Yuri Bashmet: Müzik dünyayı iyileştirmeli

Etkinlikler
İKSV’nin en uzun soluklu festivali olan 47. İstanbul Müzik Festivali ikinci haftasına girdi. 30 Haziran’a kadar sürecek festival, klasik müziğin en güzel örneklerine; Osmanlı klasik müzik geleneğinin ...
EMOJİLE

İKSV’nin en uzun soluklu festivali olan 47. İstanbul Müzik Festivali ikinci haftasına girdi. 30 Haziran’a kadar sürecek festival, klasik müziğin en güzel örneklerine; Osmanlı klasik müzik geleneğinin zenginliğine uzanan geniş repertuvarıyla dinleyiciyle buluşuyor. Festivalin bu yılki önemli konukları arasında ise The Times’ın “hiç kuşku yok ki dünyanın yaşayan en büyük müzisyenlerinden biri” olarak tanımladığı Yuri Bashmet de var. Festivalin yaşam boyu ödülünün sahibi olan Bashmet, 27 yıl önce kurduğu Moskova Solistleri ile 20 Haziran akşamı Aya İrini’de sahnede olacak. Hem unutulmayacak bir konsere imza atacak hem ödülünü alacak. Usta sanatçı konser öncesi sorularımızı yanıtladı…

*Festivalin bu yılki teması ‘Varolmanın aydınlığı, varolmanın karanlığı’. Bir sanatçı olarak bu tema size nasıl hissettiriyor?

Temanın ne olduğu söylendiğinde, düşünmeye başladım ve sonra ortaya çıkan fikirlerimden birini benimsedim: müzik eğer gerçekse, her zaman karanlıktan aydınlığa doğru bir yoldur. Salona gelen insanları da böyle karşılıyoruz. Müzik dünyayı ve insanları daha iyi hale getirmeli ve yapmalı. Onları duygulu bir insan haline getirmeli. Bu yüzden festivalin bu yılki temasını gerçekten seviyorum. Ayrıca festivalle bu konuda da hemfikiriz.

BÜYÜK BİR AİLEYİZ

Festivalde, 1992’de kurduğunuz ve büyük başarılara imza attığınız Moskova Solistleri ile sahne alacaksınız. Bu oluşumun müzikal yaşamınızdaki yeri ve önemi nedir?

Bir oda orkestrası olan Moskova Solistleri hayatımın 27 yılından fazlasını ifade ediyor. Elbette bu oluşum benim için çok önemli, onlarla çok fazla etkinliğe, yaratıcı anlara, başarılı konserlere, turlara, ses kayıtlarına imza attım, Moskova Solistleri’yle kaydettiğimiz bir albümle Grammy ödülünü bile kazandım. Ancak benim için en şaşırtıcı olanı orkestradaki müzisyenlerin hayatlarını benimle nasıl yaşadıklarını gözlemlemek. Çalışmaya başladıklarında çoğu konservatuvar öğrencisiydi. Orkestranın yüzde 75’inin başından beri burada çalışan müzisyenler olduğunu söylesem şaşırırsınız. Hem müzikal hem de günlük hayatı birlikte yaşıyoruz. Bu arkadaşların, aynı kafada insanların ve büyük bir ailenin kolektifidir.

*40 yılı aşkın bir müzik kariyeriniz var. Bugün ile kariyerinize başladığınız yıllar arasında farklar görüyor musunuz? Müziğin sunumu, popülerleşmesi, ifadesindeki değişimler hakkında neler söylersiniz?

Son yıllarda bu konular hakkında çok fazla düşünüyorum. Sadece düşünmüyorum, bugün devam etmeye çalıştığım yolu buldum. Kendinizde ve çalışınızda müzikte yüzyıllardan beri süregelen gerçekten değerli olanı korumaya çalışmak gerekiyor. Müzik, performans sırasında doğrudan insan ruhuna hitap ediyor. Bu, sanatçı ile dinleyiciler arasındaki duygusal etkileşim anı. Böyle bir an hayatta yoktur ve bu çok sorumlu bir andır. Konsere gelen izleyicileri kandıramazsınız. Müzik, performans sırasında saniyesinde hem müzisyen hem de seyirci için vuku bulmalı. Her zaman çok canlı, samimi ve gerçek bir şey olmalı. İzleyicilere neden salona geldiklerini, hangi duygunun müziğe eşlik ettiğini anlatmanız gerekiyor. Profesyonel sanat ve akademik müziğin bu noktası benim için çok önemli ve kıymetli.

Viyola bedenimin bir parçası

Dünyanın birçok yerinde farklı orkestralarla birçok konser verdiniz. Büyük heyecan ve tutkuyla çaldığınızı izliyoruz. Yıllar içinde viyola ile bağlantınız nasıl gelişti? Sizi müzikal anlamda neler etkiledi? Evet, 45 yıldır dünyanın birçok konser salonunda viyola çaldım, çalmaya da devam ediyorum. Enstrümanım bedenimin bir uzvu oldu. Sanırım benim için viyola müzik hayatımın en candan kısmı. Viyola repertuvarımı genişletmek ve yeni eserler çalmaktan büyük zevk alıyorum. Bunlardan biri de İstanbul konseri olacak.