‘Stili Olmayan Bir Sanatçıyım’

Etkinlikler
Gravür sanatının önemli isimlerinden Fatih Mika, doğduğu ve büyüdüğü Küçükçekmece’ye ‘Gravür’ adlı sergisiyle geri dönüyor. Kişisel bir stilden çok gravürün anlatım dilini zorlamayı ...
EMOJİLE

Gravür sanatının önemli isimlerinden Fatih Mika, doğduğu ve büyüdüğü Küçükçekmece’ye ‘Gravür’ adlı sergisiyle geri dönüyor. Kişisel bir stilden çok gravürün anlatım dilini zorlamayı ve oradan yeni tatlar çıkartmayı seven Mika’nın sergisi Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde 10 Ocak’a kadar devam edecek.

■ Felsefe eğitiminizi yarıda bırakıp Yugoslavya’da gravür üzerine eğitim gördükten sonra İtalya’ya yerleşme süreciniz nasıl gelişti?

Güzel sanatlara girmeyi çok istemiştim ama olmadı, felsefeye girdim. Felsefeye devam ederken 1980 öncesi Türkiye’nin politik olarak çok çalkantılı bir dönemiydi. 12 Eylül gelince mecburen yurtdışına kaçmak zorunda kaldım. Gidebileceğim fazla bir yer yoktu, köken olarak biz Kosovalıyız ve tekrar oraya döndüm. Birdenbire önümde geniş bir yelpaze açıldı üniversite seçme konusunda. Tekrar aklıma akademi geldi, bu sefer grafik bölümünü seçtim. Grafik bölümünü seçerken Türkiye’deki karşılığı gibi bir şey sanıyordum. Meğer Doğu Bloğu ülkelerinde grafik, gravür baskı sanatıymış. Biraz da kazayla oldu ama çok sevdim. Gravür tekniğinin kendimi ifade edebileceğim bir sanat olduğuna karar verdim. Sonra Saraybosna’ya geçtim 2. yıl. Hocalarımız dünya çapında ve çok iyilerdi. Daha sonra ihtisasımı orada yaptım ve şimdiki eşimi tanıyıp Roma’ya gittim.

■ Siz aynı zamanda Küçükçekmecelisiniz. Bu anlamda ayrı bir yeri var mı serginizin?

Birçok anlamda ayrı bir yeri var serginin. Bunlardan bir tanesi doğduğum yere sanatçı olarak geri dönmem, ikincisi uzun yıllar yurtdışında yaşarken doğup büyüdüğüm yerlerin denizin, gölün, kuşların benim üzerinde bıraktığı etkileri gravür diliyle anlatmaya çalışmış olmam. Herkesin dikkatini çekiyor ve soruyorlar ‘Neden bu kadar çok kuş veya balık?’ Aslında bu soru bana burada sorulmayacak sanıyordum. Fakat gerçekten Çekmece çok değişti, bir kasaba bile değilken şimdi 700-800 bin kişinin yaşadığı bir yerleşim merkezi. Yeni kuşaklar ve sonradan buraya yerleşenler de Çekmece’nin doğal güzelliğinin farkında değiller. Türkiye’nin ciddi sorunlarından bir tanesi şu, göçebe bir halkız ve bir yere ait olma duygumuz yok. İtalyanlarda ait olma duygusu çok fazladır. Zaten biz de bu duygunun olmaması yüzünden kaybettik doğal güzelliklerimizi ve tarihi eserlerimizi.

■ Siz Türkiye’de daha önce de sergiler yapmıştınız…

Evet, Küçükçekmece’deki ilk sergi. Aslında genelde sergi alanları şehrin hep merkezi yerlerinde ve ben de oralarda sergiler yaptım. Fakat Türkiye hızla değişen bir ülke, belediyelerin olanaklarının artması, merkezdekileri ilgilendirecek yeni alanların olmasına neden oldu. Gerçekten de merkezde bu tür sergi alanları yok artık. Böyle bir sergi alanı olmasa bile Küçükçekmece’de bir gecekonduda da sergi yapardım.

■  Serginizde kuşlar, balıklar gibi temalar yanında başka birtakım konularla ilgili çalışmalar da vardı. Bu farklılığı tercih etmenizin nedenleri?

Farklı dönemlerimden işler var ama aslında ben stili olmayan bir sanatçıyım. Bu benim tercihim ve bilerek yapıyorum bunu. Çünkü bir tarza ya da anlatım diline ulaşmaktan başka gravürün anlatım dilini zorlamayı ve oradan yeni tadlar çıkartmayı severim. Hatta aynı günlerde aynı zaman dilimi içinde çok farklı tarzlarda gravür yapabilirim. Tek bir stilde gravür yapsam hep aynı yemeği yiyormuş gibi hissederim.

GAZETE HABERTÜRK / HÜLYA KÜPÇÜOĞLU