Kürt Siyasal Hareketi nasıl bir gelecek öngörüyor?

Fikir
Galip Dalay’ın Star Açıkgörüş’teki yazısı…. Seçim tartışmalarının başkanlık başlığını paranteze alacak olursak, 2015 seçimlerinin ana gündemini Kürt siyasal hareketinin yüzde 10’luk ülke barajın...
EMOJİLE

Galip Dalay’ın Star Açıkgörüş’teki yazısı….

Seçim tartışmalarının başkanlık başlığını paranteze alacak olursak, 2015 seçimlerinin ana gündemini Kürt siyasal hareketinin yüzde 10’luk ülke barajını aşıp aşamayacağı oluşturmaktadır. Siyasal partilerin özgül ağırlıklarını, siyasal gündemi belirleme gücü üzerinden tartışacaksak eğer HDP’nin Türkiye siyasetindeki ana aktörlüğünü bir kez daha ispatladığına şahit olmaktayız. “Yeni anayasa”, “sistem tartışması”, “çözüm sürecinin muhtemel geleceği” ve “Kürt siyasal hareketinin gelecek yönelimi” bu seçimin ana başlıklarını oluşturacağı dikkate alınacak olursa, Türkiye siyasetini önümüzdeki dönemde de şekillendirme ve sürükleme kabiliyetine sahip iki ana damarını İslamcılar ve Kürtlerin temsil ettikleri aşikârdır. Fakat bu tespit, yüzde 6-7 bandında seyreden bir oy oranına sahip Kürt hareketinin bu secimde birçok analistin riskli hatta ‘kumar’ olarak nitelendirdiği seçimlere bağımsız adaylarla değil de parti olarak katılmasının gerekçelerini yeteri kadar açıklamamaktadır. Ayrıca seçim sonucunda ortaya çıkacak olan tablonun Kürt Siyasi Hareketi’nin bundan sonra yaşayacağı yönelimi bu geleneğin tarihsel mirası dikkate alınarak irdelenmesi önem arz etmektedir. HDP’nin Türkiye siyasal haritasının solundaki büyük boşluğa anlamlı bir cevap mı oluşturacağı; yani Kürt mahallesinden çıkıp Türkiye’nin geri kalanına “genişleyecegi”mi, yoksa kendi konforlu alanı olan Kürt mahallesinde daha “derinleşeceği” mi opsiyonlarından hangisine ağırlık vereceğini bu seçim sonuçları önemli ölçüde etkileyecektir.

HDP’nin seçimi ne olur?

Bu soruya verilebilecek birçok tali ve ana sebep mevcuttur. Öncelikle, HDP, eğer Türkiye partisi olacaksa, bunun en etkin mesajını bu seçimde Türkiye’nin her yerinde aday göstererek, kapsamlı bir parti programı ve aday profili ortaya koyarak yapabilir. İkincisi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın gösterdiği performans ile bu performansı ortaya çıkaran oy kompozisyonu HDP’yi bu seçimlere parti olarak girmesi için cesaretlendirmiş gözüküyor. Sanılanın aksine, Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisini yüzde 10 barajına yaklaştıran ilave oyları CHP tabanından almadı. Onun yerine, bu oyları AK Parti’den aldı. Bu durum, HDP çevrelerinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan ilave oyların muhalefetin çatı adayına duyulan tepkiden neşet olan ödünç oylar olmadığı, bunun yerine HDP siyaseti ile Selahattin Demirtaş’ın şahsına yönelen bir teveccühün ifadesi olarak değerlendirdi. Bu yapısı itibariyle de bu oyların elde tutulabileceği ve iyi bir secim kampanyası ile de buna diğer bazı oyların eklenerek yüzde 10 barajının aşılabileceğini hesaplamaktadır. Üçüncüsü, HDP, Başkanlık sistemi tartışmaları etrafında yaşanacak olan bir secim döneminin kendisine önemli bir fırsat sunduğuna inanıyor. HDP, Erdoğan’ın başkan olma ihtimalinden ürken kesime kendisini bu ihtimalin panzehiri olarak sunacağı bir secim kampanyası öngörüyor; özellikle de ülkenin batısında.

HDP, bu kampanyanın kısmen de olsa makes bulması halinde kendisinin yüzde 10 barajını aşmak için ihtiyaç duyduğu ilave oyları elde edeceğini düşünüyor. Son olarak, HDP, Avrupa ile ülkenin Batısındaki seçmen kitlesini iyi mobilize edip sandığa götürebilirse, ihtiyaç duyduğu oyun önemli bir kısmını elde etmeyi tasarlıyor.

Bütün bu faktörlerin yanında, kanaatimce HDP’yi seçime parti olarak girmeye sevk eden ana etmenlerin başında, baraja takılmanın maliyetini göğüsleyebileceği düşüncesi gelmektedir. Türkiye siyasal tarihi, Meclis dışında kalmanın hizmet ve kimlik partilerine farklı maliyetler çıkardığını ortaya koymaktadır. Meclis dışında kalmak hizmet partilerini varoluşsal bir krize sürüklerken; kimlik partilerinde benzeri bir etkiye yol açmamaktadır. Nitekim baraj altında kalan DYP, ANAP ve DSP gibi hizmet partileri ya yok oldular ya da son demlerini yaşıyorlar, benzeri bir durumla karşılaşan İslamcı, Kürt ve Türk Milliyetçisi partiler aynı kaderi yaşamadılar. Hizmet partileri siyasetlerini tamamıyla Meclis’te var olma üzerine bina ettikleri için meclis dışında kalmaları onları varoluşsal krizlere gark etti. Buna karşın, kimlik partilerinin güçlü siyasal gerekçeler üzerinde bir siyaset izlemeleri, sahici ve organik bir toplumsal tabana dayanmaları onları Meclis dışında da varlık göstermelerine ve seçim sonuçlarına karşı direnç geliştirmelerine yol açmaktadır.

Meclis dışında nerede?

Kürt siyasal hareketi, kimlik partileri olmanın yanı sıra, varlık alanı bölgelerde belli bir siyasal, söylemsel ve sosyal hegemonya tesis etmiş durumdalar. Başka bir ifadeyle, Kürt Hareketi, siyaseten güçlü olduğu yerlerde toplumsalın kılcallarına da nüfuz etmeyi bir strateji olarak benimsedi. Bu da belli bir süre sonra siyasal ile toplumsalın taleplerinde ve söylemlerinde tamamıyla örtüştüğü ve birbirlerini besledikleri bir hegemonyanın kurulmasına zemin hazırladı. Bu siyasal ve toplumsal hegemonya, kurumsal  ve örgütsel yapılarla kalıcı kılınmaya çalışılıyor. Bu da Kürt siyasal hareketinin Meclis dışında da etkin bir siyaseti geliştirebileceği, iktidarın üzerinde güçlü bir basınç oluşturabileceği inancını pekiştirmektedir.

Son olarak, bu geleneğin partilerinin izledikleri yanlış siyasetleri nedeniyle bugüne kadar tabanı tarafından anlamlı bir şekilde hiç cezalandırılmamış olması da Kürt Siyasal Hareketini riskli kararları daha rahat alabilmesine olanak sağlamaktadır.

Yüzde 10 barajını aşan bir HDP’nin Türkiye’nin müzmin sol siyaset boşluğunu doldurmaya namzet olacağı görülmektedir. HDP’nin böylesi bir başarısı yıllardır CHP veya solun Kürt meselesinde kendilerinden beklenen ilkeli tutumu neden sergilemediklerine dair sorgulamalara farklı bir pencereden bir reçete sunmaktadır. Türkiye Solu evrensel olarak kendisinden beklenenin aksine, Kürt mahallesine anlamlı bir şekilde uğramadı ve Kürt meselesi ile ilkeli bir ünsiyet kuramadı.

Görünen o ki, yüzde 10 barajını geçen bir Kürt Hareketi solun mahallesine daha sistematik ve kararlı bir şekilde ulaşmaya çalışacak. “Türkiyelileşme” projesinin rüştünü ispatı olarak okunacak olan bu sonuç, Kürt siyasal hareketinin siyaset kurumuna olan inanç ve aidiyetini artıracaktır. Bu da Kürt hareketinin protest-politik olarak tanımlayacağımız siyaset biçimini daha sorumlu ve kurucu bir siyaset ile ikamesini gerektirecektir. Sistemin merkezine taşınma güdüsü Kürt Hareketinde daha da güçlenecektir. Kürt siyasetinin sistemin merkezine yolculukta karar kılması hem tarihsel bir haksızlığın revize edilmesi, hem de herkes için daha sağlıklı ve hayırlı bir sonuç üretecektir. Çünkü bu süreç Kürt hareketinin söyleminden aktörlerine, siyaset yapma metodundan toplumsal ve siyasal ile kurduğu ilişkiye kadar geniş bir yelpazede kendisini gözden geçirmesini ve yeniden kurgulamasını gerekli kılacaktır.

Siyasal rüştünü ve meşruiyetini bu şekilde ispatlamış bu hareket, bundan sonra meşru dairede kalma basıncını üzerinde hissedecek ve o çerçevede hareket etmeye daha meyyal olacaktır. Bu durum sadece bu hareketin yasal alanda siyaset yapan unsurları için değil aynı zamanda silahlı unsurları, Kandil, için de geçerli olacaktır. Ayrıca Kürt siyasal Hareketi’nin bugüne dek PKK ile aynı çerçevede siyaset yapmasını gerekçelendirirken kullandığı en temel argümanların başında kendisi ile PKK’nin sosyolojik tabanının örtüşmesini öne sürmektedir. Bu sosyolojik olarak karşılığı olan bir gerekçedir. Fakat yüzde 6-7 bandından yüzde 10 bandına ulaşan ülkenin Batısından veya Kürt olmayan seçmeninden de oy alan bir HDP’nin sosyolojik tabanı ile Kandil/PKK’nin sosyolojik zemini arasında bir farklılaşma yaşanacağı aşikârdır. Yeni oy kompozisyonunun kayda değer bir kısmı PKK’nin siyasileştirdiği toplumsal kesimlerden oluşmayacaktır. Bu durumun kaçınılmaz olarak Kürt siyasal hareketi ile PKK arasında bir ayrışmaya yol açacağı iddia edilemez, fakat onu bir tercih yapmaya zorlayacaktır. Bu tercih ile PKK’nin siyasal projeksiyonunun örtüşmemesi halinde ise, siyasal hareketin kendisini daha otonom bir yapı olarak ortaya koymasının, Kandil/PKK üzerinde baskı kurmasının siyasal ve sosyal zemini oluşmuş olacaktır.

Kürt mahallesine sıkışır

Buna karşın, yüzde 10 barajının altında kalınması durumunda ise iki muhtemel senaryonun ortaya çıkması olası görünüyor. Eğer HDP, küsuratlarla yüzde 10 barajının altında kalırsa, bu durum HDP’nin Türkiyelileşme, siyasetteki sol boşluğu doldurma vizyonunda önemli bir revizyona yol açmayacaktır. Yüzde 10 barajını geçme potansiyelinin tescillendiğini düşünecek olan HDP, muhtemelen küsuratlarla baraj altında kalmasını bir sonraki seçimde telafi edilebilir bir yol kazası olarak değerlendirmeye daha yatkın olacaktır. Fakat eğer HDP, anlamlı bir oran ile yüzde 10 seçim barajının altında kalırsa, bu sefer bu resmin değişim göstermesi güçlü bir olasılıktır. Bu sonuç, Kürt Siyasal Hareketinin, HDP projesine hayatiyet veren temel saikleri sorgulamasına, Türkiyelileşme projeksiyonunun inkıtaa uğramasına sebebiyet vermesi beklenebilir. Daha Kürt ve Kürdistani bir tonunun siyasal ajandasına damgasını vuracağı, içine kapanan bir Kürt hareketinin Türkiye’nin demokratikleşmesi yürüyüşünden kopma tehlikesi mevcuttur. Kürt meselesinin sivil ve siyasal yönünün baskın olduğu tartışma dönemlerinde bu meselenin Türkiye’nin demokratikleşmesine başat bir katkı verdiği dikkate alınırsa, Türkiye’nin ana akım siyasetinden kopup, sadece Kürt mahallesine sıkışan bir HDP, kendisinden beklenen bu pozitif katkıyı sağlayamayacaktır.

Kıyamet senaryosu mu?

Türkiye siyasetinde ve Kürt meselesinin demokratik çözümünde olumsuz bir etkiye sahip olacak olan bu sonuç, bir kıyamet senaryosu veya çatışmaların yeniden başlamasını kaçınılmazlığı şeklinde cereyan etmek zorunda değil. Kürt hareketinin stratejik ve uzun vadeli projeksiyonlarının bir gereksinimi olarak Türkiye’de silahlı mücadeleyi terk etmek istediği anlaşılmaktadır. Bu yönelim temelde iki gerekçeye dayanmaktadır. Birincisi, Kürt hareketi, uluslararası alanda yakaladığı sempati ve meşruiyet algısının, Türkiye ile yeniden başlatılan bir silahlı mücadele ile kesintiye uğrayacağının farkında. Türkiye ile devam eden silahlı çatışma PKK’nin son dönemlerde çok arzuladığı Batılı ülkelerin terörist listesinde çıkma ümidini en azından tehir edecektir. İkincisi, bölgenin ve Suriye’nin mevcut hali, PKK’yı silahlı güçlerini oraya sevk etmeye ve orada elde ettiği kazanımları konsolide etmeye yönlendirecektir. Bu iki gerekçe de Kürt hareketini Türkiye denkleminde silahı devreden çıkarmasını gerekli kılmaktadır.

Hülasa, HDP’nin alacağı oy oranı sadece Kürt siyasal hareketinin bundan sonra yaşayacağı evrilmeye dair güçlü ipuçları vermekle kalmayacak, Türkiye’nin siyasal serüveninin hangi vasat üzerinden devam edeceğini de belirleme potansiyeline sahip olacaktır.