Kuşoğlu, eski eserlerimizdeki onarım hatalarını örnekler vererek anlattı. Kuşoğlu, “Bir eseri onarmak için medeniyet tarihinden, hattan, tezhipten, taştan anlamak lâzımdır. Bugün Türkiye’de onarım gören eserlerin birçoğu mahvolmuştur. Tabiat hükmünü işler ve birçok eser bu sebeplerle zarar görebilir. Koruyabilmek için bu sanatları bilmek lâzım. Oysa hancı sarhoş, yolcu sarhoş. Herkes onarımların düzgün olduğunu sanıyor” dedi.

Dördüncü sebebi, “Turizm” olarak açıklayan Kuşoğlu, bir turistin kendi yaşadığı yerde bulamayacağı bir kültürü tanımak için bir başka ülkeye gittiğini belirterek, özgün kültürün muhafaza edilmesinin önemine işaret etti. Kuşoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

Küçük camilerin haddini aşan minareleri

“Biz bugünkü imarımızda, eskilerden daha iyisini ve daha farklısını yapamayacak hâldeyiz. Küçük camilere yapılan çok şerefeli camiler, haddini aşan bir cehalet örneğidir. Klasik eserlerimiz perişan, modern eserlerimiz çirkin. Artık İstanbul’da serçeler de tükendi. Martı ve kargalarda olağanüstü bir artış var. İskelelere serçe sarayları yapılmalı. Sosyal yapı ve mescid mimarimizin çağdaş yaşama hizmet eder bir biçimde inşa edilmesi gerekiyor. Güzel sanatları öğrenemediğimiz müddetçe bunların hiçbirini rayına oturtamayız. Süleymaniye yapılmasaydı, Yahya Kemâl ‘Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı’nı yazamaz, bestekâr da güfte hâline getiremezdi. Sanat alanlarını birbirinden ayrı düşünmemek gerekir.”

Çocukların resim eğitiminde yeterince kendini gösterememesi hâlinde bu dersin resim kültürü eğitimi için değerlendirilmesi önerisinde bulunan Mehmet Zeki Kuşoğlu, sanat kültürünün çocuklara dinlenme, rahatlama, kişilik ve kimlik kazanma ve yaşamayı öğrenme gibi birçok fayda saylayacağını dile getirdi.

Kuşoğlu, Türk-İslâm sanatlarının güzeli ve faydayı birleştirerek damıtmış olduğunu ifade ederek, bu sanatların çağın ihtiyaç ve zevkleriyle bütünleşmesi gerektiğini söyledi.

Programın sonunda Mehmet Zeki Kuşoğlu ve şair İbrahim Özgün şiirlerini seslendirdiler.