İSTİŞARE, İSTİŞAREDE İHTİLAF VE ÇÖZÜM YOLLARI

Fikir
a) İstişarenin tarifi ve istişarenin önemi b) İstişarede takip edilecek metot c) Müşâvere öncesinde, anında ve sonrasında takip edilecek âdâb d) Karara muhalefet edenlere gereken şeyler e) İhtilafın ç...
EMOJİLE

a) İstişarenin tarifi ve istişarenin önemi
b) İstişarede takip edilecek metot
c) Müşâvere öncesinde, anında ve sonrasında takip edilecek âdâb
d) Karara muhalefet edenlere gereken şeyler
e) İhtilafın çözüm yolları

a) İstişarenin Tarifi ve İstişarenin Önemi

İstişâre, lügatte “işaret almak, balı kovandan çıkarmak/bal kovanından bal almak, satılık bir hayvanı göstermek veya (deneme sürüşü yapıp) anlamak için at pazarında binip koşturmak” demektir.
(İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, IV, 434, 435.)

Istılahta istişâre, meşveret yani insanların bir araya gelip birbirlerine müracaat ederek danışmaları, görüş alışverişi/istihrac yapmalarıdır. Şûrâ ise toplanıp istişâre/meşveret eden topluluğa denir.
(Sönmez, Abidin, Şûrâ, s.17; Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s. 1200.)

İstişâre Allah’ın emri, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın çok önem verip uyguladığı sünneti ve Allah’ın övdüğü Sahâbe’nin özelliklerinden birisidir:
“…Onlarla iş hakkında istişâre et! Bir kere de azmettin mi artık Allah’a tevekkül et (güvenip dayan). Şüphesiz Allah, kendine tevekkül edenleri sever.”
(Âl-i Imrân sûresi (3), 159.)

“Onların işleri kendi aralarında bir istişare iledir.”
(Şûrâ sûresi (42), 38.)

“Onlara eminlik veya korku haberi geldiği zaman onu yayıverirler. Hâlbuki bunu Peygambere ve onlardan (mü’minlerden) emir sahiplerine götürselerdi (danışsalardı, istinbât eden/hüküm çıkaran Peygamber ve emir sahipleri) elbette onu bilir (yayar veya yaymazlardı). Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, birazınız müstesna olmak üzere, muhakkak ki şeytana uymuş gitmiştiniz.”
(Nisa sûresi (4), 83.)

“Sizin emîrleriniz/idarecileriniz hayırlılarınız, zenginleriniz cömertleriniz, işleriniz de aralarınızda şûrâ ile olursa yerin üstü altından daha hayırlı olur.”
(Tirmizi, Fiten, 78 (Hadis no: 2267).)

Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki:
“Ben, Hz. Peygamber (s.a.s.)’den Ashabı ile daha çok istişâre eden kimseyi görmedim.”
(Tirmizî, Cihad, 34.)

Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in istişaredeki ittifakları hakkında şöyle buyurmuştur:
“Şâyet siz ikiniz, bir istişâre hakkında ittifak ederseniz, size katiyen karşı çıkmam”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 227.)

“Müşâvere ve münazara, iki rahmet kapısı ve iki bereket anahtarıdır, bunlara sahip olan görüş yanılmaz ve bunlar oldukça ihtiyat elden gitmez.”
Ömer b. Abdülaziz (rh.a.)

“Kendi görüşünü beğenen, müşâvere etmez ve kendi fikriyle müstebid hareket eden, doğruluktan uzak olur.”
Seyf b. Yezen

“Müşâvere eden, önünü gördüğü gibi arkasını da görür.”
II. Abdulhamid

c) Müşâvere Öncesinde, Anında ve Sonrasında Takip Edilecek Adap

Hedefe ulaşmak için takip edilmesi gereken bu adap genel hatlarıyla şöyledir:
1) Danışmanların raporlarıyla birlikte alternatifler tespit edilmeli.
2) Ehil insanlar ihtisas ve takva sahibi olmalı.
3) Fikri kabul edilen üzülmeli, reddedilen ise sevinmeli.
4) Karara muhalefet eden uygulamayı ilk yapan olmalı.
5) Neticeyi tevekkül ile karşılamalı.
6) Kadere razı olmalı, ibretler almalıdır.

d) Karara Muhalefet Edenlere Gereken Şeyler

Mü’mine gereken, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e uymaktır.
Hz. Peygamber, Uhud savaşı için meydan muharebesi olmasın, müdafaa harbi olsun fikrinde idi. Bedir savaşına katılamayan gençler ise meydan muharebesi fikrinde idi. Meydan muharebesi fikri, çoğunluğun görüşü olduğu için kendi fikrine muhalif olan meydan muharebesi fikrini kabul etti ve meydan muharebesi fikri karar haline geldi. Rasûlullah Efendimiz hemen zırhını giydi ve çıktı. Böylece “istişare neticesinde alınan karara muhalefet edenin, bu kararın ilk uygulayıcısı olması” sünnetini ortaya koydu.
Eğer Hz. Peygamber (s.a.s.) karara uymasaydı, ihtilaf neticesi parçalanma olacak, düşmanlarla değil birbirleriyle mücadele başlayacaktı. İşte Hz. Peygamber, karara ilk uyan kişi olmuş ve bütün bu olumsuzlukların önüne geçmiştir.

Allah Teâlâ, bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin! Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah’a ve Rasûl’e arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.”
(Nisâ sûresi 4/59.)

Allah’a arz etmek yani müracaat etmek, Kur’ân-ı Kerîm’e müracaat etmektir. Rasûl’e müracaat da hadîs-i şerîflere müracaat etmektir. Elbette biz mü’minlere gereken, dünyada ve âhirette ebedî huzur istiyorsak, mutlak lider kabul edip örnek alarak Hz. Peygamber’i izlemektir.

Üç Altın Öğüt

1. Düşünceler daima saygı değer hakikatlerden zerrelerdir. Hiçbir düşünceyi toptan reddetmeyeceksiniz.
2. Hiçbir varlığın ve fikrin sadece kendinizde olduğunu iddia etmeyeceksiniz.
3. Yerlerine daha tatmin edicisini ve faydalısını yerleştirinceye kadar kurulmuş, yerleşmiş hiçbir âdet ve geleneği bozmaya ve yıkmaya çalışmayacaksınız.
Kethüdazâde Mehmed Ârif Efendi