‘Amerika belasını Türklerin elinden bulsun’

Fikir
Konferans öncesinde Genel Başkan Şair İsmet Özel, eski millî futbolculardan Abdülkerim Durmaz’ın İstiklâl Marşı Derneği’ne üye oluşu münasebetiyle kamuoyuna bir beyanatta bulun...
EMOJİLE

Konferans öncesinde Genel Başkan Şair İsmet Özel, eski millî futbolculardan Abdülkerim Durmaz’ın İstiklâl Marşı Derneği’ne üye oluşu münasebetiyle kamuoyuna bir beyanatta bulundu.

BİR “TÜRK KADINI” OLMADIĞI TAKDİRDE TÜRK MİLLETİ HİÇ YOKTUR!

Genel Başkan İsmet Özel, İstiklâl Marşı Derneği’nin bir tür reklâm gayreti göstermediğini vurgulayarak, geçmişte İslâmcı bilinmeleri dolayısıyla kendisiyle tanışıklığı olan insanların hiçbirinin bugün İstiklâl Marşı Derneği’nde bulunmadıklarını ifade etti. Bununla beraber şu anda İstiklâl Marşı Derneği’nde hiçbir akademisyenin bulunmadığına da dikkat çekti. Onların istikbal korkularının ve kâfirlerin ilelebet Türkiye’nin idaresini elinde bulunduracağı ve hep kendilerine sicil amirliği yapacağı zannıyla yaşamalarının, böyle davranmalarına sebep olduğunu dile getirdi. Genel Başkan İsmet Özel “Doğrudan doğruya bir şahsi tercih olmak üzere Türkiye’de ve hatta dünyada ünü olan bir futbolcunun Derneğimize üye olması ve onu size takdim etmem bahsettiğim bu korkunun nasıl alçakça bir şey olduğunu göstermek içindir.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Abdülkerim Durmaz kendisiyle yapılan bir televizyon mülakatında diyor ki ‘Biz dünyaya top oynamak için gelmiş olamayız.’ Bu sözü bir şekilde işiten İstiklâl Marşı Derneği Genel Sekreteri Mustafa Tosun diyor ki ‘Ya Rabbi bu adamı bize gönder! Bu adam ‘adam’ besbelli ki.’ Ve bu duayı Allah kabul ediyor. Abdülkerim Durmaz derneğimize üye olmak için müracaat etti. Fakat sanmayın ki onun ‘süper zekâsı’ yaptı bu işi. Bunu kendisine tavsiye eden refikası! Bu da İstiklâl Marşı Derneği bakımından çok sıhhatli bir şey. Çünkü eğer bir Türk kızı, bir Türk kadını, bir Türk anası yoksa Türk Milleti hiç yoktur. Bir milletin milletliğini o milletin kadınları sadece temin etmez, onun muhafızlığını da yapar.”

Abdülkerim Durmaz da yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Pek bu işlerle alakası olmayan bir adamdım ben. Şimdi de antrenörlük yapıyorum. Dolayısıyla bu mevzulara hiç kafa yormayan bir adamdım. Eşimin zorlamasıyla oldu. Kendisi Hocamın hayranıdır, bütün kitaplarını okur. Okurken de bana bir şeyler anlatır; ama ben pek dinlemem, hep televizyonda maçtadır gözüm. Kendisi bana Derneğe gitmem ve bu insanlarla tanışmam gerektiğini söylemişti. Ben de gittim. Meğer Mustafa Tosun’un dualarıyla gidiyormuşum. Ben her şeyin Allah tarafından olduğuna inanan bir insanım. Beni her ne kadar oraya eşim yolladıysa da beni oraya gönderen Yüce Rabbimiz. Ve Derneğe gittim, orada Hocamı ve İstanbul Şubesi’ndeki arkadaşlarımı tanıdım. Bugün de ilk defa buraya geldim. Konya Şubesi’ndeki başkanımızı ve üyelerimizi tanıdım. Rabbim bir kez daha bana doğru seçimi yaptırmış diye düşünüyorum.”

NEREDE OLDUĞUNU SORABİLEN İNSANLAR KİMLİK SAHİBİDİR

Genel Başkan İsmet Özel “Türk Evlâdına Hakk’ın Vaadi Var” isimli konferansına ise şu sözlerle başladı:

“‘Kim?’ Önce ‘Ben kimim?’ diye sormamız lazım kendimize. Sonra da birlikte olduğumuz insanların kim olduğunu sormamız lazım. Bunu sormadan yaşayabiliriz. Bunu sormadan yaşayabilmek için müsait bir vasat tesis edilmiştir. Ama biri, ‘Kimim ben ve diğerleri kimler?’ sorusunu sorduğu zaman şuur sahibi olma avantajını elde eder ve ondan sonraki hayatı şuurludur. Bu ‘Kim?’ meselesini sormadan, insanlar derin bir karanlık, bir zulmet içindedirler. Onun için önce bu ‘Kimiz biz?’ meselesini kafamıza yerleştirmemiz lazım. Dünyada hangi lisanı konuşursa konuşsun, hangi kültür çevresinde yetişmiş olursa olsun, hangi çağda bulunursa bulunsun insanın inkâr edemeyeceği ‘Hayır, böyle olmaz’ diyemeyeceği bir şeyleri bilmemiz lazım. İnsanoğlu dediğimiz şey fiziki varlığı, maddi mevcudiyeti yüzünden varlığı fark edilebilen bir şey değildir. İnsanoğlunu bildiği şeyler bir şey yapar. Dolayısıyla ‘Kimim ben?’ sorusunu sorduğu zaman insan, ‘Ne biliyorum ben?’ sorusunu sormuş olur. İnsandan gayri bütün yaratıklar, canlı, cansız, bitki, hayvan, hangi türden, hangi cinsten olurlarsa olsunlar; var olmalarıyla beraber, ne iseler o olmaları beraberlerindedir. İnsan ise mutlaka canlı kalabilmek için insan elinden çıkma bir çevreye muhtaçtır. İnsan elinden çıkma bir çevre… Tabii olan bir çevrede insan kendisi olamaz. İnsanın yaşamak için içgüdüleri yoktur. İnsan mutlaka öğrenerek, yavaş yavaş gelişir.”

Genel Başkan İsmet Özel bilgiyle kıymet kazandığını düşünmeyen insanların ise neyle kıymet kazandıklarını düşünüyorlarsa o şeyin seviyesinde olacaklarını ifade etti. İnsanların safha safha “bilerek” ne olduklarının belirlendiğini söyleyen Genel Başkan İsmet Özel insanların asla bir başlangıç noktası temin edemeyeceklerini ve mutlaka “oldukları yerden” başlamaları gerektiğini ifade etti. Bunun için insanların, “Ben neredeyim, kimim ve bana ne oluyor?” sorularını sorduğunda “Kimlik sahibi insan” olabildiklerini, beşer olmaktan insan olmaya tekâmül etmiş bulunduklarını dile getirerek “İnsan için hiçbir zaman doğru veya yanlış bir başlangıç yoktur. İnsan her zaman olması gerektiği yerde olup olmadığını sorgulamak zorundadır.” dedi. Genel Başkan İsmet Özel bulunduğu yeri kendi tercihleriyle izah edemeyenlerin insan olmanın gerisine düşmüş olacaklarını ifade etti.

İSTİKLÂL MARŞI DERNEĞİ HULEFA-İ RAŞİDİN DEVRİDEN BU YANA İLK ORİJİNAL MÜESSESEDİR.

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Bülent Ecevit’in, TÜSİAD’a giderek, “artık değiştiğini” ve serbest piyasa ekonomisini benimseyen bir siyasi anlayışı ortaya koyacağını dile getirerek siyaset yapma vizesi elde ettiğini söyleyen Genel Başkan İsmet Özel, Süleyman Demirel’in ise “Kürt realitesini tanıyorum!” beyanı ile 12 Eylül sonrasındaki siyasi hayatını sürdürebilme imkânı elde ettiğini hatırlattı. Ancak Necmettin Erbakan’ın bu türden bir müsaade almaya gerek kalmaksızın, bilakis, siyasi faaliyetini mutlaka sürdürmesi hususunda bir talimata muhatap olduğunu söyledi. İsmet Özel konuşmasında şunları söyledi:

“Ben o günleri çok iyi hatırlıyorum. Millî Gazete yazarıydım. Oğuzhan Asiltürk’ün bile Necmettin Erbakan’ı terk ettiği günlerdi o günler. Sonradan ‘Bu işe devam edeceksin’ talimatı üzerine onlar da Refah Partisi’ni kurdular. Ben Millî Gazete yazarı olarak diyordum ki ‘Neden partinizin adı Refah Partisi?’ Bir amblem yapmışsınız; amblemde başak ve hilal var. Altına da yazmışsınız ki ‘Başak bereketi, hilâl istiklâli temsil ediyor!’ O zaman neden partinizin adı Bereket Partisi değil? Neden partinizin adı İstiklâl Partisi değil de Refah Partisi? Bu ne menem şeydir? Derdiniz Müslümanlıksa Refah’la ne alakanız var?”

“İstiklâl Marşı Derneği Hulefa-i Raşidin devrinden bugüne kadar İslâm âleminin müşahade edebileceği ilk orijinal müessesedir. Çünkü İstiklâl Marşı Derneği Türk Milleti’nin akıbeti konusunda hiçbir yönlendirmeyi geçerli saymayan tek kuruluştur. Türkiye’de herkes dünya şartlarının gereği olarak en faydalı, en doğru, en yerinde, en karlı işi yapma endişesiyle bir meşguliyet seçmiştir. İstiklâl Marşı Derneği tamamen, bir milletin kendi varlığını müdafaa etmek üzere bütün gerekli tedbirleri alması şartlarını sağlama bağlamak üzere kurulmuş bir dernektir.”

İstiklâl Marşı Derneği’nin İstiklâl Marşı’nın yazılış gayesi sebebiyle kurulduğunu bir kez daha hatırlatan Genel Başkan İsmet Özel, 1918 yılında yaşadığımız toprakların can ve mal emniyeti bakımından en tehlikeli yerlerinin Türk Bayrağı’nın altı olmasına rağmen, İstiklâl Harbi zaferle sonuçlandırıldığında bu topraklarda can ve mal emniyeti bakımından Türk Bayrağı’nın altının en emin yer haline geldiğini vurguladı ve şunları söyledi:

“Türkiye’de bir tek kültür var: İslâm. Türkiye’de bir tek teşkilat var: Devlet. Benim burada bu lafları söylememden devlet teşkilatı bir fayda beklemiyor olsa bana bunları söyletmezler. İstiklâl Marşı Derneği kimseden emir almaksızın yapacağını yapıyor. Onların istedikleri birilerinden emir alarak bunları yapmamız. Ama bunların yapılıyor olması Türkiye’de birilerinin ihtiyacı olan bir şey. Birilerinin Türkiye’nin devam etmesinin hayırlı bir şey olduğunu söylemesi lazım. Bunu onlara söyletmiyorlar. Onlar da bilhassa bizi susturmuyorlar.”

“Bize Kur’an-ı Kerim’de sık sık geçmiş medeniyetlerin başlarına gelenler örnek gösteriliri ve bunların hepsinin helak olduğu söylenir. Birçok ayet-i kerimede mealen de şu ilave edilir: ‘Ki onlar sizden çok daha güçlüydüler.’  İnsanların geçmiş medeniyetlerde saptıkları azgınlıklar sebebiyle uğradıkları belanın, helak oluşlarının bize ibret olması lazım Biz bunu hiçe sayıyorsak eğer ne dinimizden ne de dünya hakkındaki bilgiden bir şey anlamış oluruz. Böyle bir şey bugüne kadar gündeme getirilmedi. Çünkü biz her zaman dünya şartlarının geçerliliğini esas alan insanların din büyüğü olduğu düşüncesiyle yaşadık yüzyıllar boyunca.” Genel Başkan İsmet Özel Osmanlı kültürünün baştan sona bir ihanet kültürü olduğunu vurgulayarak bu ihaneti gerek gayrimüslim unsurların cemaat önderlerinin gerekse Müslüman ahali bakımından ulema sınıfının gerçekleştirdiğini ifade etti. Ulemanın ümmet menfaatleri lehine değil devletin günübirlik ihtiyaçlarına cevap verecek bir faaliyetle meşgul olduklarını dile getirdi. Bunun bugün de geçerli olduğunu, ulemadan bugüne tevarüs eden şeyin “Büyüklerimiz her şeyi bilir!” yargısı olduğunu hatırlattı. Batılılaşma vesilesiyle ilmiye sınıfının dışındaki eğitim müesseselerinde de İslam’ın öğretilmeye başlamasıyla İslamcılığın başlamış olduğuna dikkat çeken Genel Başkan İsmet Özel, Cumhuriyet’in ilanının ümmetin ikinci hicreti olarak kavranması söz konusu olsa idi bunun Türkiye için bir imkân olarak kendini gösterebileceğini ifade etti. 1916 yılında Mekke’yi Müslüman Araplar karşısında kaybetmediğimizi hatırlatan Genel Başkan İsmet Özel, Fahrettin Paşa’nın bütün kutsal emanetleri Medine’den İstanbul’a getirmesinin bununla alakalı olduğunun anlaşılması gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi:

“Bize iyidir, güzeldir, doğrudur diye yutturdukları şeyi seve seve geldik. İnsanlar diyorlar ki ‘Eskiden böyle bir konferans salonu mu vardı? Sen ne güzel mikrofonla hitap ediyorsun!’ Eğer ben gâvur gibi olmayı iyi bir şey biliyorsam bunun gideceği bir yer yok. Hakk’ın bana böyle bir konferans salonunu vaad etmiş olmasına imkân yok. Doğacaktır sana vaat ettiği günler hakkın dendiği zaman yüzme havuzları falan demiş olmasına imkân yok. Demek başka insanların anlayamayacakları, sadece Müslümanların anlayabilecekleri bir mana sahamız olması lazım. Biz bunu hep reddediyoruz. İnsanlar diyorlar ki ‘öyle bir çağdayız ki artık Kant’tan bile istifade edebiliriz.’ Sen Kant’tan ne istifade ediyorsun? Descartes, Kant sana cennetin yolunu mu gösteriyor? ‘Cennet mennet onları boşver, biz dünyada karizmayı çizmeden yaşamaya bakalım’ diye düşünsek bile yapacağımız şeylerin bugün yapmakta olduğumuz şeyler olmaması lazım. Dünyada yürürlükte olan zulüm mekanizması karşısında neyiz, ne olmalıyız sorularını sormamız lazım. Bugün önümüzde bir yol var mı? Bizi bugüne alternatifsizlik şartlarını hâkim kılarak getirdiler. Bu Mustafa Kemal’le başladı. Alternatif yok. Sonra Menderes! Alternatif yok! Süleyman Demirel; alternatifi yoktu! Sonra Özal; alternatifi yoktu! Sonra Erbakan; alternatifi yoktu! Şimdi de ne Recep Tayip Erdoğan’ın alternatifi var, ne de Abdullah Gül’ün alternatifi var. Ne diyorlar? ‘Kürt meselesini ancak Recep Tayyip Erdoğan çözer’ diyorlar ve şimdi de ‘Oh ne güzel çözülüyor!”

DUAMIZ AMERİKAN MEDENİYETİ’NİN BELASINI TÜRKLERİN ELİNDEN BULMASIDIR

Genel Başkan İsmet Özel, hakikati tanımadan yaşamanın mümkün olduğunu ve birçok insanın yaptığının da bu olduğunu, ancak hakikati fark etmenin yerini hiçbir şeyin tutmadığını ifade etti. Hak olanın ne olduğunu bilmeden ölenin cennete gidebileceğini düşünmenin beyhudeliğine işaret eden Genel Başkan İsmet Özel, insanların ortaya çıkıp çılgınca şeyler yapmalarının gerekmediğini, Kelime-i Şehadet’in ne demek olduğunu ve Allah’a şirk koşmamanın ne demek olduğunu bilmenin ise zorunlu olduğunu söyledikten sonra konuşmasını şu cümlelerle tamamladı:

“İslam kıldan ince, kılıçtan keskindir. Biz kabaca Müslüman olamayız. Müslüman olmak estetik bir olaydır. Bir güzellik olayıdır. Her Müslüman Allah’ın ona bahşettiği güzelliği temsil eder. Estetik ameliyatla elde edilemeyecek bir güzellikten bahsediyoruz. İslâm Âdem Aleyhisselam’dan beri gelen dindir ve hiçbir zaman dejenere olmamıştır. Allah bize, rahmeti gazabını aştığı için Kur’an-ı nazil etti. Yapacağımız tek iş Kur’an’a ulaşmak olmalı. Başka bir şey değil. Biz bugün kitapmış gibi, kâğıt üzerine yazılmış, ciltlenmiş bir Kur’an’dan bahsediyor gibiyiz. Kur’an-ı Kerim insanlarda olan bir şeydi. Bizim tekrar Kur’an’a kavuşmamız demek o kütüphanelerde olan şeye kavuşmamız demek değildir. Biliyorsunuz kırk hafız birden şehit olunca bizimkiler biraz telaşa kapılmışlar, ‘Ya Kur’an’ın tamamını bilen insan kalmazsa dünyada!’ diye. Tam bir bütün olarak yazmaya niyet etmişler. Orada Ömer ile Ebu Bekir arasında bir tartışma var. Ömer yazılmasından yana. Ebu Bekir, ‘Resulullah bunu yapmadı, bizim bunu yapmaya ne hakkımız var?’ diyor. Ama sonradan Ebu Bekir Radıyallahuanh diyor ki ‘Allah kalbimi Ömer’in haklı olduğunu anlayacak kadar genişletti.’ Bizim Allah’a teslim olmaktan başka bir yaşama yolumuz olamaz. Bizim duamız, Allah’tan beklemekten başka bir şey olamaz. Allah’tan gayrisinden bir şey beklersen, Allah bütün insanları iddialarından vurur. ‘Benim kafam diğerlerinden daha iyi çalışıyor!’ derseniz hepsinin alay konusu olacak kadar berbat bir zihni performansa Allah sizi sürükler. ‘Benim servetim beni kurtarır!’ derseniz aç ölürsünüz. Bu sadece Müslümanlara mahsus bir şey değil. Uzaya gönderdikleri aracın adı “Challenger” idi. “Meydan okuyan” demek. Sen misin Challenger, daha bir dakika geçmeden havada patladı. Bugünkü Amerikan medeniyeti de öyle bir çöküş yaşayacak ki… Bunu kehanet olarak söylemiyorum, işin tabiatı bu. Bütün dünyanın büyük bir karanlığa mahkum olmasını sağlayan bir medeni kuruluştan bahsediyoruz. Bunlar belasını bulacak. Bizim duamız o ki bunlar belasını Türklerin elinden bulsun!”

23 Mart 2013, Konya

İstiklalmarsidernegi.org