Yedi güzel adamdan biri Özdenören

Etkinlikler
Ali Koca’nın haberi; Dokuz bölümden oluşan 640 sayfalık arşivlik özel sayı, ‘Gül Yetiştiren Adam’ı neredeyse eksiksiz, tüm özellikleriyle anlatmak gibi zor bir işin üstesinden geliyo...
EMOJİLE

Ali Koca’nın haberi;

Dokuz bölümden oluşan 640 sayfalık arşivlik özel sayı, ‘Gül Yetiştiren Adam’ı neredeyse eksiksiz, tüm özellikleriyle anlatmak gibi zor bir işin üstesinden geliyor.

Âkif’in ifadesiyle ‘yok’ diyecek bir sedânın da olmadığı bir dönemde, sanki ‘öte’den gelir gibi birden girivermişlerdi edebiyat ve düşünce dünyasına. Birden dediysek, evveliyatında koca bir çocukluk yattığı da bilinsin. Sonra içlerinden biri, Cahit Zarifoğlu unutulmaz bir isimle ‘Yedi Güzel Adam’ diye çağırdı: "Bu insanlar dev midir/ Yatak görmemiş gövde midir/ Bir yara açar boyunlarında/ Kolkola durup bağırdıklarında…" Kahramanmaraş’ın yedi güzel evladı Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, M. Akif İnan, Ersin Gürdoğan ve Hasan Seyithanoğlu’nun açtığı yolda birkaç nesil beraber yürüdü.

Aylık edebiyat dergisi Hece, yeni yıla yedi güzel adamdan biri olan Rasim Özdenören özel sayısıyla girdi. 640 sayfalık özel sayı, ‘Gül Yetiştiren Adam’ı neredeyse tüm özellikleriyle anlatmayı başarıyor. Önsözün ilk cümlesi Özdenören’i tanıtmaya yetiyor: "Hâzâ insan, tepeden tırnağa." Usta bir öykücü, sahici bir deneme yazarı ve dert sahibi bir düşünür olarak nitelenebilecek yazarın insanî özellikleri, ayrıntı avcılığı, felsefî okumaları, Doğu-Batı dilemması, ‘metafizik acı’ları gibi pek çok yönü özetleniyor. Önsözden sonra Özdenören’in kalemi karşılıyor bizi. Yazar, Descartes’tan Saussure’e, Sartre’den Hz. İbrahim’e uzanan bir düşünce yolculuğu sonunda hükmünü veriyor: "Bilincim, kendi kalemimden çıkan ürünün bana ait olmadığını söylüyor. Bana ait olan, bu edimin sorumluluğudur."

Derginin ilk bölümü yazarın düşünce dünyasını çevreleyen genel bir çizgiyi ortaya koyuyor. İkinci bölümde Alâattin Karaca, Sadık Yalsızuçanlar ve Necati Mert’in de katkılarıyla sayının içeriği ‘açılıyor’. Eserlerinin ‘didik didik’ edildiği bu bölüm, yazarın kadim temalarına ve yazı serüvenine ‘göz atıyor’. ‘Yazı ve Eserlerinin Açısı’ adlı üçüncü bölümde, Mavera günlerinden düşünce yönelimlerine, yerliliğine dair çözümlemeler içeriyor. ‘Tanıklıklar’ bölümü ise Özdenören’in Kahramanmaraş’taki ilkgençlik dostluklarına, Devlet Planlama’daki bürokratlığına ve diğer ‘güzel adamlar’la hatıralarına ayrılmış. ‘Soruşturma’ bölümünde, Özdenören’in titizliğini Ali Ayçil, ayrıntı ustalığını Süreyya Berfe, bir ârif gibi kıssalar anlatışını Hicabi Kırlangıç, yaşayarak yazmasını Gökhan Özcan’dan okuyoruz. Abdullah Uçman, Veysel Çolak, Yıldız Ramazanoğlu, Hüseyin Atlansoy da hayli yekun tutan bu bölümün diğer yazarları. Özel sayı, Özdenören’in hayatının hemen her döneminden karelerin yar aldığı fotoğraf albümü ile sona eriyor.

Sezai Karakoç’a 45 sayfalık mektup

Özel sayının değerini artıran en önemli bölüm, ‘Mektuplar’. Cahit Zarifoğlu’nun yanı sıra, anne-babası ve kardeşi Alaeddin’in Rasim Özdenören’e gönderdiği mektupların yer aldığı bölümün sürprizi ise Özdenören’in Sezai Karakoç’a yazdığı 45 sayfalık mektup. Yazarın Karakoç’la mektuplaştığı biliniyordu ancak bu mektup ile yazışmaların içeriğine vâkıf oluyoruz. "Benim canım, yüreğim, kan parçam ağabeyim" diye başlayan mektubu Özdenören, farklı zaman ve mekânlarda dört ayda yazmış. 6 Ekim 1967’de başlayan mektup, 31 Ocak 1968’de tamamlanıyor. Mektuptan: "Gece karartma olduğundan size yazamadım. Saat 17’den itibaren her yer zifiri bir karanlığa boğuldu. Dışarı çıkmadım. Bütün otelin ışıklarını anahattan kestiler. O saatte uyuyabilir miyiz biz? Kendimi zindanda zannettim. İçimden size bu mektubu anlattım. Size sık sık şu cümleyi söylüyordum; "Ağabeyim… Ağabeyim, efendim, Sezaim, ıstırap içindeyim. Sebepsiz bir ıstırapla düğümleniyorum…" (Zaman)